Geride bıraktığımız haftada tenisin kalbinin İstanbul’da attığı, tenisle yatıp kalktığımız, tenise bu kez ev sahipliği yaparak doyduğumuz bir sürece tanık olduk. Türkiye, ilk kez ATP250 seviyesinde düzenlenen İstanbul Açık’ta; oyuncularıyla, seyircisiyle, atmosferiyle, maçlarıyla ve etkinlikleriyle kusursuza yakın bir turnuvayı göğüsledi. Turnuvanın en ilgi çekici tarafı, tabii ki de tenis tarihinin en iyi erkek oyuncusu ve yaşayan efsanesi Roger Federer’in İstanbul’a gelmesi oldu. Turnuvadan 2 ay önce İstanbul’a geleceği duyurulan Federer, İstanbul’a olan ilgisinin ve ilk kez düzenlenecek olan turnuvada şampiyon olmasının, turnuvaya katılmasının en önemli sebeplerinden biri olduğunu söyledi. Biletlerin satışa çıktıktan sonra 2 saat içinde tükendiği turnuvada, Federer’in gelecek olmasının yanı sıra, ‘Baby Federer’ olarak nitelendirilen Grigor Dimitrov’un ve beraberinde toprak kortun iddialı isimlerinden Pablo Cuevas’ın ve sakatlığı sebebiyle turnuvadan kısa bir zaman önce çekilme kararı almak zorunda kalmış olsa da, Juan Monaco’nun açıklanmasıyla, ilk senesine yakışır bir düzeyde turnuva izleyeceğemiz netleşti.
İlk iki gün ve üçüncü günün bir kısmının eleme maçlarıyla geçtiği turnuvada, izleyiciler tüm gün boyunca rekabet açısından üst düzeyde birçok maçı izleme fırsatı buldu. İlk tur maçlarında 5 numaralı seri başı Haider-Maurer’in Ivan Dodig’e elenmesi dışında favorilerin kazanmasıyla birlikte sürpriz yaşanmaması ve Andrey Rublev’in etkileyici performansının yanı sıra Türk oyuncuların ilk turda fire vermeleri, izleyicileri üzdü. Marsel İlhan, Neiminen karşısında ortaya iyi bir performans koyamadığı, fazla basit hata yaptığı ve rakibinin savunma direncini kıramadığı maçta elenmesiyle, Federer ile bir sonraki maçta oynama şansını kaybetmiş oldu. Bir diğer oyuncumuz Cem İlkel Marsel İlhan’a göre daha etkili bir performan gösterdiği ve seyirci desteğini arkasına aldığı maçta, turnuvanın iddialı oyuncularından Gimeno-Traver’e kaybetmekten kurtulamadı.
2. turda Dimitrov ve Federer’in korta çıkmasıyla birlikte turnuva hareketlendi ve seyirci sayısının artmasıyla birlikte maçların heyecanı da bir kat daha arttı. İlk maçında rüzgar gibi esen Ekselansları, Neiminen’in etkisiz oyunuyla birlikte 200. toprak kort galibiyetine rahat bir oyunla ulaşmayı başardı. Günün en çekişmeli maçında Rublev, Gimeno-Traver’e 3 sette mağlup olarak turnuvaya veda etti. Genç Rus yetenek, güçlü baseline vuruşları ve servisiyle, oyunu kontrol edebilme yeteneği ve savunmadaki kararlı duruşuyla, adını gelecekte söz ettireceğini bu turnuvada bir kez daha kanıtlamış oldu. Bir sonraki gün oynanan ikinci tur maçlarında ise Dimitrov, etkili oyunuyla Golubev’i mağlup etmeyi başardı. Günün dikkat çeken diğer bir maçında ise Ivan Dodig, zorlandığı maçta Dusan Lajovic’i 3 sette mağlup etmeyi başardı. Maça iyi başlamasına ve ilk seti almasına rağmen ikinci seti kaybetmesiyle birlikte oyundan düşen Lajovic, olağanüstü backhand vuruşları ve rallilerde ortaya koyduğu inatçı karakteriyle izleyicilerden büyük alkış aldı.
Çeyrek finalin nefesleri kesen maçında Federer, 2 saat 27 dakika süren maçta, Gimeno-Traver’i zorlanarak da olsa mağlup etmeyi başardı. Maç boyunca inişli çıkışlı bir performans sergileyen, servisi ve backhandiyle birlikte zaman zaman forehandinde de istikrar bulamayan Federer, maç sonunda ağırlığını ortaya koyarak kazanmasını bildi ve ikinci maçında izleyicilere, son ana kadar heyecanı dorukta bir maç izleme şansı sağladı. Topspinli servisleri, derin ve kontrollü vuruşları ve inatçı baseline savunmasıyla Federer’i özellikle backhand tarafından zorlayan Traver, son sette yaşadığı sakatlık ve yorgunluğu sonrasında maçı kaybetmiş olsa da oynadığı oyunla toprak kortta ne kadar etkili olduğunu göstermiş oldu. Diğer çeyrek final maçında ise hızlı, etkili ve az hatalı oyunuyla Dimitrov, Ivan Dodig’i zorlanmadan eleyerek, turnuvanın favorisi olmaya devam ettiğini göstermiş oldu. 2. turda Gabashvili’ye karşı oynadığı maçta muhteşem bir geri dönüş yaparak çeyrek final biletini alan Cuevas ise, turnuvanın etkili oyuncularından Thomaz Bellucci’ yi rahat bir oyunla saf dışı bırakarak yarı finale yükselmeyi başardı. Rekabetin üst düzeyde olduğu bir diğer çeyrek final maçında Arjantinli genç yetenek Diego Schwartzman, kötü başladığı ve oyun dahi alamadan kaybettiği ilk setten sonra olağanüstü bir geri dönüşe imza atarak galibiyete uzandı ve Federer ile eşleşti.
Çeyrek final maçlarıyla, tenisiyle izleyicileri doyuran ve tatmin eden turnuvada, yarı final maçları da aynı şekilde izleyicilerden büyük alkış aldı. Yarı finalin ilk maçında Federer, Schwartzman karşısında ,önceki maçta olduğu gibi zorlansa da, ikinci sette toparlanarak finale yükselmeyi başardı. İlk sette fırtına gibi esen, her vuruşuyla özellikle Federer’i backhand kanadından zorlayan, file önüne gelen Federer’i neredeyse her defasında eli boş gönderen vuruşlarıyla, seyirciler tarafından maç sonunda ayakta alkışlanan Arjantinli, turnuvanın belki de en iyi maçındaki başrol oyuncularından birisi oldu. Derin ve güçlü forehand ve backhande sahip olması, maç içinde farklı oyunlar kurgulayabilmesi ve çizgi gerisinde yaptığı istikrarlı savunmasıyla yakın gelecekte toprak kortta adını sıkça duyurabileceğini gösteren genç yetenek, turnuvadan başarılı bir sonuçla ayrıldı. Günün diğer yarı final maçında Pablo Cuevas, Dimitrov’u iki sette mağlup ederek turnuvadaki büyük sürprizlerden birine imza attı. Baseline gerisindeki derin vuruşlarının yanı sıra etkili servisi ve savunmasıyla oyunu istediği gibi yönlendirebilmeyi başaran Cuevas’ın, maç boyunca en önemli farkı tek el backhandi ile ortaya koyduğu performansı oldu. Cuevas’ın, Dimitrov’unkine göre daha esnek, açılı ve hata affedici bir backhand performansı sergilemesi, rakibini rahat bir şekilde elemesinde büyük rol oynadı. İlk iki maçında iyi bir performans göstererek finale kadar yükselmesi beklenen Dimitrov’un, önceki maçlarının aksine vuruşlarında -belki de gününde olmadığı için- istediği performansı sergileyememesi, ralli boyunca sürekli basit hata yapması ve iyi servisini oyunu yönlendirmede kullanamamasıyla turnuvadan buruk bir şekilde ayrılması, maçlarında kendisine büyük destek gösteren Bulgar hayranlarını üzdü.
Final gününde yağmur sebebiyle maç programının değiştiği turnuvada, Federer’i izleme coşkusuna ve heyecanına ortak olma şansını yakalayan seyirciler, turnuva organizatörleri ve 2 gün sonrasında bir sonraki turnuvasına yetişmesi gereken Federer, yağmurun erken saatlerde durmasıyla ve havanın düzelmesiyle birlikte . Güneşin de etkisini göstermesiyle birlikte normal saatinde başlayan tekler finali maçında, ilk seti etkili ve az hatayla oynayan Federer, muazzam bir ikinci set tie-breaki sonrasında, Pablo Cuevas’ı yenerek kariyerinin 85. tekler şampiyonluğuna ulaştı. Önceki günlerin aksine, gerçek performansını göstermesiyle seti kolay bir şekilde kazanan Federer, ikinci sette oyun anlamında düşüş yaşasa da tie-breakte yakaladığı avantajları iyi kullanarak İstanbul Açık’ın ilk şampiyonu olmayı başardı. Özellikle servisleriyle Cuevas’a oyuna girme şansı bile vermeyen Federer, rakibinin servislerinde de agresif ve az hatalı oyunuyla galibiyete uzandı. Genel anlamda istikrarlı bir performans sergileyemese de, Federer’in ilk kez düzenlenen turnuvada rekabet düzeyi yüksek maçlar oynaması, Federer için yakın zamanda gerçekleşecek olan Madrid-Roma Masters turnuvaları ve Fransa Açık turnuvası için formunu yakalaması ve eksikliklerini tamamlaması adına önemli bir deneyim oldu.
Diğer maçlara göre finalin de yarattığı gerginlikle istediği oyunu sergileyemeyen Cuevas’ın fazla basit hata yapması ve servis karşılamadaki yetersizliği mağlubiyetinde büyük rol oynadı. Buna rağmen Pablo Cuevas, turnuva genelinde oynadığı iyi oyunuyla önümüzdeki turnuvalarda özellikle toprak zeminde yeni başarılara açık olduğunu göstermiş oldu. Yağmur nedeniyle tekler maçından sonra oynanması kararlaştırılan çiftler finalinde ise ilk kez birlikte mücadele eden Radu Albot ve Dusan Lajovic çifti, turnuva boyunca favorilere karşı gösterdikleri başarılı performansı sürdürerek Lindstedt-Melzer ikilisini 2 set sonunda mağlup ederek, tur düzeyinde ilk çiftler şampiyonluklarını elde etmiş oldu.
Turnuvadan organizasyon anlamında bahsetmek gerekirse; bazı eksikliklerine ve problemlerine rağmen organizasyonun genel anlamda başarılı olduğunu ve üst düzeyde bir havayı yakaladığını söylemek mümkün. Başta Federer olmak üzere diğer tüm oyuncuların, İstanbul’u ve turnuvayı başarılı bulması, turnuvanın gelişmesine ve daha iyi oyuncularla daha iyi bir turnuva yapılmasına büyük katkı sağlayacaktır. İlk olmasının getirdiği bazı belirsizlik ve sorunların (ulaşım, konaklama, etkinlik alanı, güvenlik vb.) düzeltilmesiyle, İstanbul Açık’ın kusursuza yakın bir turnuva olarak nitelendirilmesi ve ATP turunun en gözde turnuvalarından biri olarak gösterilmesi, Türk tenisinin gelişimine yadsınamaz derecede katkı sağlayacak ve tenise olan ilgiyi, bilgiyi, sevgiyi artıracaktır.