Öyle bir karakter düşünün ki yazarını gölgede bıraksın. Bu günlerde benzeri durumlara karakterin gölgesinde kalan oyunculardan aşinayız ama yazar ve yazdığı karakter arasındaki karşılaştırma çok daha farklı bir boyutta. Bu karşılaştırmayı kaybeden yazarın başarısı hakkında ne düşünülmeli, çok başarılı olduğu mu çok başarısız olduğu mu?
Bahsettiğimiz kişi Sir Arthur Conan Doyle. Bu yazarı bilmeyen çoğu insandan biri olabilirsiniz ama hayat verdiği karakteri bildiğinize eminim. Konu yazarını gölgede bırakan bir karakter olunca, gölgede bıraktığı diğer karakterler çok da kayda değer değil gibi gözükebilir. Yazarını gölgede bırakabilmiş bir karakteri yan rolde canlandıran yapımlar ise cahil cesaretinden başka bir şey olarak görülemez. Yine de doğru ellerde büyük bir başarı hikayesine dönüştürülebilir bu durum.
Netflix belki de yapay zekanın yardımıyla böyle bir projeye imza attı. Yapay zekanın yardımıyla diyorum çünkü akılcı bireyler tarafından verilen bir karar gibi durmuyor. Geriye doğru bakıp hali hazırda olmuş bitmiş olayları yorumlamak çoğunlukla hatalı sonuçlar verir, o yüzden bu eleştirilerim size yersiz görünecek olabilir. Bunu engellemek adına konuyu muğlak tutmaya çalışıyorum.
Bahsettiğim proje Enola Holmes, tamam; popüler insanlar var projede ama bu sadece girilen riskin boyutunu arttırıyor. Hâlâ açık değilse baskın karakterimiz Sherlock Holmes, bir hikayede öldüğü için hayranları tarafından yazarı Sir Arthur Conan Doyle’a ölüm tehditleri gönderilen eksantrik kurgu dedektif. Enola Holmes de onun hiç tanınmayan küçük kız kardeşi. Netflix gölgede bırakılanlara el uzatmaya devam ediyor. 19. yüzyılın sonlarında İngiltere’de kadınlara verilen değeri, Sherlock Holmes’ün gölgesinde kalan bir karakterin gözünden anlatmaya çalışıyor.
Benim de başarılı bulduğum bu yapım; hem Netflix adına, hem de projede yer alan oyuncular adına şimdiden bir başarı hikâyesine dönüştü bile. Henüz izlemeyenler varsa büyüsünü bozmamak için daha fazla detay vermeden hepinize tavsiye ediyorum.