Türk edebiyatı, Batılılaşmaya başlamasıyla beraber birçok polemiğe ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Farklı farklı sebeplere dayanan bu polemikler, uzun yıllar edebiyat ve fikir dünyasını meşgul etmiş, olumlu ve olumsuz sonuçlarıyla da edebiyatımıza yön vermiştir. Polemiklerin oluşmasının sebebi eski-yeni çatışması olabileceği gibi, gazete ve dergiler arasındaki rekabet de olabilir. Bilindiği üzere, polemiklerin gazete ve dergilerin tirajları üzerinde olumlu etkisi yadsınamaz. Bazen de tanınma, şöhret olma isteği veya başka edebiyatçıları çekememe gibi kişisel sebepler polemiklerin ateşleyicisi olabilir. Polemiklerin sebepleri üzerinde durup da bu polemiklerde yer alan kişilerden bahsetmemek olmaz. Kişilerin bir kısmı polemiklerin başlatıcısı durumundayken, bir kısmı da polemiğe sonradan katılırlar. Hem yukarıda bahsedilen birkaç sebebi ihtiva etmesi yönünden, hem de içerisinde hem başlatıcı hem de katılımcı sıfatıyla birçok önemli edebiyatçı barındırmasıyla “Dekadanlar” tartışması, edebiyatımızda önemli ve verimli tartışmalardan biridir.
Polemik “resmi” olarak başlamadan önce Muallim Naci’nin etkisi altında olan ve Malumat, Terakki, İrtika, Servet gibi dergi ve gazetelerde yazan bazı şair ve yazarlar, Servet-i Fünuncuları Türk edebiyatının genel gidişine aykırı üslupları dolayısıyla eleştirmektedirler. Polemiğin başlaması ve sözü geçen şair ve yazarların saldırılarının artması ise Ahmet Mithat Efendi’nin etkisiyle olmuştur. Cenap Şahabettin’in 1896’da “Mektep” dergisinde yayımlanan “Terane-i Mehtap” şiirinde kullandığı “saat-i semen-fam (yasemin renkli saat)” tamlaması, o dönemin edebiyat dünyasında tepki uyandırmış, bu tepkilerden en önemlisi Ahmet Mithat Efendi’nin Sabah gazetesinde yayımladığı “Dekadanlar” makalesi eliyle olmuştur. Genel olarak Servet-i Fünuncuları, özelinde Cenap Şahabettin’i tenkit ettiği bu makalesinde; Servet-i Fünuncuların dilinin, edebiyat ve dille haşır neşir olanlarca bile anlaşılmadığını ileri sürer ve bu iddiasına ek olarak bir karşılaştırma yaparak Servet-i Fünuncuların dilinin Veysilere, Nergisilere rahmet okuttuğunu söyler. Bu makaleyle birlikte, yukarıda bahsi geçen şair ve yazarlar, o dönemde önemli bir otorite kabul edilen Ahmet Mithat Efendi’den güç almış ve saldırılarını daha da şiddetlendirmişlerdir.
Polemiğe Servet-i Fünun cephesinden bakmadan önce, “dekadan” kelimesinin üzerinde durulması gerekir. Fransızcadaki “Decadance” kelimesinden gelen “dekadan”, ”düşkünleşmiş” anlamına gelmektedir. Dekadan, Fransa’da sembolizm akımı çerçevesinde eser veren yazarlara, alışılmış edebiyat anlayışının dışına çıktıkları ve manasızlığa düştükleri gerekçesiyle verilen isimdir. Türk edebiyatında ilk defa Ahmet Mithat Efendi tarafından Servet-i Fünuncuları tenkit amacıyla kullanılan bu kelime, sonrasında Servet-i Fünun edebiyatını ve temsilcilerini beğenmeyen herkes tarafından kullanılmaya başlanır.
Başlarda Servet-i Fünuncular, yapılan eleştirileri dikkate almazlar. Ancak hem polemik yapanların hem de kamuoyunun gözünde susmak ve sessiz kalmak, yenilmek anlamına gelmektedir. Bu gerçeğin farkına varan Servet-i Fünuncular, olgun bir üslup çerçevesinde, yavaş yavaş kendilerini savunmaya başlarlar. Eleştirilere, dil ve edebiyat açısından yapmak istediklerini anlatmayı amaçlayan karşılıklar verirler. Cenap Şahabettin, “Dekadanizm Nedir?” başlıklı yazısında, Fransızların son devir eserlerine dekadan dediklerini, bu kelimenin “geriye gider” anlamına geldiğini; fakat bu ifadedeki geriye gitmek tabirinin olumsuz bir anlama değil, bilakis eski büyük yazarların üsluplarına öykünerek ve bu üsluplarını geliştirerek edebiyata yenilik getirmek manasına geldiğini savunmuştur. Başka bir yazısında, “Sesimizi dimağımıza topladık; zamanımızın felsefe-i piç ü tabına layık, acı bir üslup aradık; bulduğumuza: Dekadanlık dediler.” diyerek kendini ve arkadaşlarını savunur.
Cenap Şahabettin’in yanı sıra Süleyman Nesib de “İki Söz” ve “İki Söz Daha” başlıklı makaleleriyle kendini ve dolayısıyla Servet-i Fünun hareketini savunur. Süleyman Nesib hareketi sadece savunmaz, aynı zamanda bütün topluluk adına -bir nevi- öz eleştiri yapar. “İki Söz Daha” başlıklı makalesinde, bazı eleştirilerde haklılık payı olduğunu kabul eder ama her şeye rağmen Servet-i Fünuncuların yaptıklarını hem beğenir hem onaylar. Ahmet Rasim ise, “Tekâmül ve Terakki” başlıklı makalesiyle Süleyman Nesib’e cevap verir ve Servet-i Fünuncuların zaman zaman güzel eserler ortaya koyduklarını, ancak yaptıklarının dil ve edebiyatımız için zararlı olduğunu belirtir.
Dil ve edebiyat açısından yapmak istediklerini anlatmayı amaçlayan Servet-i Fünuncular, bir süre sonra -ağır saldırılar dolayısıyla- sert karşılıklar vermeye başlarlar. Bu sert karşılıklarda büyük payı olan kişi ise Hüseyin Cahit’tir. Servet-i Fünun’un en ateşli savunucusu olarak en çok eleştirilen ve uğraşılan odur. Bu sert karşılıkların sebebi olarak Ahmet Rasim ve Mehmet Celal’in baş kalem neferleri olarak yer aldığı ve düşünsel yönü zayıf olan; alay, hakaret ve sataşma içeren yazılar gösterilebilir. Ahmet Rasim Şehir Mektupları’nda, Mehmet Celal ise İrtika dergisinde yer alan farklı isimlerdeki köşelerinde, Servet-i Fünuncularla alay etmeye ve onlara sataşmaya devam eder.
Tartışma hem ciddi hem de gayriciddi yazılarla sürüp giderken, tartışmaya Tanzimat Dönemi’nin önemli ve değerli ismi Şemsettin Sami karışır. Yazısında Servet-i Fünunculara olan desteğini açıkça belirtir. Bu destek, tartışmanın sona ermesindeki önemli gelişmelerdendir. Bu yazı sonrasında, Ahmet Mithat Efendi’nin 1898 yılında yayımladığı “Teslim-i Hakikat” başlıklı makalesiyle polemik “resmi” olarak son bulur. İlginç olan noktaysa şudur: Bu konuyu ihtiva eden edebiyat tarihi kitaplarının çoğunda Ahmet Mithat Efendi’nin bu makalesiyle; önceki yazısında söylediklerinden geri adım attığı, Servet-i Fünuncuların hakkını teslim ettiği, böylece bu tartışmanın kapandığı belirtilmektedir. Hatta Servet-i Fünuncular tarafından da yazı yanlış anlaşılarak bir özür olarak kabul edilmiştir. Mesela, dönemin Servet-i Fünun dergisinin yöneticisi olan ünlü edebiyatçı Tevfik Fikret yazıyı bir tür özür dileme gibi anlayarak, Ahmet Mithat’ın uzattığı eli sıkmakta tereddüt etmeyeceklerini ama öpmeye de niyetleri olmadığını belirtmiştir.
Edebiyat profesörü Fazıl Gökçek’e göre ise durum hiç de böyle değildir. Ahmet Mithat -özet olarak- yazısında, son zamanlarda Halit Ziya ve Cenap Şahabettin gibi yazarların yazılarını okuyup beğendiğini; bir süreliğine sürüden ayrılan ve dekadanlık vadilerinde dolaşan bu yazarların “sürüden ayrılan koçlar gibi” yeniden sürüye döndüklerini ve bu şekilde yazdıkları sürece bu yazarlara hiçbir itirazı olmadığını belirtmiştir. Yazının başlığı olan “Teslim-i Hakikat” tamlamasından iki anlam çıkarılmalıdır: İlk anlam olarak, sürüden ayrılıp aykırı vadilere giden ve sonrasında hatalarını anlayıp geri dönen Servet-i Fünuncuların, Tanzimat’ın ve dolayısıyla yenileşmenin en önemli isimlerinden olan Ahmet Mithat Efendi ve onun gibi düşünenlere “hakkı teslim etmeleri”nin gerekliliği anlaşılabilir. İkinci anlam olarak ise, sürüye geri dönen Halit Ziya ve Cenap Şahabettin gibi yazarların yazılarının artık anlaşılır olduğu ve “haklarının teslim edilmesi” gerektiği çıkarılabilir. Sonrasında ise Ahmet Mithat Efendi, dekadanlık tartışmasında onun yenildiğini ileri süren bir yazıya cevap verir ve kendisinin o tartışmada haklı çıktığını, geri adım atmadığını belirtir.
Yaklaşık 3 yıl süren dekadanlar tartışmasının, süratli bir şekilde yenilikten yeniliğe koşan Türk edebiyatında bazı konuların münakaşa edilip anlaşılması konusunda yararlı olduğu düşüncesindeyim. Bu münakaşa neticesinde Servet-i Fünun sanatçılarının aşırılıkları törpülenmiş ve Ahmet Rasim’in ifadesiyle “son çırpınışlarını yaşayan eski edebiyat”, yeni edebiyat karşısında yenilgi bayrağını çekmiştir.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
Bedri Aydoğan, “Servet-i Fünun Döneminde Edebiyat Üzerinde Oluşan Polemikler,” Adana: Ç. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996.
“Edebiyatımızda Dekadanlık Tartışması,” Sosyoloji Mektebi, 19 Nisan 2015. http://www.sosyolojimektebi.com/edebiyatimizda-dekadanlik-tartismasi.html
Fazıl Gökçek, “Bir tartışmanın hikayesi: Dekadanlar,” röp. Asım Öz, Timeturk, 20 Temmuz 2009. http://www.timeturk.com/tr/2009/07/20/bir-tartismanin-hikayesi-dekadanlar.html