Yıllar geldi geçti çocukluğumdan gençliğime giden yolda 2 şey asla değişmedi ; birincisi hala sıkılmadan izlenilen Hababam Sınıfı filmleri iken diğeriyse halen gösterimde olan Fenerbahçe’nin Kadıköy’de ki yenilmezlik serisi.
Dünkü maç sonunda Galatasaray 21. yüzyılda Kadıköy’de galibiyet görememe alışkanlığını bir sene daha uzatmış oldu. Dile kolay 4 başkan, 7 teknik direktör, 187 futbolcu ama sonuç yine değişmedi ve Fenerbahçe seriyi 15. maça taşımış oldu. Yazımın başında her iki takımın oyuncularını da 10 Kasım‘ın saygınlığına yakışan bir fair-play ortamı yaşattıkları için teşekkür ediyorum. Alışılan derbilerin aksine çok şükür bu derbimiz kırmızı kart çıkmadan , olaysız bir şekilde tamamlanmış oldu.
Aslında maç öncesi Lig Tv ekranlarında şut çalışması yapan Galatasaraylı futbolcuların yüzleri her şeyi anlatıyordu. Galatasaraylı futbolcular için artık Kadıköy’ün psikolojik bir travma olduğunu düşünmeye başladım çünkü dünyanın en iyi takımlarında oynamış futbolcular bile bu atmosferde kendilerini kaybedebiliyorlar, Drogba‘nın maça hızlı başlayıp bir anda ortadan kaybolması da bunun gerçek bir örneğiydi.
Maçın başında Drogba’nın uzaktan frikiği belki de gol olsa şuan bambaşka şeyler yazıyor olabilirdim ama o baskıdan yoğun pas trafiğiyle kurtulan Fenerbahçe ortasahayı ele geçirerek maçı çevirme imkanı buldu. Bir futbolsever olarak Selçuk İnan‘ın önlenemez düşüşü konusunda ben de fanatik bir Galatasaraylı kadar üzgünüm, Drogba’nın gelişinden sonra önce frikikleri sonra da sahada ki benliğini kaybeden Selçuk’u Mancini’nin bir şekilde kazanması gerektiğini düşünüyorum. Selçuk böyleyken Melo‘nun bir olup bir olmayan saman alevi performansı da buna eklenince Fenerbahçe özellikle Emre ve Mehmet Topal ikilisiyle Galatasaray orta sahasına zor anlar yaşattı ve maçı kontrol altında tutmayı başardı.
Dakikalar 23‘ ü gösterirken Galatasaraylı Chedjou profesyonel bir oyuncuya yakışmayacak bir hatayla penaltıya sebebiyet veriyordu, Popescular Bülent Korkmazlar görmüş Galatasaray taraftarının ” Yaktın bizi ” dediğini duyar gibi olmamak mümkün değildi. Topun başına geçen kaptan Emre Belözoğlu genç Eray’ın solundan topu ağlara gönderirken kariyerinde Galatasaray’a karşı ilk golünü kaydetmiş oldu.
Bu dakikadan sonra maç içinde yaşanılan bolca sakatlıklarla ilk yarının sonuna gelindi. İkinci yarıya hızlı başlayan Galatasaray bir türlü şut imkanı bulamadı. 66.dakikaya girdiğimizde 2.yarı da Kuyt’ın sakatlığı sonrası oyuna giren Emenike bir kaç dakika önce azarı yediği Ersun Hoca’yı utandırırcasına bindirmesini yaptı ve gelişen atakta Eboue’ nin ofsayt itirazlarına rağmen Webo yerden ortaladı , Sow ıskaladı ama Cristian Baroni affetmedi ve farkı 2’e çıkardı. Baroni’ye ayrı bir parantez açmak istiyorum çünkü bu adam derbilerde hep bir başka oynuyor ve zaman geçtikçe bizden biri gibi oldu, bunu gol sevincinden de kolaylıkla anlayabiliyoruz.
Son dakika da Galatasaray’ın kazandığı penaltıya gelecek olursak, maçın başından beri bir türlü istediğini yapamayan Mehmet Topal‘ın eline çarpan topta halem Bülent Yıldırım ve arkadaşları kısa bir tartışmadan sonra penaltı çizgisini gösterdiler. Penaltının başına geçmesi gereken adam her ne olursa olsun Drogba iken topu alan Melo yerden zayıf vuruşuyla topu Volkan‘ın kucağına bırakıverdi. Hep derdim ya Volkan’ı eski performansına geri döndürmek için bir kıvılcım lazım diye, inşallah kurtardığı bu penaltı bu kıvılcım olur da bizde efsanevi Sevilla maçındaki Volkan’a tekrar kavuşuruz.
Maçın ardından kısa olarak Burak Yılmaz‘a değinmek istiyorum. Fatih Terim’in gidişinden sonra Burak’ın özgüvenindeki düşüşü görmemek ne yazık ki imkansız. Derbide de sahada olup olmadığını fark edemedik; Volkan’ı zorlayacak tek bir pozisyona bile giremeyen Burak yine Galatasaray taraftarının tepkilerine maruz kaldı ve gelecek adına ümit vermeyen performansıyla gecenin hayal kırıklığı oldu.
Bu yenilgiden sonra Mancini‘ye büyük bir görev düşüyor zira toplaması gereken bir Selçuk İnan ve yeniden güven vermesi gereken bir Burak Yılmaz var bunların yanında en az bir kaliteli defans transferi ve takıma gerçek bir penaltıcı bulması gerekiyor. Fenerbahçe’de ise işler güllük gülistanlık sürüyor, taraftar mutlu, Aziz Yıldırım mutlu en güzeli de takım mutlu aman nazar değmesin. Peki bu saatten sonra şampiyonluk yarışı ne mi olur ? Sahi ya ne demişti Didier Drogba;
[quote] Fenerbahçe’yi ezeli rakip olarak görmüyorum, Hiçbir ezeli rakip liderin 9 puan gerisine düşmez. [/quote]
Kaynak : Ligtv.com.tr