Serinin önceki yazısı için:
– İskender’den Önce Dünya-XI: Yakup’un Evlatları-II
Kuzeydeki İsrail(Efrahim) krallığının ömrü güneydeki Yahuda krallığına göre daha kısa sürmüştü. MÖ 922 yılında I. Yarovam Yehovacı anlayışa zıt şekilde kendi ülkesini Musa’nın çizgisinden uzaklaştırıp Levant’ın Kenan halklarından birine dönüştürmeye başladı. Aslında İsrail(Efrahim) krallarının amacı devletin dinini oluşturmaktı. Bu din, devlet yönlendirmesi ve kontrolünde bir din olacaktı. Levant panteonundan bazı yenilikleri Yehova dinine reform olarak getirdiler. Yehova ve Aşerah kültü dine getirilen bir yenilikti. Aslında bu kült komşuları olan Levant halklarından alınmış, iktibas edilmişti. Levant’ta tapılan iki önemli put vardı. Bunlar Baal ve Aşera putlarıydı. Antik Yakındoğu’nun genelinde olduğu gibi bu putlar da Kenan panteonuna üyeydiler. Baal, fırtına ve yağmur tanrısıydı, Aşerah ise bereket tanrıçasıydı. Ancak modern Kitab-ı Mukaddes araştırmacılarından George Mendenhall, bu putların egemen güçler tarafından sembolik olarak kullanıldığını, aslında bu putlar arkasında antik çağ insanlarının isteklerine taptıklarını söyler. Ona göre Baal, gücün ve otoritenin tanrısı olarak siyasal gücün sanal simgesiydi. Aşerah ise tarım toplumunun en çok ihtiyacı olan bereketi, yani bereketin getirdiği serveti sembolize ediyordu. Yani Baal ve Aşerah putları aslında gücün ve servetin sembolize edilmiş haliydi (Mendenhall, 58 vd.). İşte İsrail kralları da halkı yönetmek için bu şekilde sembolik ifadelere ihtiyaç duymuş olabilir. Baal’ın yerini Yehova alırken, olmayan bereket tanrısı İsrail panteonuna Kenanlı şekli olan Aşerah olarak girdi. Hatta Yarovam’ın ölümünden sonra İsrail krallığının başkenti Samarya’da başa geçen kral Omri Yehova yerine başka tanrıları kutsamaya başladı (Mendenhall, 172). Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan testilerin üstünde Yehova ile beraber Aşerah da kutsanmış, hatta Levant kazılarında İbrani kavimlerine ait putlar bulunmuştu. Bulgular sosyal yapıda değişikliğin göstergeleriydi. Bu şekilde İbrani kavimleri arasında politeizm tekrar canlanmaya başlamıştı.
Yehovacı köylüler değişen anlayıştan rahatsız olmalılar ki kralları 10 emirden(Dekalog) uzaklaşmakla suçluyor ve onları “Baal ve Aşerah’ın peşinden gidenler” olarak nitelendiriyordu (Krallar-I 14:15-16, 15:26, 26:30 ayrıca Saffat 123-126). İlk “Kanonik” peygamberler olan İlya, Amos ve Hoşea, anlaşıldığı kadarıyla geleneklerin en iyi korunduğu kırsal kesimde yetişmiş kişilerdi. Kitab-ı Mukaddes’e göre bu peygamberler, İsrail halkının Sina ahdinden uzaklaştığını, politeist bir yapıya büründüğünü, lüks ve israfın artığını iddia ediyor ve başlarına gelecek büyük felaketlerden onları uyarıyordu ( Hoşea ve Amos kitapları). Genellikle kralları suçlayan bu peygamberler kendi zamanlarında politik muhalifler olarak görülmüş olabilirler. Zaten İsrail(Efrahim) kralları bu peygamberlerden hiç haz etmiyorlardı. Daha önceki pasajlarda belirttiğimiz gibi “Rab(Yehova) Korkusu” inancını kanonik peygamberlerde de görmekteyiz. Buna göre İbraniler Sina ahdine uymadıkları zaman Rab(Yehova) onların başına felaketler getirecekti. Bu şekilde başlarına gelen her kötü olayda Sina ahdine aykırı davrandığı hatırlatılacaktı. Gerçekten de MÖ 722 yılında Efrahim(İsrail) krallığının başına çok kötü olaylar gelmişti.
Mezopotamya medeniyetlerini anlattığımız yazımızda belirttiğimiz gibi, Asur kralı II. Asurnasirpal(MÖ 883-859) ile beraber Yeni Asur krallığı sınırlarını genişleterek imparatorluğa dönüşmeye başlamıştı. MÖ 745 yılında Asur İmparatorluğu yönünü Suriye ve Kenan yönüne çevirmişti (Köroğlu, 167). V. Şalmaneser’in(MÖ 727-722) zamanında Asurlular Kuzey krallığı olan İsrail’i(Efrahim) kuşatmış ve fethetmişlerdi. Asurluların “devlet terörü” olarak adlandırılan icraatlarına İsrail halkına da maruz kalmıştı. Birçok İsrailli öldürülmüş, geriye kalanlar ise Antik Yakın Doğu’da Asurluların kurdukları yeni şehirlere yerleştirilmişti. Kanonik Peygamberler bu gelişmeleri tanrının gazabı olarak yorumluyorlardı. Ancak az sonra tekrar değineceğimiz gibi İsrail krallığını yıkılmasına rağmen Yehova inancı devam ediyordu. Amos şöyle der: ” ‘Bakın, Ulu Rab Yehova’nın gözleri bu günahkâr krallığın üstünde; onu yeryüzünden söküp atacak. Yine de Yakup evini büsbütün söküp atmayacağım.’ Yehova’nın sözü.” (Amos 9:8). Yahuda krallığının yıkılışında bu hususa tekrar döneceğiz.
Bölünen krallıklardan İsrail(Efrahim) krallığının sonu MÖ 722 yılında yıkım ve sürgün ile son bulmuştu. Güneydeki Yahuda krallığının ise ömür daha uzun sürmüştü. Yahuda krallığında da Süleyman’dan sonra İsrail krallığına benzer olaylar cereyan etmişti. Krallar Dekaloglardan uzaklaşmış, onlara muhalif olarak Kanonik peygamberler olan İşaya ve Yeremya ortaya çıkmıştı. Aynı şekilde Asurluların genişleme politikasından Yahuda krallığı da nasibi almıştı. MÖ 704 yılında tahta geçen Sennaherib, Levant’a oluşan Asur karşıtı birliği dağıtmak için Kenan’a yöneldi. MÖ 701 yılında Lakiş gibi önemli şehirleri fethettikten sonra yönünü kutsal şehir Kudüs’e(Yeruşalim) yöneltti (Köroğlu, 174). Kitab-ı Mukaddes’e göre Sennharib’in ordusunda ölümcül salgınlar meydana gelmiş ve Asurlular kuşatmayı kaldırarak Kudüs’ten ayrılmıştı (Krallar-II 19:35). Yine de Asur kralı, Yahuda kralı Hezekiya’yı yüklü haraca tabi tutmuştu. Sonuç olarak Yahuda krallığı savaşı kaybetmemiş, ancak kazandığı da söylenemezdi.
Yahuda krallığı Asur kuşatmasından kurtulmuştu. Ancak bu durum tüm tehditlerin ortadan kalktığını göstermiyordu. Nitekim 115 yıl sonra korkulan olacak ve Kudüs şehri yıkılacaktı. Ama şimdi Yahuda halkı bundan habersizdi. 115 yıllık barış dönemde sosyal değişimler meydana gelmiş gibi görünmektedir. Bu sosyal değişimleri ancak kral Yoşiya’nın reform hareketi zamanında öğrenebilmekteyiz. Kitab-ı Mukaddes’e göre bir gün baş kâhin Hilkiya Yehova’nın evinde(Tapınakta) Yasa Kitabını(Tora) bulduğunu ve bunun krala götürülmesi gerektiğini söyler. Yasa Kitabı(Tora) krala okununca elbiselerini yırtmaya başlar. Kitabın doğruluğunu öğrenmek için kadın peygamber Hulda’ya götürülür. Hulda kitabın doğru olduğunu ve Yasa kitabından uzaklaştıkları için başlarına felaketler geleceğini söyler. Ancak Yoşiya pişmanlık gösterdiği için Yehova onu affeder (Krallar-II 22:1-20). Kitab-ı Mukaddes ardından şöyle devam eder: “Kral haber gönderdi, Yahuda ile Yeruşalim’in bütün ihtiyarları yanına toplandı. Sonra kral, Yahuda’nın tüm erkekleri, tüm Yeruşalim halkı, ayrıca kâhinler, peygamberler ve küçüğünden büyüğüne kadar tüm halkla beraber Yehova’nın evine çıktı. Yehova’nın evinde bulunan ahit kitabındaki sözleri onlara yüksek sesle okumaya başladı.”(Krallar-II 23:2-3). Bu ilan yeni bir reformun başlangıcıydı. Ancak bu sefer diğerlerinden farklı olarak devlet eliyle din, ahit kitabına(Tora) uygun hale getirilmeye çalışılacaktı. Reformla beraber yasaklanan bazı işler vardı ki bunlar bize barış dönemindeki sosyal değişmeden haber vermektedir. Buna göre artık Baal için sunaklar inşa edilmeyecek, çocuk kurbanları yapılmayacak, yıldız ve gök cisimleri önünde eğilmeyecek, büyücülük ve falcılık ile uğraşılmayacak, erkek kült fahişeliği yapılmayacaktı (Tesniye kitabı). Yoşiya bu reformları ile toplum mühendisliği faaliyetine girişmiş oldu. Ancak her tepeden inme reform gibi bu da halk arasında kabul görmeyecek MÖ 609 yılında Yoşiya’nın ölümünün ardından Yahuda halkı eski hayatına geri dönecekti (Mendenhall, 215). Yoşiya’nın ardından halk arasından Kanonik peygamberler çıkmıştı.
Sürgün öncesi son Kanonik peygamber Yeremya olmuştu. Yeremya’nın kehanetleri Kitab-ı Mukaddes’te uzun olarak anlatılmaktadır. Yeremya’ya göre eğer Yahuda halkı Sina ahdine geri dönmez ise Yehova, kardeşleri İsrail(Efrahim) krallığına yaptığı gibi onlara da gazabını indirecekti. Nitekim MÖ 586 yılında Babil kralı II. Nebukadnezzar’ın askeri seferi böyle yorumlanacak, Kudüs’ün yıkılması Rabbin (Yehova’nın) gazabı olacaktı.
Mezopotamya medeniyetini anlattığımız yazılarımızda belirttiğimiz gibi son büyük Asur kralı Asurbanipal’ın(MÖ 668-627) ardından kısa süre sonra Asur krallığı yıkıldı. Bu Yoşiya’nın reformlarını başlattığı yıla denk geliyordu. Asur imparatorluğunu ardından Antik Yakın Doğu’ya Yeni Babil krallığı hâkim olmuştu. Yakın Doğu’nun yeni gücü Babil krallığı Mezopotamyalı krallıkları yuttuğu gibi Levant ve Mısır krallarını da tehdit ediyordu. Yahuda krallığı Mısır’a güvenerek Babillilere vergi vermeyi reddetti. Yahudalıların bu “küstahlığına” tahammül edemeyen Babil kralı II. Nabukadnazzar MÖ 597 yılında Kudüs’ün üzerine yürüdü. Şehri kontrol altına alan Nebukadnezzar 10.000 civarında Yahudalı(yani Yahudi) esir ve birçok ganimetle beraber ülkesine döndü (Köroğlu, 201). Bu esirler arasında az sonra ayrıntılı olarak bahsedeceğimiz Hezekiel(Ezekiel) de bulunuyordu. Kudüs için gerçek yıkım MÖ 586 yılında oldu. İtaat altına alınamayan Yahudalıların üstüne giden II. Nebukadnezzar bu sefer tüm şehri yıkmış, birkaç yaşlı ve kadın hariç tüm Yahudalıları Babil’e sürgüne götürmüş, daha yüzlercesini de öldürmüştü. Bu yıkım Yahudalılar için gerçekten çok acı olmuştu. Peygamber Yeremya’nın kehanetleri gerçekleşmiş ve Kudüs(Yeruşalim) yerle bir olmuştu. Aralarında Yeremya’nın da olduğu küçük sayıda Yahudalı ise yıllar önce Musa ve atalarının kölelikten kaçık kurtuldukları Mısır’a bu sefer himaye edilmek için iltica etmişlerdi. Zaman değiştikçe Yahudiler için dost ve düşman hep değişecekti.
Binlerce Yahudalı, Babil’de sürgün hayatı yaşıyorlardı. Yahudalıların Babil hayatı hakkında çok bilgimiz yoktur. Ancak Kitab-ı Mukaddes anlatılarına göre Musa’nın Mısır’da yaşadıklarını Yahudalılar Babil’de yaşıyorlardı. Gerçekten yaşananlar Yahudalılar için büyük bir teolojik erozyondu. Babil’in tanrısı Marduk, İsrail’in tanrısı Yehova’yı(Yahwe) yenmişti. Şimdi Yahudalıların aklını kurcalayan çok önemli bir soru vardı: Yahudalılar, tanrı Yehova’ya(Yahwe) ibadet etmeye devam mı edecekler? İşte Babil’deki Yahudalı yazarlar bu işi çözmek için harekete geçtiler. İşaya bu sorunun cevabını bulmak için kolları sıvadı. Ona göre yenilen Yehova değildi, çünkü Yehova tek ve evrensel tanrıydı. Yani Yehova, İsraillilerin günahlarından dolayı Babil kralını Kudüs’e(Yeruşalim) göndermiş, Nebukadnezzar’ın eliyle İsraillileri cezalandırmıştı (İşaya’nın Kitabı). İslamda da bu düşünce şöyle tekrarlanmıştı: “Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir va’d idi.”(İsra 5) Kimi araştırmacılar bunu monoteizmin başlangıcı olarak kabul etmektedir. Gerçekten de artık tanrı Yehova sadece İsrail’in tanrısı değildi, artık o tek ve evrensel bir tanrıydı.
Babil sürgünündeki ikinci yazar ise Eyüp olmuştu. Bu soru Eyüp’ün kitabında çok veciz şekilde görülmektedir. Hikâyeye göre Eyüp, sürgünden önce çok zengin, sağlıklı ve çocukları çok olan bir insandı. Ancak Babil kralı Nebukadnezzar’ın Kudüs seferinden sonra Babil’e sürgün edilmiş, malını ve çocuklarını kaybetmişti. Ardından büyük bir hastalığa tutulan Eyüp, acılar içinde kıvranmaktadır. Bu sırada 3 arkadaşı Eyüp’ün yanına gelmiş ve Eyüp’ün başına gelenleri sorguluyorlardı. Bu 3 kişi de farklı biçimlerde olsa da Eyüp’ün çok büyük günahlar işlediği için başına bunları geldiğini söyleyerek kadim “Rab Korkusu” düşüncesini hatırlattılar. Ancak durum onların sandığı gibi değildi. Eyüp, tanrı Yehova’ya(Yahwe) bağlı samimi bir insandı. Hâlbuki Yehova’nın tapınağını yıkan, günahkâr Babilliler ise müreffeh bir hayat yaşamaktaydılar. Âdete Eyüp şöyle diyordu:” günah işleyenler bu dünyada mutlu oluyor; Tanrı sakınacağı yerde, neden kötüyü cezalandırıp iyiyi mükâfatlandırmıyor” (Durant, 85). Eyüp bunları söylerken Tanrı Yehova(Yahwe) ona sesleniyor: “Ben dünyanın temelini atarken sen neredeydin? Anlat, eğer sende anlayış varsa. Biliyorsan söyle; onun ölçülerini kim belirledi, ölçü ipini üzerine kim çekti? Kaidesi neyin içine gömüldü, ya da köşe taşını kim koydu, sabah yıldızlarım hep birlikte sevinç çığlıkları atarken, tüm Tanrı oğulları coşkuyla haykırırken? Denizin önünü kapı kanatlarıyla kim kesti, Ana rahminden ilk fışkırdığı zaman?….” (Eyüp 38:4-8). Böylece Yehova kendi kudretini anlatarak Eyüp’e ders vermek istiyordu. Böylece Eyüp asıl olanın mükâfat peşinde koşmak değil, Rabbin bilgisine ulaşmak olduğunu anladı (Mendenhall, 233 vd. ayrıca İslam’da geçen Eyyüb peygamber Kitab-ı Mukaddes’in Eyüp’üne benzese de farklılıklar vardır, mesela İslam’a göre Eyyüb Babil’de değil, Rumların arasında yaşayan bir peygamberdi,). Ancak bu teselli yine Babil sürgünündeki yazarlardan Daniel tarafından eksik bulunacak, öldükten sonra yaşam olmadan her şeyin eksik olduğunu söyleyecekti. Eyüp’ün kitabı tanrı Yehova’nın kudreti devam ettikçe ona ibadet etmeye devam edeceğini taahhüt ediyordu.
Bir başka Babil sürgünündeki Yahudalı yazar Hezekiel, kitabında yeni Kudüs(Yeruşalim) hayallerini yazıyordu. Hezekiel’e göre Yahudalılar Rabbe(Yehova) sadık şekilde Yeruşalim’e geri döneceklerdir. Yeruşalim’e döndüklerinde Yakup’un 12 oğlunun Kenan’da yaşadığı gibi tekrar bu 12 kabile Kenan’da yaşayacaktır. Hezekiel’in tasavvuruna göre bu 12 kabile hâkimler döneminde olduğu gibi bir hayat süreceklerdi. Bu şekilde Hezekiel, sürgündeki Yahudalılara teselliler ve müjdeler veriyordu. Ancak bunun olması şu an imkânsız görülüyordu. Yahudalılar esarette, Yeruşalim ise yıkılmış harap haldeydi. Gelecek günler ise çok sürpriz gelişmelere gebeydi.
İşaya, Eyüp, Hezekiel ve burada bahsetmediğimiz Daniel şu kararı vermişti: Yahudalılar, tanrı Yehova’ya ibadet etmeye devam edeceklerdi. Çünkü Yehova(Yahwe), tek ve evrensel bir tanrıydı, gücü ve kuvveti sonsuzdu, ona ibadet eden kullarına çok lütufkârdı. Artık Yahudalılar Yahudi olmuşlardı. İbrahim’in, İsrail’in dini artık devletler üstü bir değerdi. Bu anlayış günümüz dünyasına uzanan çok büyük değişimlere neden oldu. İsa’nın Yeni Ahid reformuyla Yehova, tüm uluslara açılan bir tanrı oldu. Daha sonra ortaya çıkan İslam dini de bu anlayışı kabul etti. Bugün 4 milyara aşkın insan, İbrahim’in Rabbine inandıklarını ve ona ibadet ettiklerini söylemektedirler. Çağdaş anlayışı göre bir Hristiyan da bir Müslüman da aynı tanrıya ibadet etmektedir. İşte bu evrensel tanrı fikrinin ulaşabildiğimiz en eski çıkış noktası sürgündeki bu yazarlar olmuştu.
Yahudilerin Babil sürgünün devam ettiği yıllarda doğuda MÖ 559 yılında Pers topraklarında tahta geçen Büyük Kyrus(Kiros) Med krallığını tamamen eline almış ve Ahameniş Krallığını kurmuştu. Yönünü batıya çeviren Kyrus, Anadolu’da Libya krallığını mağlup ettikten sonra Yunanlıların sahillerine kadar ulaştı. Daha sonra doğuya yüzünü çeviren Kyrus, MÖ 539 yılında Babil şehrini fethetti. Antik Yakın Doğu için bu fetih çok büyük değişimlere neden oldu. İlk defa Mezopotamya’yı Mezopotamyalı olmayan bir halk yönetiyordu (Bordreuil ve diğerleri, 240 vd.). MÖ 539’da Babil’e giren Büyük Kyrus, tarihte bilinen ilk insan hakları bildirgesini yaptı. Bu bildiriye göre Babil’de insanlar barış içinde istedikleri gibi yaşayabilirlerdi. Bundan sonra Babil’de kimse esir olarak kalmayacaktı. Herkes istediği gibi yaşama ve seyahat özgürlüğüne sahipti. Bugün bu bildirge Kyrus silindiri olarak adlandırılmaktadır. Kyrus’un bu bildirgesiyle beraber Yahudilerin Babil sürgünü sona ermişti. Artık serbestlerdi. Babil’de hayatlarını devam ettirebilecekleri gibi Kenan topraklarına geri de dönebilirlerdi.
MÖ 539 yılında Yahudiler özgür hale gelmişti ancak harabeye dönmüş Kudüs’ün(Yeruşalim) tekrar inşası hiçte kolay olmayacaktı. MÖ 445’e kadar Yahudiler Kudüs’te(Yeruşalim) tekrar toparlanmaya başladılar. Ahameniş kralı, Nehemya’yı Yahudaya vali olarak atamış, Kudüs’ün tekrar inşası görevini vermişti. Özgürlüğün ardından 100 yıl geçmesiyle beraber Kudüs’ün tekrar inşası başladı (Nehemya 11:1-2). Kudüs’ün sembolü olan Süleyman Mabedi tekrar inşa edildi. Ancak büyük bir dini erozyon yaşayan Yahudilerin ellerinde yasa kitabının(Tora) hiçbir nüshası kalmamıştı. Bu noktada Ezra, Nehemya’ya katıldı. Ezra, Yahudi bir kâtip ve rahipti. Yasa Kitabını(Tora veya Musa Yasası) ezberlemiş olan Ezra dikte ettirerek tüm Yasa Kitabını yazılı hale getirdi. Kitab-ı Mukaddes bu olayı şöyle anlatır: “… Sonra yazıcı Ezra’ya, Yehova’nın İsrail’e verdiği emirleri içeren Musa’nın kanun kitabını getirmesini söylediler… yedinci ayın ilk günüydü…. Gün doğduğundan öğlen vaktine kadar yüksek sesle okumaya devam etti. Kanun kitabı okunurken herkes kulak kesilmişti. İkinci gün halk arasında aşiret reisleri, kahinler ve Levioğulları kanundaki sözler hakkında anlayış kazanmak için yazıcı Ezra’nın çevresinde toplandılar…” (Nehemya8:1-3, 13-14, 16-18). Nehemya’nın inşa faaliyetleri Ezra’nın teolojik arka plan ile desteklenmiş “İkinci Mabet Dönemi” denilen yeni bir çağ açılmıştı. Esaretten kurtuluşun 100. yılında Kudüs tekrar dirilmiş, Hezekiel’in Babil sürgününde yazdığı hayaller gerçek olmuştu.
Ahameniş krallığında özerk şekilde yaşayan Yahudileri bir araya getiren yeni bir olgu bulunmalıydı. Gerçekten de tarih boyunca Musevileri birleştiren farklı araçlar olmuştur. “Hakimler” olarak adlandırılan Musa ile Davud arası dönemde Museviler farklı etnik ve kültürel kökten gelerek bir inanç etrafında birleşmişlerdir. “Monarşi” olarak adlandırılan Davud’dan sürgüne kadar olan dönemde Museviler bir devlet çatısı altında birleşmişlerdir. “İkinci Mabet Dönemi” olarak adlandırılan sürgün sonrasından Romalıların MÖ 63 veya MS 70 yıllarındaki Kudüs saldırılarına kadar geçen dönemde ise ırk Musevileri birleştiren etmen olmuştu. Yani Yahudiliğin ırksal anlayışı tarihi süreçte en son ortaya çıkan akım olmuştu. Hatta denilebilir ki Kitab-ı Mukaddes bu yeni ırkçı anlayışa göre tekrar düzenlenmiş, teolojik bir reform yapılmıştı. İkinci Mabet dönemde meydana gelen hizipleşme çok artmış, Maksudiler, Ferisiler, Esseniler gibi birçok grup ortaya çıkmış, pratikte çok faydası olmayan derin teolojik tartışmalar başını almış gidiyordu. O sıralar dünya ise büyük bir değişime hazırlanıyordu.
MÖ 336 yılında Büyük İskender Ahameniş krallığına karşı kazandığı zaferler dolayısıyla Yahudiler, Yunanlı yöneticiler altında yaşamaya başladılar. İskender sonrası olaylar bu yazımızın konusu olmamakla birlikte bazı noktalara temas etmeliyiz. Helenistik dönemin artan özgürlükçü ortamı ve siyasal istikrarsızlığı Yahudilerin dünyaya açılmasına yardımcı oldu. Fenikelilerden ticareti öğrenen Yahudiler geniş çaplı ticari faaliyetler gösteriyorlardı. Birçok şehre yayılan Yahudi nüfusu bulundukları yerlerde zenginleşmişti. Hatta Aziz Pavlus’un MS 67 yılında katledildiği zaman Roma’da 50.000 üzerinde Yahudi yaşıyordu (Roberts, 87). Makkabiler tarafından Kudüs’te MÖ ikinci yüzyılın sonunda tekrar bir devlet kurulmuştu. İşte bu devlette dünyaya gelen İsa Yeni Ahid reformu ile meydana çıkmıştı. İsa’nın getirdiği bu reform dine yeni bir anlam katmak değildi, hakimler döneminden milada kadar Yahudilikteki sapmaları tekrar düzeltip, dini öz haline getirmeyi amaçlayan bir reformdu. İsrail inancının arkaik düşünceleri tekrar gün yüzüne çıkacak ve din sadece İsraillilere değil tüm insanlığa anlatılacaktı. Bu nedenle İsa Yeni Ahidinde yeni bir din getirmemiş, eskiyi canlandırmaya çalışmıştı (Mendenhall, 249 vd.). Böylece İbrahim ile başlayan İsrail tarihi İsa ile daha geniş bir kitleye hitap etmeye başladı.
İsa’nın havarileri Eski Ahid kitabında yazılan tüm bu antik İsrail hikayelerini Avrupa başta olmak üzere Hristiyanlığı kabul eden herkese miras bıraktılar. Ardından 7. yüzyılda ortaya çıkan İslam öğretisi de bu hikayelerden bazılarını Müslümanlara miras bıraktı. MÖ 13. yüzyılda Mısır’dan korkuyla kaçan İbranilerin hikayeleri şimdi dilden dile tüm Dünyaya aktarılmıştı. Bu nedenle Antik İsrail tarihi her zaman merak uyandırmaya devam ediyor. 19. yüzyıl sonrasında yapılan arkeolojik araştırmalar Kitab-ı Mukaddes’e ve antik çağa(antiquity) farklı bir bakış açısıyla yaklaşmamızı sağladı. Ancak bugün ulaştığımız bilgiler sadece buzdağının görünen kısmı diyebiliriz. Buzdağının altında kalan bilgilere ise belki de hiçbir zaman ulaşamayacağız.
Devam Edecek.
Bir sonraki yazı: İskender’den Önce Dünya-XIII: Ahameniş Krallığı
Kaynakça
1. Mendenhall, George E.. Antik İsrail İnancı ve Tarihi: Kitab-ı Mukaddes Bağlamında Bir Giriş. Çev: Mia Pelin Özdoğreu. İnsan Yayınları. 2016. İstanbul
2. Durant, Will. Yahudi Tarihi. Çev: Sami Samit Karaman. İnkılab Yayınları. 2013. İstanbul
3. Durant, Will. The Story of Civilization, Vol-I:Our Oriental Heritage. Simon and Schuther Publication. New York. 1954
4. Prof. Dr. Pierre Bordreuil, Prof. dr. Françoise Briquel-Chatonnet, Prof.Dr. Cecile Michel ve diğerleri. Tarihin Başlangıçları: Eski Doğu Kültür ve Uygarlığı. Alfa Yayınları. İstanbul. 2015
5. Prof. Dr. Memiş, Ekrem. Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi. Ekin Yayınevi. Bursa. 2015
6. Kitab-ı Mukaddes, Yeni Dünya Çevirisi. Jehova Watcher. 2008
7. Kuran-ı Kerim Açıklamalı Meali. Diyanet Vakfı Yayınları Yayınları. 2018
8. Köksal, Mustafa Asım. Peygamberler Tarihi. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Ankara.1990
9. Prof. Dr. Hornung, Eric. Mısır Tarihi. Çev: Zehra Aksu Yılmazer. Kabalcı Yayınları. 2017. İstanbul
10. Prof Dr. Hornung, Eric. Mısırbilimine Giriş. Çev: Zehra Aksu Yılmazer. Kabalcı Yayınları. 2014. İstanbul
11. Prof. Dr. Freeman, Charles. Mısır, Yunan ve Roma: Antik Akdeniz Uygarlıkları. Çev: Suat Kemal Angı. Dost Yayınları. 2018. Ankara
12. Prof.Dr Assman, Jan. Mısırlı Musa Batı Tektanrıcılığında Mısır’ın İzleri. Çev: Bozkurt Leblecioğlu. İthaki Yayınları. 2016. İstanbul
13. Prof.Dr Assman, Jan. Exodus and Memory: Remembering the Origin of Israel and Monotheism. Exodus Conferance, San Diego
14. Çığ, Muazzez İlmiye. Sümer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre İbrahim Peygamber. Kaynak Yayınları. İstanbul. 2017
15. Çığ, Muazzez İlmiye. Sümerde Tufan, Tufanda Türkler. Kaynak Yayınları. İstanbul 2015
16. Meriç, Cemil. Işık Doğudan Gelir. İletişim Yayınları. 2008. İstanbul
17.Prof. Dr Dever, William. Archeology of the Hebrew Bible. published in www.pbs.org. posted 11.08. 2018
Resim Kaynakçası
- https://e-watchman.com/jehovahs-witnesses-babylon/
- https://de.wikipedia.org/wiki/Juda_(Reich)#/media/File:Kingdoms_of_Israel_and_Judah_map_830.svg
- http://www.gkikotamodern.org/artikel/renungan/2/ikutilah-rutenya!/788
- https://en.wikipedia.org/wiki/Cyrus_Cylinder#/media/File:Cyrus_Cylinder_front.jpg
- https://www.prophesyagain.org/single-post/2018/09/20/Ezra-7-in-Light-of-Current-Events-and-Bible-Prophecy
- https://tr.wikipedia.org/wiki/A%C4%9Flama_Duvar%C4%B1#/media/File:Israel-Western_Wall.jpg
- https://tr.pinterest.com/pin/134685845083707392/