Hani imza gibi ismi olan insanlar vardır ya, işte Alberto Giacometti (10 Ekim 1901- 11 Ocak 1966) onlardan biri. Kısa sayılacak ömrüne, şimdilerde hayranlıkla seyredilen birçok eseri sığdırmış Giacometti. İsminin fonetiği bile “Ben sanatçıyım.” diye haykırıyor desem yanlış olmaz.
Biraz hayatından bahsetmek, geçtiği yolları görmek güzel olacaktır. Paris Ekolü’nde yetişen İsviçre etnik kökenli Giacometti, hem ressam hem de bir heykeltıraş. Babası da ünlü Post-empresyonizm akımıyla ilgilenen bir ressammış (Giovanni Giacometti) ve belki de bu sayede, kendi içinden gelen ilham seliyle çocukluğundan beri sanata büyük merak beslemiş. Sanat eğitimini İsviçre’deki Cenevre Güzel Sanatlar Okulu’nda yaptıktan sonra, Paris’te çalışmalarını devam ettirmiş ve bu şehirde gelişmekte olan Sürrealizm, Ekspresyonizm, Kübizm, Formalizm gibi akımlara destekte bulunmuş, onlara bir şeyler katmış.
5 yıl gibi uzun bir süre içerisinde heykeltıraş Antoine Bourdelle’in atölyesinde asistanlık yaptıktan sonra, ilk kez yalnız oluşturduğu sergisini 1927’de Zürih’te görücüye çıkarmış. Bu eserleri, asistanlığı süresince etkilendiği Kübizm ve gerçeküstücülük akımlarının etkisinde oluşturmuş. Bir süre sonra tarzını tekrar değiştiren Giacometti; heykellerini insan modelleri üzerinden uygulamaya geçirmeye başlamış, daha sonraları ise heykellerinin temasını insan büstüne dönüştürüp, bakışa odaklı çalışmış.
Başarılarının ödüllendirilmemesini düşünemeyiz elbette. ‘Uluslararası Pittsbourgh Heykelcilik Birinci Ödülü’, ‘Heykelcilik Büyük Ödülü’, ‘Uluslararası Guggenheim Resim Ödülü’ gibi birçok ödül almış ve bu ödüller onun dünya çapında tanınmasını sağlamış, eserlerinin Avrupa şehirlerinde büyük sergilerde gösterilmesinin de yolunu açmış.
Bu kadar ün kazandıktan sonra, eserleri doğal olarak çok ilgi ve talep görmesine rağmen Giacometti; belki de ustalığının bir yansımasını bizlere göstermek amacıyla, heykellerini hemen satıp tüketmek yerine onlara tekrar tekrar dönüp yeniden geliştirmekte, yaptıklarını değişikliğe uğratmakta imiş.
İşte, Giacometti’nin kuyumcu titizliği ile ustaca oluşturduğu bu eserleri görme sırası Türkiye’de. 2005 yılında İstanbul’un Tepebaşı semtinde açılmış olan Pera Müzesi’nde 26 Nisan’a kadar eserler sergide olacak. Acemilik yıllarından ustalığına kadar geçen sürede tamamladığı eserlerin bulunduğu sergi, Paris’teki Giacometti Vakfı’nın katkılarıyla hazırlanmış. Sergideki bir güzel ayrıntı ise; dönemin başarılı fotoğrafçılarının yorumlarıyla oluşturulmuş bir fotoğraf seçkisinin de sergide gösterilmesi.
Her sanatçıda olduğu gibi, Giacometti’de de bizi şaşırtacak özellikler bulunmakta. Örneğin; 2010 yılında sanatçının 104.3 milyon dolara satılarak bir rekor kırmış ‘Yürüyen Adam’ heykeli. Eminim ki; birçoğumuz bu rakamı duyunca fazlaca şaşırmıştır. Yukarıda bahsettiğim gibi, gençlik yıllarından ömrünün son yıllarına kadar sunulan eserler ortaya büyük bir güzellik çıkarmış, çok sevdiği kardeşi Diego’nun hem 12 hem de 62 yaşındaki hallerini aynı anda görmek mümkün. Burada şu yorumu yapanların ne derece haklı olduğunu görebiliriz: “Bu iki Diego heykeli bize hem bir sanatçının nereden nereye geldiğini gösteriyor, hem de bir insanın yaşlanması hakkında derin düşüncelere sevk ediyor.” Bir diğer onu şahsına münhasır yapan şeylerden biri ise; 1926 yılında kiraladığı atölyeyi hiç değiştirmemiş olması, bu onun işine ne denli bağlı olduğunun da bir göstergesi sayılabilir.
İşte tüm bunları görmek, dahası hissetmek için Pera Müzesi ve Giacometti 26 Nisan’a kadar bizleri bekliyor.
[box_light]
Kaynakça:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Alberto_Giacometti
http://www.radikal.com.tr/kultur/giacometti_sergisini_gormeniz_icin_7_sebep-1300857
http://www.peramuzesi.org.tr/Sergi/Alberto-Giacometti-/169
[/box_light]