Doğumunun 207. yılında büyük bilim insanı Charles Darwin’in anısına…
Biyolojik evrim, Sokrates öncesi Antik Yunan felsefesinden 19. yüzyılın ortalarına değin bilim dünyasının spekülatif ve gizemli bir parçası olarak görülmekteydi. Dinin toplumsal yaşamın önemli belirleyicilerinden biri olduğu Viktoryen Dönem’de Charles Robert Darwin’in 1859 yılında yayına sunduğu Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni Üzerine ya da kısaca Türlerin Kökeni isimli eseri sayesinde biyolojik evrim, bilim dünyasında devrim yaratan bir yaklaşım ortaya koymuştur.
Evrim kuramı, Darwinci temellerle ortaya çıkışından itibaren, tıpkı Kopernik Devrimi’nin dünya-merkezcil evren anlayışını ortadan kaldırmış olması gibi, insan-merkezcil evren ya da doğa görüşünü büyük oranda sarsan bir teori hâline gelmiştir. Canlı türlerinin biyolojik olarak değişimine, gelişimine, içerisinde bulundukları doğal süreçlere ve olaylara karşı geliştirdikleri yeni özelliklere dair yeni açıklamalar getirmesinin yanında, tarih öncesi insan türlerinin yaşamı ve gelişimi üzerine elde edilen yeni bulguların aydınlatılmasını sağlamıştır. Günümüzde biyolojik evrim kuramı tıp, genetik, paleontoloji, jeoloji, organik kimya, antropoloji, sosyoloji, psikoloji gibi disiplinlerin yanı sıra felsefe, tarih, teoloji gibi özgün disiplinlere de etkisi olan bir kuram olarak değerlendirilmektedir. Birbirinden bu kadar farklı disiplinlere sirayet eden bu bilimsel kuramın, eğitim alanındaki önemi de yadsınamaz. Evrim kuramının, Türk eğitim sistemindeki yeri, Batı dünyasının aksine ilerleme kaydetmemiştir.
Evrim kuramının Türk eğitim sisteminde ortaya çıkışı, cumhuriyetin kuruluşunun erken dönemlerine denk gelir. 20. yüzyılın başında sosyal bilimlerde ve felsefede baskın görüş olan pozitivizmden ilham almış Kemalist rejim, tarih ve biyoloji kitaplarında evrim kuramına yer vermeye başlar. Erken cumhuriyet döneminin resmi tarih tezlerini içeren Türk Tarihi’nin Ana Hatları isimli eserde, evrim kuramının temel tezleri kesin bir doğruluk ile sunulmaktadır. 1930-1950 yılları arasında Batı’da gelişen ırkçı ve milliyetçi ideolojinin etkisi, bilim akademilerine yansır. Ancak bu durum, evrim kuramının yeni inşa edilmekte olan laik-milliyetçi eğitim sistemindeki yerinin sarsılmasına sebep olmaz. İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine değin, evrim kuramının dinden bağımsız yeni Türk Tarihi tezlerine temel oluşturacak bir araç olarak kullanıldığı iddia edilebilir. Bundan sonraki süreçte evrim eğitimi, Türkiye’deki ve dünyadaki siyasal dinamiklerle şekillenmiş ve yeni bir boyut kazanmıştır.
1957 yılında Sovyetler Birliği’nin Sputnik uzay aracını başarılı bir şekilde dünya yörüngesine oturtması, SSCB’nin Soğuk Savaş’ta rakibi olan ABD’nin bilimsel ve teknolojik atılımlar gerçekleştirmesini tetiklemiştir. ABD’nin yeni eğitim programı, evrim kuramının temel bazı ilkelerini, çıkarımlarını ve kanıtlarını (türleşme, türlerin zaman içinde değişimi, çeşitlilik, ortak ata, evrimsel kanıtlar, doğal seçilim, evrim hızı ve insan evrimi) içeren yeni bir Biyolojik Bilimler Müfredatı sunuyordu. 1960’lı yılların başından itibaren Türkiye, fen liselerinde benzer bir müfredat kullanmıştır. Diğer eğitim ve ortaöğretim kurumlarında ise daha dar kapsamlı bir müfredat uygulanır.
1970’lere gelindiğinde Türkiye’de sol ve sosyalist siyaset, gençlik örgütlenmeleri ve sendikal hareket, yükselişe geçmiştir. Bu dönemde, klasik sol ve sosyalist eserlerin yanında Türlerin Kökeni, İnsanın Türeyişi gibi evrim kuramına ilişkin bazı temel eserler de sol yayınlarca çevrilerek yaygınlaştırılmıştır. Solun bu gelişimine karşılık olarak anti-komünist, İslamcı muhafazakâr ve milliyetçi siyaset, “Milliyetçi Cephe” adıyla örgütlenir. Milliyetçi Cephe Hükûmeti, Türk-İslam fikriyatına karşı olduğuna inandığı bilimsel tezleri, eğitim programından çıkarmak için çabalar. Buna paralel olarak, 1976 yılında ilk defa evrim kuramı tüm kitaplardan çıkarılır. Evrim kuramına “alternatif” olarak sunulan görüşler, ders kitaplarında yer almaya başlar.
1980 Askeri Darbesi ile birlikte, 1950’den beri politik gelişme gösteren muhafazakâr-milliyetçi anlayış, eğitimde kökten bir değişikliğe gider. Devlet eliyle yaradılışçılık, evrime alternatif bir teori olarak sunulur ve desteklenir. Yükseköğrenim öncesi dönemlerde eğitim gören öğrenciler için zorunlu din dersleri müfredata konulur. Aynı dönemde, insan davranışlarını ve zihinsel durumlarını belirli kafatası bölgeleri ile açıklayan, tedavülden kalkmış bir bilim olan frenoloji dahi, ders kitaplarında yer bulur. Ancak ders kitaplarında, evrimin bilimsel olarak “tartışılan” bir kuram olduğu ve yeterince “kanıtlanmamış” olduğu iddiasından sıkça bahsedilir. Günümüz Türk eğitim sisteminin temelini oluşturan bu dönem, ne yazık ki hâlâ etkisini sürdürmektedir. Tarafsızlık adına evrim kuramı, ortaöğretim ders kitaplarında yer bulsa da, yaradılışçılık baskın görüş olarak aktarılmaya devam etmektedir. Bilimsel-akademik ilerlemenin sağlanması için, evrim kuramının eğitimi dâhil, bilimsel eğitimdeki genel gerileme trendinin durdurulması elzemdir.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
R. Nazlı Öztürkler Somel, “Türkiye’de Biyolojik Evrim Kuramı Eğitiminin Tarihsel ve Sosyolojik Bir Değerlendirmesi,” 2007.