Gazete Bilkent, bu ay genç yaşına rağmen bulunduğu konum ve edindiği başarısıyla sıkça kendinden söz ettirmeyi başaran Yiit Korkut‘u ağırladı. Korkut Bilkent Üniversitesin’de tanıştığı hocaları Çağla Ökten ve Tijen Sonkan Türkkan’ı kendi hayatının dönüm noktaları olarak nitelendiriyor. Yiit Korkut ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbeti siz okuyucularımızla paylaşmaktan onur duyarız.
GB:Öncelikle olarak, her röportajın klasik sorularından biri olan “Siz kimsiniz” sorusuyla başlayalım. Yiğit KORKUT kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1988 yılında Ankara’da doğdum ve büyüdüm, ODTÜ Koleji’ne girdim hatta hiç doğmadan bile ordaydım galiba, anasınıfından lise sona kadar ODTÜ Koleji ile bağlarımızı koparmadık, 17 yaşımda liseden mezun oldum. Sonra tek isteğim olan Bilkent Üniversitesine girdim. Oradan da başarı ile 2010 yılında 21 yaşımda mezun oldum yani kısacası çok erken yaşta iş hayatına atıldım. Ankara’da bazı iş tecrübelerim oldu, ardından İstanbul’a taşındım. Şuan ise Demsa Group’da Ceyda Balaban direktörlüğünde, Visiual Merchandising ekibindeyim. Harvey Nichols, Brandroom, Michael Kors, Salvatore Ferragamo ve bunlar gibi birçok Luxury Brand’lerin görsel düzenlemesini yapıyorum.
GB:Üniversite eğitimi için Bilkent’i seçme amacınız nedir?
Bütün lise hayatım boyunca hep hedef olarak kendime Bilkent’i belirlemiştim. Hatta 5 tercih yapmıştım, 5’i de Bilkent’ti. Gerek sosyal ortamı ve bağlantıları olsun, gerekse kampüsün güzelliği, eğitim stili ve mezun olduktan sonra tanıdığı imkân ve ayrıcalıkları göz önünde bulundurduğumda, başka bir seçenek düşünmemiştim bile. Ve hayatımda ki en mantıklı kararı aldığımın her geçen gün biraz daha anlıyorum.
GB: Neden İç Mimarlık bölümü peki? Eğer şansınız olsaydı başka bir bölümde okumak ister miydiniz?
Aslına bakarsanız, ilk Bilkent’e girdiğimde, İktisat bölümüne girmiştim, ÖSS’deki ilk tercihimdi. COPE’u direk geçtiğim, hazırlık okumadığım için, çok zaman kaybına uğramadım, 17 yaşımda İktisat’a başladım. Ancak yarım dönem sonunda, hocalarımla ve kendimi dinleyerek İç Mimarlık bölümüne geçiş yaptım. Kendi isteğimle geçtiğim için çok severek ve eğlenerek okudum. Hatta bazen keşke “birkaç dersiniz kaldı, geri dönün” diye arasalar diye düşünüyorum. Ama eğer İç Mimarlık olmasaydı, şuan çok revaçta olan ve iş imkanları sınırsız olan İletişim Tasarım bölümünde de okumak çok isterdim ya da eğer Bilkent’te olsaydı Moda Tasarımı ve Yönetimi.
GB:Mezun olduktan sonra iş bulma süreci nasıl gelişti sizin için, bir boşluğa düştünüz mü?
En sıkıntılı süreç burada başlıyor aslında, çünkü yeni mezunsunuz, “aman hemen iş bulayım” diyemiyor insan. Hemen bir tatile çıkıyım diyorsunuz. Ben de aynen öyle yaptım. Tatil sonrası, Eylül ayında kendimi İstanbul’da buldum, 2 aylık bir iş arama sürecinin başarısızlıkla sona ermesi sonucunda, umutları yok olmuş bir mezun olarak Ankara’ya geri dönüş yaptım. İşte o umut kırılması “biraz geziyim, kafam dağılsın, ne olacak ki?” dediğiniz an işler sarpa sarıyor. Çünkü sürekli kendinizi ertelemeye başlıyorsunuz ve eğer kendinizi frenlemeyi bilmiyorsanız bu bir süre sonra hayat tarzına dönüşüyor. Şanslıyım ki, silkelendim ve bir iç mimarlık firmasına girdim, birkaç ay orda deneyim kazandıktan sonra, İç Mimarlık ve Modanın en güzel harmanlandığı iş olan Görsel Düzenleme işinde kendimi buldum, Ralph Lauren’in Görsel Koordinatörü oldum ve bir süre orda çalıştım ve yeni deneyimler kazandım. Bu süreçte ki en önemli nokta, hiçbir işe göre hayatınızı kurmamak çünkü o işte ne kadar kalacağınız, ne kadar zevk alacağınız belli değil, önemli olan CV’nizi güçlendirip deneyim kazanmak. Çünkü iş hayatınız hakkında böyle rahatça kararlar verebileceğiniz, fikir değiştirebileceğiniz tek dönem ne yazık ki bu. Daha sonrasında ise kendi freelance iç mimarlık ve tasarım şirketimi kurdum ve Ankara’da hatırı sayılır gece klüplerinin ve restoranlarının iç tasarımını ve konsept danışmanlığını yaptım. Ama tekrar kalbim moda için atmaya başladığımı hissedince, İstanbul’a ikinci bir şans tanıdım ve işte buradayım.
GB: Bilkentli günlerinize dönecek olursak; Bilkent’teki yıllarınızda “Benim hayata bakış açımı etkiledi.” dediğiniz bir öğretim üyesi var mıydı?
Açıkçası hepsinin yeri bende çok ayrı özellikle İç Mimarlık bölümü çok lise tadında sürekli iç içe, temas halinde, hocalarla haşır neşir geçen bir bölüm olduğu için, bir süre sonra aile gibi oluyorsunuz. O sıralarda hiç sevmiyorum dediğiniz bir hocanın bile size neler kattığını bir süre sonra farkına varıyorsunuz bence. Ama ben de yeri çok ayrı olan iki Öğretim Üyesi vardır. Kesinlikle şuan geldiğim yerde %100 çok büyük katkısı olan, beni bu kadar güzel gözlemlediği ve yönlendirdiği için İktisat okurken ki Ekonomi’ye Giriş hocam, Çağla Ökten’dir. Beni ofisine çağırıp “Yiğitçiğim, mezun olduktan sonra Dolar falan tasarlamayacağını biliyorsun değil mi? Bu bölümde de çok başarılısın ama asıl okumak istediğin bölüm bu mu? İç Mimarlık gibi bir bölüme geçmeye ne dersin yol yakınken?” diyip bütün hayat akışımı değiştiren bir insandır. Diğeri ise kesinlikle, Tijen Sonkan Türkkan’dır. İç Mimarlık’da daima sınırlarımı zorlamam konusunda beni destekleyen, sürekli sırtımdan daha ileri gitmemi, daha başarılı olmam için itekleyen görünmez bir eldi. Verdiği kritikler, sunduğu tasarım fikirleri, güler yüzü, anlayışı ve iyiliğiyle, şuan ki tasarımlarıma yani Yiğit Korkut olmama çok etkisi olmuştur. İki hocama da saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
GB:Her zaman denir “Bilkentli olmak ayrıcalıktır” diye, peki bu ayrıcalığı yaşadığınız bir durum oldu mu?
Sürekli oldu ve oluyor. Bu ayrıcalıkların farkını zaten okurken hissetmeye başlıyorsunuz. Bilkent sadece bir özel Üniversite’den çok daha fazlası, girmesi kolay gibi gözüken, mezun olması çok özen gerektiren ve zor bir üniversite. Cidden başarılı bireyler yetişiyor ve bu mezunlar iş hayatında da birbirlerine okuldaki gibi destek vermeye devam ediyorlar. CV’nizde ise koca harflerle yazan Bilkent Üniversite ise – ki eğer aktif bir şekilde okul aktiviteleriyle uğraştıysanız eğer daha da kabarık oluyor – sizi diğer insanlardan kesinlikle ayırıyor ve öne taşıyor.
GB:Okuduğunuz dönemde aktif olduğunuz bir şey kulüp ya da okul takımı var mıydı?
Bilkent’e girer girmez, Radyo Bilkent’e başvurmuştum. Ve uzunca yıllar boyunca orada gönüllü bir şekilde hem eğlendim hem de çalıştım. İş hayatıyla alakalı bana çok şey kattı, özetle çok iyi bir tecrübe ve süper bir arkadaş ortamı. Ve neredeyse herkesin imrenerek baktığı bir ekip haline gelmiştik. Bu ruhu korumak ve tecrübe etmek adına şuan okuyan bütün öğrencilere şiddetle tavsiye ediyorum.
GB:Mezun olurken arkanızda herhangi bir ‘keşke’ bıraktınız mı?
Radyo Bilkent sayesinde, okurken 4 sene boyunca aktif olarak iş hayatında yer almak alışkanlık haline geldi. İkinci sınıftan itibaren, gece klüplerinde halkla ilişkiler ve sonrasında da işletmecilik yaptım. Okurken yapılacak iş değil diyenlere, inat 4 sene de güzel bir ortalama ile mezun oldum. Aynı zamanda yoğun bir hayatım olduğu için zamanlama ve tecrübe konusunda çok şey kattı. Kısacası hiçbir “keşke”m yok çok sosyal ve bilinçli bir şekilde dolu dolu yaşadım Bilkent’i. Herkese de bunu tavsiye ediyorum.
GB: Geleceğe yönelik hayalleriniz neler?
Şuan üzerinde çalıştığımız bir aile şirketi projesi var. İçinde çok fazla iş alanı barındıran bir kompleks bir danışmanlık şirketi diyebiliriz. Ama bunun haricinde kesinlikle tasarım konusunda kendimi geliştirdiğime inanıyorum. Şu genç yaşımda bile fikri ve hatırı sayılır bir tasarımcı olmamı Bilkent’e borçluyum. Bu konuda kendimi daha da geliştirerek ilerleyip, bütün dünya gündemine kendimi taşımak kesinlikle en büyük hayalim. Hayalden ziyade hedef diyelim ve kesinlikle hedeflerime ulaşma konusunda çok takıntılıyımdır. Motivasyonum kesinlikle buradan geliyor.
GB:Hala Bilkent ile bağınız devam ediyor mu?
Tabi ki de. Arkadaşlarımla sürekli görüşüyorum. Zaten Bilkent size kopması ve dağılması çok zor bir sosyal ağ sahibi yapıyor. Ayrıca Ankara’ya her yolum düştüğünde koştur koştur kampüste bir tur atıp, bölümümü ziyaret ederim. Çünkü cidden okuldan daha çok 4 senemi geçirdiğim bana muhteşem anılar bırakan bir evdi Bilkent.
GB: Son olarak; gazetemiz yoluyla öncelikle Bilkent Üniversitesi öğrencilerine daha sonra mezun olduğunuz bölümün öğrencilerine ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Kesinlikle aktif olun, sosyal olun. Diplomanızdaki yüksek notlardan daha çok katıldığınız sosyal aktiviteler sizi daha çok ileri taşıyor. Okuduğunuz bölümü sevdiğinize emin olun, ilerde o işi yapmanız çok önemli değil ama okurken o bölümü isteyerek okumanız çok önemli, ancak o şekilde bir şeyler kapabiliyorsunuz. Seçmeli yabancı dilleri not ortalaması yükselsin diye değil, öğrenmek için alın, cidden çok işe yarıyor. Bilkent’i sindirin, dolu dolu yaşayın, vakit geçirin. İnsan ilişkilerinizi güçlendirin. Mezun olduktan sonra çok zaman kaybetmeyin ama mezun olmanın da keyfini çıkartın. Ve son olarak ne istediğinize karar vermek adına kendinizi dinleyin ve hedefler belirleyin. Ulaştığınızda dünyanın en mutlu insanı siz olacaksınız ve çabaladığınız süreç ise sizin için çok güzel bir anı olarak geçmişte kalacak. Herkese başarılar dilerim. Özelikle size teşekkürler, çok keyifli bir sohbetti.
Gazete Bilkent ailesi olarak biz size teşekkür ederiz…