Yeni yargı paketi, yapılan bakan değişiklikleri, patlayan bombalar, ölen işçiler ,Amerikan Büyükelçisi Ricardione’nin Türk yargı sistemi için yaptığı eleştiriler ve Dış İşleri Bakanlığı tarafından kendisine yapılan ihtar, Suriye sınırında yaşananlar, John Kery’nin yeni makamı, Tunus’da ki çatışmalar… Evet hakkında yazılacak, çizilecek zengin bir gündem var her zaman ki gibi.
Peki ya geçtiğimiz ay yaşananlar? Olanları hatırlıyor muyuz?
Cevap basit.
Unuttuk, unutturdular.
Haydi hatırlayalım birlikte.
MEDYAYA NE KADAR GÜVENMELİYİZ?
Şu an için tutuklu bulunan basın çalışanlarını, gazetecileri hatırlayalım şimdide bir gazetecinin ağzından dökülen laflarla.
Bildiğiniz gibi Levent Kırca Fatih Altaylı’nın programına katıldı ve bir gazetecinin ağzından arkadaşlarına verdiği desteği! dinledik. İster Levent Kırca’yı sevelim, ister sevmeyelim. Önemli olan nokta Levent Kırca’nın o televizyon programında dedikleriydi.
Levent Kırca kendinden emin ve düşüncelerinin arkasında olmasının verdiği güvenle ne kadar sakinse , Fatih Altaylı ise bir o kadar sinirli ve hırçındı. Neden acaba ?
KAYBETTİKLERİMİZ VE ANDIKLARIMIZ
28 Şubat ve Demirkırat belgesellerine imza atan, Türk medyasının bilinen ve saygı duyulan isimlerinden birini, Mehmet Ali Birand’ı kaybettik.
Farklı görüşlerden pek çok siyasetçi,sanatçı ve medya çalışanı onun ardından demeçler verdi, Birand’ın Türk medyası için ne kadar büyük bir kayıp olduğunu vurguladılar. Böyle gidebilmek ne kadar da onurluydu aslında…
Başka bir kaybımız daha vardı Ocak ayında. Deprem dedemizi, Ahmet Mete Işıkara’yı kaybettik.
Sadece onları değil, tarihimizi de kaybettik. Tüm Türkiye oturduk Galatasaray Üniversitesi’nin 150 yıllık binasının cayır cayır yanarak tarihe gömülüşünü izledik. Son 15 gündür bu konuyla ilgili medyada bir şeyler duyan oldu mu ?
Ocak ayında kaybettiklerimiz yanında andıklarımızda vardı. Hem de kendi utancımızı hiçe sayarak, onların katillerini hala cezalandırmadığımız gerçeğini unutarak andık onları. Gaffar Okkan, Uğur Mumcu, Hrant Dink…
CİNAYETLER
Hayattayken öldürdüklerimiz var bir de bizlerin bu ülkede. Pınar Selek’te o isimlerden biri. Onu nasıl mı öldürdük? Tüm hayatını adadığı çalışmalarını, tezlerini ve düşünce hakkını elinden aldık ve onu parmaklıklar arkasına yolladık. Peki ya neden mi öldürdük ? Çünkü düşünüyordu.
Birde sorguladığı için 49 yıllık ölüme çarptırılanlar vardı Ocak ayında . Hanefi Avcı kendi ölüm fermanını cemaatin devlet içinde örgütlenmesini anlattığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabını yazarak verdi.. Fettullah Gülen’de tam 3 yıl önce Allah taksiratını affetsin dememiş miydi zaten Avcı için. Peki ya neden mi öldürdük ? Çünkü birilerinin oyununa çomak sokmuştu.
Ocak ayına özel olmayan işçi cinayetleri de yer aldı elbet manşetlerde. Ama ne önemi vardı ki ölen işçilerin toprak altında, inşaat tepelerinde !
TARİH TEKERRÜR MÜ EDİYOR?
Ve yeni tasarruf önerileri de duymaya devam ettik Başbakan Erdoğan’dan. İşsiz ve yoksulluk alt sınırının altında yaşayan vatandaşlarımızın sayısını azaltamazken, beyaz ekmek tüketiminin azaltılması gerektiğini öğrendik.
Nedense giyotinle idam edilen Marie Antoinette’in “Ekmek bulamazsanız, pasta yiyin” lafını hatırladım.
REDHACKK
Ocak ayında olan en önemli gelişmelerden biri de Redhack’in üniversitelerimizdeki dalaverelerin belgeleriydi hiç kuşkusuz. Pek çok üniversitede ki olumsuz yemekhane koşullarına, yenilenmeyen laboratuarlara, yurtlardaki küçücük odaların tadilatına ve yenilenmesine harcanmayan paraların rektörlerin A8 ‘lerine harcadığını öğrendik.
Bunlar Ocak 2013’de yaşadıklarımızın sadece bir kısmıydı.
Bakalım Şubat ayında neleri unutacağız ?