‘İdeoloji’ye Serzeniş ve Anadolu

            “İzm’ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri” – Cemil Meriç

İdeolojiler neye hizmet eder? Bu sorunun cevabı konusunda uzun uzun düşündükten sonra varacağımız kanaat, aslında ideolojilerin neye hizmet etmediğine cevap olacak niteliktedir. Kelimenin doğumu sancılı bir şekilde 1790’lara dayanır. O tarihten bu yana uzun yıllar geçse bile hâlâ terimin ortak bir tanımı ve açıklaması yapılabilmiş değil.

Tanımına yönelik ihtilaf, pratik açıdan da hissedilmekte. Kimisi ideolojisi için adam öldürmeyi meşru saysa da kimisi ideolojilere ehemmiyet vermez. Fransa’da ortaya çıkan bu kavramla ilgili analizleri ciddi mânâda bu işin üstüne eğilen araştırmacılara havale ederek üzerinde bulunduğumuz topraklara dönmek istiyorum.

Anadolu… Dünya üzerinde bu kadar çile üstüne çile çeken bir başka memleket daha yoktur belki de. Anadolu’nun bu kadar sıkıntı çekmesinde etkin faktörlerden birisi de kimlik kargaşası idi. Bu kimlik kargaşası; özden uzaklaşıp, yapay bir şekilde oluşturulan yapay kimlikleri “öz” diye lanse etme çabası ile zirveye ulaştı. Ve sonunda herkesin kendi putu hâline gelen; insanların, hükmettiğini sandığı “ideolojiler”  insanlığa hükmetmeye başladı. İnsanlıktan önce gelir oldu “ideolojiler.”

Ne kadar “Soğuk Savaşın” ardından ideolojilerin cenaze namazının kılındığı söylense de, ideolojileri zihnimizde öldüremedik. Hâlâ “–izmler” hayatımıza hükmetmekte. Zihnimizi ele geçiren bu katı saplanmışlık, kalbimize ve idrak ufkumuza sirayet ettikçe bu topraklar çatışma merkezi hâline gelmeye başladı. Topraklar kana bulandı ve kaybeden yine “insan” oldu. Hani, değer ölçülerimize göre “yaratılmışların en şereflisi” olan insan… Ya da hümanizmanın en yücelttiği unsur olan insan… “İnsanı yaşat ki devlet de yaşasın.” öğüdüne muhatap olan insan…

Bugün neler oluyor peki? Toplumumuzda herkes kendini bir ideoloji ya da –izm ile açıklama telaşında. İslamcısı, solcusu, milliyetçisi, sosyalisti, komünisti, sağcısı… Kendini bir ideoloji kalıbına sokmaya çalışan insanımız, fanatikliği ile sağa sola saldırıp, “yapma”dan ziyade “yıkma” ameliyesini icra etmeye başladı. “Ben gelmedim davi için/Benim işim sevgi için” diyen insanım, ilişkilerinde her şeyin üstünde tuttuğu sevgiyi bir kenara bıraktı. Herhangi bir düşünceye bağlı olmaksızın evrensellik bağlamında incelediğim bu değerleri hatırlamak insanımız için “elzem” gözükmektedir.

Fanatizmden, saf Anadolu insanına fayda göremiyorum. Biz, gerçek mânâda “bir arada, beraber, birlikte” bir şeyler başarabileceğiz ya da “ayrık, bölük pörçük, yalnız” kalıp bugünü zehir edip yarınları umutsuzlukla bekleyeceğiz. İnsanımız, bu değerlere tekrar sarılıp sahip çıkacağı gün, bizim için bir “rönesans” olacaktır. Yeniden doğuş için bizim Avrupa gibi kan akıtma veya toplum katliamı yapma gibi zalimliklere ihtiyacımız yok. İnsanı sadece insan olduğu için değerlendiren ufka yeniden erişebilmek bizim için yeterli olacaktır, çünkü biz zaten bu haslete sahiptik. Çünkü biz; Yahudisiyle, Hristiyanıyla, Müslümanıyla bizdik. Nefretten, kinden sıyrılıp ortak değerlerde buluştuğumuz gün, kendimizi çağa göre yenileyip geleceğe hitap etme ufkuna ulaşacağız.

Sonuç olarak, bizim “doğruyu tekele almak”tan ziyade empatiye ve toleransa ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. İnsanlığın yegane kurtuluş çaresi, bir arada yaşama mülahazasına sahip olabilmesinde saklı. Reçeteyi yazacak olan da yine kendimiziz. Doktorumuz vicdanımızdır. Buyurun, sağdan veya soldan başlayalım, fark etmez!

“Sen bakmasını bil de dikende gül gör, dikensiz gülü herkes görür.” Hz. Mevlana

Leave a Reply

3 comments

  1. Uğur

    İnsanlık yararına olması gerekirken, aksine; insanları kutuplaştıran “ideoloji” kavramı üzerine güzel bir yazı. Tebrikler!

  2. Mahmut Haldun Sönmezer

    Gayet düzgün ve anlaşılır bir üslupla yazılmış güzel ve açıklayıcı bir makale. Gayret sahibinin ellerine sağlık…

  3. Faruk Baki

    Unutulmuş , ikinci plana itilmiş evrensel değerlerin, memleket bazında çok yerinde ve beliğ bir dil ile işlendiğini söylemek gerek. İdeolojilerin bu noktadaki olumsuz ” katkı”sını ve ‘ideoloji’ kavramının tekrar sorgulanması ihtiyacını gözler önüne sermesi bakımından önemli bir yazı olduğunu düşünüyorum.
    Emeğinize sağlık.