Okurumuza bu güzel yazısı için teşekkür ederiz!
Ben bir kadınım. Sınırları çok net çizilmiş, karakterlerin rolleri çoktan verilmiş bu oyunda; pembe kıyafetler ve fırfırlı kurdeleler düştü benim şansıma. Sevinirsem kahkahalarla gülmeye, üzülürsem hıçkıra hıçkıra ağlamaya hakkım var. Aşkı, sevmeyi ve sevilmeyi bir erkeğin gözlerinden okumaya hakkım var. Kendimi kaybedeceğim şarabı bir erkeğin dudaklarından içmeye hakkım var. Babamın küçük kızı olmaya, annemin dizine yatmaya, mutsuz olduğumda herhangi bir şekilde güçsüzlüğümü sergilemeye hakkım var.
Ben bir kadınım. Sınırları çok net çizilmiş, adil ve hakkaniyetli olduğunu iddia eden bir sistemin kucağında metres hayatı yaşarken; son derece sıradan ama son derece “anormal” bir hayatım var. Hayatın mücadelesi içinde topuklu ayakkabılarım ve makyajımla koşarken; bir erkekten aşağı görülmeyi sindirmem, güçsüzlüğümü sergilemek zorunda bırakılmam; bir kadın olduğum için hor görülmem gerekiyormuş gibi bir algı var. Kadın her şeyden üstün ve kutsaldır lafzına rağmen, bir erkek tarafından dövülmeme ya da tecavüze uğradığımda Anayasa Mahkemesi’nin iffetli iffetsiz ayrımına tabi kalmama ses çıkarılmayan bir dünyam var. Sınırları olan bu sözde adil dünyada, bana biçilen rolün sınırları dışına çıkıp son derece absürt yaftalar yemeyi bir görev edinmişim kendime; hatta bu yaftalar zaman zaman kişiliğimi sorgulamaya varıyor. İnsanların anlayamadığı bir şey var. Kadın erkek kimliklerinin kargaşadan başka bir şey olmadığı bir dünyada, kendini “erk” zanneden birçok erkekten daha çok gücüm var!
Ben bir kadınım. Ne olduğumu hiç sorgulamadım ya, gene de dişil bir karakterim yoktu. Erkek egemen toplumlarda babalar hep erkek çocuk ister ya; ben de o isteklere boyun eğerken, dişil yönlerimi birer birer serdim yere, kurban edilmek üzere. Normların bebeklerle oynamamı öngördüğü bir dünyada futbol maçları yaparak büyüyen bir kadınım. Normların evcilik oynamamı öngördüğü bir dünyada, bilye üten ve sokaklarda serserilik eden bir kadınım. Bebeklerim olmadı benim, yerine silahlarım ve arabalarım; daha olmadı toplarım vardı. Toplum normları aksini iddia ededursun, ben “norm’al” dışı bir kadınım.
Komiktir, normlar beni dışarı itedursun, kadınlığımın farkına çok erken yaşlarda varmak zorunda bırakıldım. Namuslu olmam gibi kaygıları vardı beni dışarı iten toplumun, ahlaklı olmam, hanımefendi olmam, erkeğimin arkasında (!) edebimle oturmam gibi dertleri vardı toplumun! Kanunlar bacaklarımın arasındaki o komik namusuma takıladursun; 2005’e kadar tecavüzcümle evlendirilmek zorunda bırakıldığım bir sisteme kurban gösterildim! Kanunlar iffetimi sorgulayadursun, sokakta dayak yemek bir kadının olması gereken yer olarak lanse edildi. Kanunlar kadın erkek eşitliğini sözde savunadursun, ceza evlerinde türlü işkence ve eziyetin yanı sıra bir de tecavüze uğramayı bir borç bildim kendime, kendini namuslu addeden ve tek farkı kromozomal dizilişi XX yerine XY olan insanlar tarafından!
Ben bir kadınım. Kadın olduğum, iliklerime kadar öyle olduğum, kendimi böyle hissettiğim için kadınım. Bir kuyruk fazla kromozoma sahip olmak ezik yapmaz beni, etiketlere ve pembe kurdelelere saramaz bedenimi! Ben bir kadınım, kimi zaman kendini erkek sayan o kişiliksiz şahsiyetlerin aksine, her yıkılışında küllerinden yeniden doğan… Ben, bir kadınım, toplumun etik değer olarak gördüğü kavramların hepsini bir anda toplumun kişiliğim ve bedenim üzerinde hak sahibi olmadığının ayırdına vardığımda tek tek yıkan; arada bir gün de olsa, değerli insanların verdikleri destekle kendimle gurur duyan ve kromozomal dizilişim XX olduğu için değil de; her bir hücrem kadın olduğunu haykırdığı için kadın olan biriyim. Ben kim miyim? Ben, çoğu kişinin aksine korkulan bir kadınım, güçlü bir kadınım, hümanist bir kadınım, eşitliği savunan, olması gerekeni olanla karıştırmayan, doğruyu görebilen, insanları okuyabilen; normlara karşı sonuna kadar direnmeyi kendime düstur edinmiş bir kadınım!
Benim kadar şanslı olmayan insanlar tanıdım. Kadın olduğu için doğar doğmaz diri diri gömülen, kadın olduğu için şiddet gören, kocasına erkek evlat veremedi diye türlü hakaretlere maruz kalan; sadece erkeklerden değil, yeri geldiğinde kendi hemcinslerinden ve dahi öz babasından bile türlü yaftalar ve eziyetlere maruz kalan… ,
Sınırları net çizilmiş bu erkek egemen bir toplumda, sadece kadın olduğu için hayata hükmen yenik başlayan insanlar tanıdım. Bazen bazı haberleri okurken gözyaşlarımı sakladım. Kadınlığın zayıflık ve başarısızlık olarak nitelendiği bir toplumda başarılarımla gurur duymayan insanların gözlerindeki acımaya her şeye rağmen gururla baktım. Filistin askısına asılmış bir kadının çıplak bedeniyle ilgili hissettiği kirlenmişlik duygusunu hem de onun kaleminden okurken; kendi bedenimdeki sessiz çığlıkları bastırdım.
Bir erkekle öpüştüğü için “orospu” damgası yemiş bir kadınım. Toplum normlarına uymakla uymamak arasındaki ince çizgiyi çok zaman önce yitirmiş, çok yakın bir zaman öncesine kadar o sırtımı döndüğüm normlar tarafından zina yapmam için kocam olmayan bir erkekle aynı arabada görülmemin yeterli sayıldığı bir dünyada, kendi ayakları üzerinde dururken; kendini “erk” zanneden erkeklerin gelemediği yerlere gelen, yapamadıklarını yapan bir kadınım!
Ben bir kadınım, ve kadınlığımın farkına, toplumun tüm bu yaftalarına rağmen, makyajım ve topuklu ayakkabılarımla değil; kişiliğim ve olmak istediğim şey olarak vardım!
Kadınların hak ettiği yerlere gelebileceği bir dünya için: 8 Mart Dünya Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun!!