Andrea Pirlo, 19 mayıs 1979 tarihinde Kuzey Batı İtalya’nın Alpler ve Po nehri vadisi arasındaki Lumbardia bölgesinde ,metal ticaretiyle geçinimi sürdüren bir babanın 2 oğlundan biri olarak dünyaya gözlerini açtı. Daha küçük yaşlarda Andrea ‘nın yeteneğini belli etmesi fazla vaktini almayacaktı ve erkek kardeşi Ivan’la birlikte Brescia altyapısında futbola tanıştırılacaktı. Buradan sonra kardeşi Ivan, Serie C2 klübü Brescia’da futbol hayatını sürdürmeyi seçecek, Andrea ise önlenemez yükselişiyle İtalya formasını U15, U18 ve U21 milli takımlarında kaptan olarak terletmeye başlacaktı. Yıllar böyle geçip giderken, futbol kamuoyunun da Pirlo’yu keşfetmesi gecikmedi ve 27 mayıs -3 haziran 2000 tarihleri arasında Slovakya’nın dondurucu soğuğunda düzenlenen Ümit Milli Takımlar Avrupa Şampiyonası dünya futboluna Andrea Pirlo’yu armağan etti.
İtalya, o turnuva sonrasında en iyi jenerasyonunu yakalayacak Çek Cumhuriyeti’ni finalde 2-1′ lik skorla geçerken uzun saçlı bir oyun kurucu 2 golle İtalya’ya şampiyonluğu getiren adam olacak ve bu genç İtalyan, hem turnuvanın gol kralı hem de turnuvanın en iyi oyuncusu seçilecekti. Turnuva öncesi ,Türk futbolununda yakından tanıdığı bir isim olan dönemin Inter teknik direktör Mircea Lucescu, Pirlo konusunda elini çabuk tutmuş ve Brescia kulübüyle çoktan anlaşıp bu genç yeteneği kulübe kazandırmıştı.
Nitekim,Pirlo’nun kulüp hayatı milli takım kadar mükemmel başlamayacak , bir çok yıldızın değerini bilmeyen Inter kulübü, forma şansı bulmakta sıkıntı çeken genç Pirlo’yu, önce Reggina’ya sonra eski takımı Brescia’ya kiralayacak ve en sonunda da yok pahasına ezeli rakibi Milan‘ın ellerine bırakacaktı. Tam herkesin ” Eyvah bir genç yıldız daha mı kayboluyor?” diye sorduğu anda sanki hem Pirlo’nun hem de kurt hoca Ancelotti‘nin söyleyecek son bir sözü vardı. Ancelotti sihirli değneğiyle genç Pirlo’yu 10 numara mevkisinden defansif ortasahaya çekerek belki de günümüz futbolunun en yetenekli virtüözünü yaratmıştı. Pirlo’da üstüne düşeni fazlasıyla yapacak; kaliteli serbest atışları, baş döndürücü tekniğiyle Milan’ın oyununu bir maestro gibi yöneterek her maçta Inter taraftarlarına ” Ahlar vahlar” çektirmeyi hobi haline getirecekti.
Tabi bunların ötesinde Andrea’nın en belirgin özelliği mütevazı kişiliğidir. Rakiplerinin kendilerini ”Pele veya Maradona”yla kıyasladıkları dönemlerde hatta Milan’daki en iyi zamanında bile herkes onu R.Baggio’ yla karşılaştırırken o ” Umarım bir gün onun kadar iyi olurum ” demiş ve saygısını her zaman futbolunun önünde tutmuştur.
Milan’dayken Şampiyonlar Ligi ve Serie A şampiyonlukları, İtalya Milli Takımı’yla Dünya Şampiyonluğu ve 2.baharında hayatına renk katan Juventus’la kazandığı Serie A şampiyonluklarında Pirlo hep madalyasını alıp arkadaşlarını alkışlamayı seçen futbolcu olmuştur. Juventus taraftarının deyimiyle ” il prefessore ” 2011’den beridir formasını giydiği Juventus ve kaptanlığını yaptığı İtalya Milli takımıyla başarı halkalarına yeni zincirler kovalamaya devam ederken umarım gözlerimiz bu futbol efsanesinden bir kaç sene daha faydalanır. Seedorf ve Gattuso‘yla Milan ortasahasında ölümcül bir voltran oluşturdukları yıllardan takım arkadaşı Gattuso’ nun şu sözleri ise belki de Pirlo’ nun futbol hayatını en iyi özetler ” Bazen Andrea’nın topla neler yapabildiğini izlediğimde, profesyonel futbolcu olabilecek kadar iyi olup olmadığımı sorguluyorum.. ”