SİYASETTE KENDİNİ BİLMEK

Alkibiades: İyi bir şey istiyorum fakat farkına varmadan kötü bir şey istememek çok güç.

Sokrates: Homeros’un şiirinde Athena’nın karşısındakinin insan mı yoksa tanrı mı olduğunu tam anlamıyla fark edebilmesi için Diomedes’in gözlerini saran dumanı dağıtması gibi, benim de öncelikle senin ruhunu kaplayan dumanı dağıtmam, daha sonra da iyiyi ve kötüyü ayırt edebilmene yarayacak bilgileri vermem gerekiyor.

Alkibiades, kamu ve siyasi yaşama atılmak üzere olan bir gençtir. Ailesinden edindiği statü ona yetmemekte, şehrin içinde ve dışında hâkim olmak istemektedir. İstencinin yankı yapması için kendini göstermesi şarttır. Bir özne olarak tüm nesnelerden uzak, kendine eğilerek, kendini bilerek kanıtlaması gerekir.

Kimseye boyun eğmeyen Alkibiades, Sokrates’in karşısına çıkmasıyla hükümranlığını Sokrates’e teslim eder. Siyasi kudrete ulaşma isteği ve felsefe aşkı kendini biçimlendirme tekniklerini oluşturur ve Alkibiades kendini diyalektik yöntemle bulmaya çalışır.

Bir devlet insanının, siyasi handikaplarla baş ederken kendini kaybetmemiş olması, ülkenin istikrarı adına birincil önem taşır. Yöneticinin dıştan görülen tarafı “örnek davranış aynası” gibi olmalıdır. Bu bakımdan giyim kuşam, araçlar veya mal mülk bir siyasetçinin kişiliğini yansıtamaz. Bu araçlar bedenle birlikte var olsa da ruh bu yolun üzerinde kaybolmamalıdır.

Yöneticinin ruhu konusunda kaygılanması, “kendine eğilmenin” kapısını açar. Kendine eğilmek esasında eylemin kendisine eğilmektir, maddileşen ruha eğilmek değil.

Kendine eğilmekle siyaset doğrusal olarak ilerlemez. Kişinin siyasete ulaşması için doğrusal ilerleme değil, dairesel ilerleme yapması gerekir çünkü kişi, etik hareket anlayışıyla yönetimde söz sahibi olmak istiyorsa, öncelikle kendini bilmek adına siyaseti bırakmalıdır ve evrensel prensiplere dönmelidir.

Sadece demokrasiyi yakından gözlemlemekte olan biri olarak, demokrasinin kimlik pazarlarına bağlı olduğunu söyleyebilirim. Bunun sebebi ise demokrasinin düşünsel toplumsallığı beslemesidir. Beslemek istemese bile bu olay meydana gelir. Bir karşılık veya karşılıklı bağımlılık içinde üst düzeyde bir özerklik sahibi olmaya demokrasi sebep olur.

Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla ideoloji döneminin son bulduğunu ve takip eden olayların sosyalizmi, Arapçılığı ve üçüncü dünyacılığı sildiğini söyleyebiliriz. İdeolojilerin de Berlin Duvarıyla birlikte yıkılması elbette ki insanları şaşırtmıştı fakat yine de insanları ayakta tutan bir güç vardı. Bu güç halkla iktidar arasındaki yumuşak başlı tansiyon olarak tanımlanabilir.

Bireyler olarak siyasi teknolojilerin içinde bulunmamız, devletin kendiliğinden var olmasıyla ilişkilendirilebilir. Devletin bulunduğu coğrafyaya göre oluşturduğu veya değiştirdiği temel olguları vardır. Siyaset bilimi ise bu olguların yasalaştırılmasını hukuki dayanaklara uzatmayı hedef alır; kötüye kullanımı engellemek, ideal olanı bulmak ve karşıtını insanlığa sunmak ister.

Siyaset bilimi devletin içindeki halkla ya da halkın içindeki kutsal duygularla ilgilenmez. Devletin kendisiyle ilgilenir. Devletin yönetimi özünde irfana, kudrete ve refaha bağlayarak kendi çıkarlarını diğer milletlerinkinden üstün tutmayı hedefler. Yöneticisine bu şekilde akıl verir çünkü devleti yönetme sanatı siyasi medyanı bulmakla gerçekleşir.

Yazımın başında da belirttiğim gibi yönetici bu handikaplarla baş ederken kendini bilme evresini tamamlamadıysa, ülkesini hezeyana uğratır. Bilinçli devlet insanlarının kendine eğilme evresini tamamlaması, siyasete sonradan dönmesi gerekmektedir. Sokrates’in de Alkibiades’e öğüdü bu şekilde özetlenebilir.

Son olarak, Cavallini’nin bu tablosunu Alkibiades ve Sokrates’e benzettiğimi söylemek isterim. Bilgeliğin kanatlarıyla Alkibiades’in karşısına çıkan Sokrates, her türlü sosyal imkana sahip olan fakat kendini bilerek, kendine eğilerek siyasi medyanı bulmaya çalışan Alkibiades.

Leave a Reply