Türkiye, darbe anayasasının etkilerini ortadan kaldırmak ve demokrasi yolunda toplumun tüm kesimlerine hitap edebilecek yeni bir sivil yasa hazırlama sürecinde. Bu hazırlıklar ve özelliklede vatandaşlık tanımı gündemi en çok meşgul eden konulardan biri. Kürt sorununun çözümü içinde anayasadaki vatandaşlık tanımının önemi ortadadır. Türkiye 1984’ten beri yaşadığı terör sorununda, özellikle 80’den sonra uyguladığı yanlış politikalar, cezaevlerindeki işkenceler, kürt kimliğini asimilasyon çabaları ve anayasada Türklüğü üst kimlik olarak kabul etmesinden dolayı ülke bütünlüğünü tehlikeye atar konuma gelmiştir. Çünkü terör örgütü bunları bir propaganda aracı haline getirerek yoksul, çaresiz ve öfkeli Kürt gençlerini yanına çekmeyi başarmıştır. Bugün güneydoğuda büyük bir seçmen kitlesine de sahip olan bu hareket, siyasi arenada da söz sahibidir. Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşayan Türk ve Kürt halkları bir ayrışma içinde görünse de; sosyal, kültürel ve kan bağıyla devam eden güçlü birliktelikten dolayı bir arada yaşamayı devam ettirme gayreti içerisindedir. Bu nedenle herkesin etnik kimliğine, diline, dinine saygılı; kültürel ve bireysel farklılıkların korunup geliştirilebildiği, azınlığı çoğunluğa karşı koruyup kollayacak ve tüm vatandaşların birlikte yaşayabileceği ortak bir anayasa zemini yaratmak herkes için faydalı olacaktır. Çok kültürlü uluslar yaratarak dünyaya yön vermeye çalışan ülkeler varken, biz bu zenginliğe doğal yollardan sahibiz. Ayrışmacı ve çatışmacı milliyetçilik dilini bir kenara koyup, Türkiye ulusuna sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Bulunduğu coğrafi konum nedeniyle bir ateş çemberinde bulunan ülkemizin, dışarıda güçlü kalabilmesinin de tek yolu iç huzuru ve barışı sağlamasından geçer.