Her şey, bundan yaklaşık bir ay önce 2013-2014 Sonbahar/Kış kreasyonlarının tanıtıldığı Paris Moda Haftası’nda sahnenin üzerinde devasa bir dünyanın konulmasıyla sanki yeniden değişti. Karl Lagerfeld’in kaleminden çıkan yeni koleksiyon, markanın yıllardır koruduğu Fransız stili çizgisini adeta kırmış, ‘global’ bir görünüm yakalamıştı. İşte tam da bu sebepten ötürü duruyordu dünya podyumun üzerinde: Minik ışıklarla dünyada yer alan tüm Chanel mağazaları üzerinde işaretlenmişti ve aslında, modanın globalleşmesini simgeliyordu.
Hiç şüphesiz Chanel denilince aklımıza gelen bir kaç anahtar kelime var; stil ve zarafet gibi. Aklımıza gelen kılıklar var, ‘little black dress’ veya ‘flap bag’ gibi. Bunların hepsinin arkasında yer alan en büyük ismin Coco Chanel olduğunu hepimiz biliyoruz; ancak markanın bugün geldiği noktada Lagerfeld’in dokunuşlarını es geçmek, yapılabilecek belki de en büyük hatalardan biri olur.
77 yaşındaki beyaz saçları ve siyah gözlükleriyle adeta ikonlaşmış yetenek harikası tasarımcı, 1983 yılında markanın kreatif direktörlüğünü üstlendiğinde marka adeta bir harabeye dönmüştü: Gabriel Chanel 1971 yılında hayata veda ettikten sonra, Lagerfeld markanın başına geçinceye kadar geçen süre zarfında marka çok büyük itibar kaybına uğramıştı. O güne dek Fendi ve Chloe gibi büyük moda evlerinin baş tasarımcısı olarak çalışmış olmasına karşın, Lagerfeld’in dahi markayı kurtarabileceğine ihtimal verilmemişti.
Karl Lagerfeld, Chanel’in kreatif direktörü olduğundan bu yana daha önce görülmemiş yepyeni bir stile imza atmayı başardı. Chanel gibi çizgisi oldukça net olan bir marka için sezonluk değişen trendleri asla uygulamayacağını belirten tasarımcı, sezonun trendlerine esprili göndermelerle kılıklara uyarlayarak markanın ruhunu yansıtmayı ve korumayı başardı. Bu bağlamda Lagerfeld, tek bir stil ya da çağa bağlı kalmadığı için genç nesilden hep bir adım olduğunu söylerken hiç de haksız sayılmazdı; aksi takdirde geçen sezona damgasını vuran hulahop çantaların başarısını açıklamamız da mümkün olmazdı, öyle değil mi?
Şüphesiz Karl Lagerfeld, köklü bir moda evinin tüm geleneklerini pop renklerle harmanlayarak markanın egemenliğini dünya çapında arttırarak muazzam bir başarıya imza attı. ‘Moda’ kavramının yerini ‘lüks’ kavramına bıraktığı günümüz tüketim toplumuna bir stili aşılamayı ve tasarımcı olarak yalnızca ayakta durmakla kalmayıp, kendine saygın bir yer edinmeyi de başardı. Başarısının arkasında 5 yaşından bu yana, yani 72 senedir çok sevdiği işi yapıyor olmanın verdiği mutluluğun olduğunu anlamak için çaba sarf etmek gerekmiyor, bu da bizler için en önemli çıkarım oluyor ve bu esnada Lagerfeld, dünyayı döndürmeye devam ediyor.