
Yüzdüğümüz denizler, yürüdüğümüz sahiller, içinde yaşadığımız dünya…
Aylar, haftalar, günler ve saatler hepimiz için aynı. Bir dakikamız denk, denizimiz ortak.
Ama farklı olan, ona nasıl baktığımız.
Baktığımıza yüklediğimiz anlam.
İçimizde büyüttüğümüz sevgi.
Sekiz milyar insanız bu dünyada. Sekiz milyar farklı hayat, sekiz milyar ayrı dünya…
Ama bu dünyaların kesiştiği bazı ortak noktalar var.
Doğa var. Soluduğumuz hava var. Ağaçlarda yetişen meyveler, bizimle birlikte yaşayan canlılar var.
İşte tam da bu ortak alanlarda, bazılarımız diğerlerinden daha hassas oluyor.
Bazılarımız, bu dünyayı korumak için taşın altına elini koymayı bir sorumluluk olarak görüyor.
Ben, 2025 yazında o insanlardan biriyle tanıştım.
Gönüllü olarak gittiğim DEKAFOK Kıyı Koruma Derneğinde[1], bana ve daha nicelerine ilham olmuş çok güçlü bir kadınla…
Onu Seher Hanım diye de anabilirim, Seher Abla diye de.
Ama onun ve bu derneğin hikâyesi öyle sıradan değil ki, ben burada ona “kahramanımız” demeyi daha doğru buluyorum.
Kumda Yaşam, Kumda Veda:
Seher, Manavgat sahillerinde dünyaya gelmiş bir çocuk. Denizle, kumla, güneşle büyümüş. Manavgat’ın her karışı zihninde yer etmiş onun: Endemik türleri, şifalı bitkileri, insanının doğası…
Manavgat sadece bir şehir değil, Seher’in bir parçası olmuş.
Bebek Seher, çocuk Seher, genç Seher…
Ve sonunda anne Seher.
Hayatı her zaman kolay olmamış. Ama anne olduktan sonra yaşadığı bir olay, onun hayatının yönünü tamamen değiştirmiş.
Oğlu Taha ile Manavgat, Sorgunda sahil boyu yürümeyi, Mendirekte vakit geçirmeyi bir anne oğul aktivitesine dönüşmüşler. Yine o yürüyüşlerinden birinde sahil boyu yürürken Taha’nın gözü, sahilde hareketsiz yatan büyük bir canlıya takılmış. Yanına koştuklarında gördükleri, ikisinin de hafızasına kazınmış: Üzerinden araç geçmiş, kabuğu parçalanmış, kumlar üzerinde kanlar içinde bir beden, tabi onun bir caretta caretta olduğunu o an anlayamamışlar.
Bu son derece üzücü ve şok edici görüntüyü daha da yürek parçalayıcı yapan şey ise annenin yanındaki yumurtalar olmuş.
Ne yapacaklarını bilememişler.
Taha ağlayarak,
“Anne, bir şey yapmalıyız. Onları kurtarmalıyız” demiş.
Seher’in verdiği ilk tepki, hepimizin vereceği türdenmiş:
“Oğlum, biz ne yapabiliriz ki?”
Ama Taha tekrar etmiş.
“Anne, bir şeyler yapmalıyız.” İşte bazen bir çocuğun ısrarı, bir insanın kaderini değiştirir.
Yumurtaların hangi canlıya ait olduğu henüz bilinmezken Seher yardım etmeye gönül vermiş. Yumurtaların fotoğraflarını çekmiş ve sosyal medyada paylaşmış. Gelen yanıtlar sonrasında bunların caretta caretta yumurtaları olduğu anlaşılmış. Yaşadığı bu hazin olayın etkisinden çıkamayan ve kayıtsız kalamayan Seher, Manavgat sahillerini ve carettaları korumayı kendine bir görev edinmiş. Bu kararla birlikte çalışmalarına tek başına başlamış.[2]

Bir Canı Korumak Ne Zamandır Bu Kadar Zor?
İyilik yapmak, sadece iyi niyetle olmuyor.
Bir canı kurtarmanın bile prosedürleri olduğu bir sistemde, “elimden geleni yapıyorum” demek çoğu zaman yetmiyor.
Seherin aklında tek bir şey vardı. O da bu canlıları kurtarmak. Yaşadığı olaydan sonra carettalar ile ilgili derin araştırmalar yapmış ve sonucunda nesillerinin tükenme tehlikesi ile karşı karşı koya olduğunu öğrenmişti. Düzenli işinden ayrılmış ve tüm zamanını Carettalara vermişti.
Ancak bu süreç, bir iyilik hareketinden çok daha fazlası olmalıydı. Çünkü iyilik, çoğu zaman desteklenmez; insanı koruyan bir güce dönüşmez.
Bunun üzerine sahilleri her gün temizlemeye başladı, her gün 10 kilometrelik alanı tek başına yürüdü ve her yeni gün bir öncekinden daha çok kirlenen bir sahile gözlerini açtı. İnsanların çoğu Seherin yaptığı bu kutsal işe kayıtsızdı, ve anlam veremiyorlardı. Çoğu insan onun yaptığını anlamamış anlamaya da çalışmamıştı.
Kimileri için “çok boş vakti olan biri”ydi.
Kimileri için “deli”.
Kimileri içinse —mazur görün— “başıboş bir kadın”.
Bir kadının her gün tek başına sahil temizlemesi, carettaları korumak için ortalıkta olması, bazılarını rahatsız etmişti.
Üstelik o dönemde Sorgun Plajı’nda planlanan 12 restoranlık bir proje vardı.
Seher’in aktivist duruşu, kimsenin işine gelmiyordu.
Bezdirme girişimleri, baskılar, vazgeçirme çabaları…

Vazgeçmenin Eşiğinde: Bir Karşılaşma, Bir Dönüm Noktası:
Dernekleşme süreci; kısıtlı bütçe, yetersiz insan gücü ve yoğun baskılar nedeniyle neredeyse imkânsız hâle gelmişti. Seher için mücadele artık yalnızca carettalarla sınırlı değildi; aynı zamanda içindeki umutsuzlukla da savaşıyordu. Sahile kurduğu küçük bir çadırda yaşamaya başlamıştı.
Günler, haftalar, aylar boyunca…
Carettaları ve sahili korumak için oradaydı. Ancak destek görmek yerine çoğu zaman eleştiriyle, kayıtsızlıkla ve görmezden gelinmeyle karşılaşıyordu.
İnsan bazen öyle bir noktaya gelir ki; yaptığı ve yapacağı her şey anlamsızlaşır, renkler solar. Seher de tam olarak böyle bir yerdeydi. Bu nokta insana kaçınılmaz bir soruyu sordurur: Tamam mı, devam mı?
Derneği kapatmayı düşündüğü günlerin birinde, sabah yine elinde çöp poşetiyle sahilde yürürken yolu iki yabancıyla kesişti: Chris ve Marianne. Karavanlarıyla dünyayı gezen, yolculuklarını YouTube üzerinden paylaşan İngiliz bir çiftti[3]. Seher’in her sabah aynı kararlılıkla sahilde yürümesi dikkatlerini çekmişti. Yanına gidip ne yaptığını sordular.
Seher, carettalar için verdiği mücadeleyi, yaşadığı zorlukları ve bu süreçte ne kadar yalnız kaldığını olduğu gibi anlattı. Tam da her şeyi bırakmayı düşündüğü o gün, hayat ona küçük bir kapı aralamıştı. Seher’in bu yalnız ama güçlü mücadelesine kayıtsız kalamayan Chris ve Marianne, onun sesini kendi kanalları aracılığıyla dünyaya duyurmak istediklerini söylediler. Çektikleri video[4] başta İngiltere olmak üzere dünyanın dört bir yanında büyük ilgi gördü. Beklenenin çok üzerinde bağış toplandı[5].
Bu destek, DEKAFOK için bir dönüm noktası oldu. Bireysel olarak başlayan bu yol, artık kurumsal bir mücadeleye dönüşüyordu. Ardından gelen resmi izinler, iş birlikleri ve kurulan DEKAFOK Bilgi ve Gözlem Merkezi, bu umudun somut karşılığı oldu ve DEKAFOK Kıyı Koruma Derneği, yalnızca sahillerde değil, insanların vicdanında da yer edinmeye başladı.

DEKAFOK Kıyı Koruma Derneği’nin yürüttüğü faaliyetleri, projeleri ve DEKAFOK’un hikâyesini bir sonraki yazımda ayrıntılarıyla aktaracağım.
Bir Mirasın Devamı: Kaptan June’dan Kaptan Seher’e:
Türkiye sahillerinde caretta caretta koruma çalışmaları, özellikle İztuzu Plajı’nda başlayan uzun soluklu mücadeleyle güçlü bir temele oturmuştur. Bu mücadelenin arkasında, caretta carettaların korunması için yolu ilk açan isimlerden biri olarak June Haimoff, yani halk arasında bilinen adıyla Kaptan June vardır. İztuzu Plajı’nda deniz kaplumbağalarının yuvalama alanlarını tehdit eden yapılaşmaya karşı verdiği uzun ve kararlı mücadele, plajın ve çevresinin koruma altına alınmasını sağladı ve bugün Türkiye’de caretta bilincinin temelini oluşturdu.[6]
Bu miras, bugün başka bir sahilde, başka bir bedenle yaşamaya devam ediyor: Kaptan Seher bu yolda yürüyor — aynı kararlılıkla, aynı inatla ve aynı sorumluluk duygusuyla. Bu yüzden ona “Kaptan June’un mirasçısı” demek abartı değil; bu, caretta koruma mücadelesinin kuşaktan kuşağa aktarılan bir sorumluluk olduğu anlamına geliyor.
Seher Akyol, yalnızca “çevreci” etiketiyle anlatılabilecek biri değil.
Evet, bir aktivist.
Ama aynı zamanda bir anne, bir kadın ve başlı başına bir direniş hikâyesi.
O, doğayı romantize etmiyor.
Etiketlerle, paylaşımlarla, görünürlük uğruna tüketilen bir dünyada prim de yapmıyor.
Doğayı olduğu hâliyle kabul ediyor; kirliyle, kırılganla, savunmasız olanla…
Ve tam da bu yüzden koruyor.
Sessiz kalmamayı seçiyor.
Rahatsız olmayı da, rahatsız etmeyi de göze alıyor.
Birileri “neden uğraşıyorsun?” dediğinde,
o sahile çıkıyor.
Birileri “bir şey değişmez” dediğinde,
o bir yuvayı daha koruma altına alıyor.
Bazı mücadeleler gürültüyle başlamaz.
Bir şarkının fısıltısı gibi, önce içerde yankılanır.
Değişimin geleceğini bilmek yetmez; ona yer açmak gerekir.
Seher’in yaptığı tam olarak bu.
Seher bize şunu hatırlatıyor:
Doğa için verilen mücadele, aslında insanın kendisiyle verdiği bir mücadele.
Konforla, kayıtsızlıkla, “benden ne olur” cümlesiyle…
Ve asıl soru şu:
Değişim geldiğinde, sen hazır olacak mısın?[7]

[2] https://dekafok.org.tr/tarihcemiz/
[3] https://www.treadtheglobe.com/
[4] https://www.youtube.com/watch?v=P2EIDwiDojg
[5] https://www.youtube.com/watch?v=jwAPTZasWis&t=16s
[6] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-61216115
[7] “Change Will Come” ifadesi, Leon Bridges’in “Change Will Come” adlı şarkısına gönderme olarak kullanılmıştır.





