Yazının ilk bölümü için tıklayınız.
Rasputin’in ünü, çıktığı uzun süreli yolculuklarla ve verdiği ilginç vaazlarla yayılırken; bu sırada Çar’ın hemofili hastası küçük oğlu Alexei oyun oynarken düşmüş ve doktorlar kanamalarını hiçbir türlü durduramamışlardı. Çariçe son çare olarak halk arasında şifacı olarak bilinen Grigori Rasputin’i saraya çağırmaya karar verir. Saraya gelip, çocuğun açık yaralarına dokunan ve dualar fısıldayan şifacı bugün bile açıklanamayan bir şekilde çocuğun kanamalarını durdurmayı başarır. İlginç kehanetleri, üstün hitabet yeteneği ve şifacılığı ile saraylıların arasında kısa sürede yer edinen Rasputin, vaazların birinde Birinci Dünya Savaşı hakkında konuşur ve Bolşevik Devrimi’nden de söz eder. Birçok kâhine göre az sayıda kehaneti olsa da tarih Rasputin’i yanıltmamıştır. Onunla konuşan herkesin dikkatini çeken yegâne özelliği, insanın içine işleyen derin bakışları olmuştur. İnsanlar onunla konuştuktan sonra, hipnoz yeteneği olduğunu da iddia etmişlerdir. Bu gizemli ve yetenekli adamın, hayran kitlesinin çok büyük bir kısmı saraylı kadınlardan oluşuyordu. Çeşitli konuşmalar ve politik kehanetlerle çarın güvenini kazansa bile; başta rahipler olmak üzere saraydaki bazı kesimler tarafından sıkça eleştirilen bir isimdi. Soylularla ve saray halkıyla hiçbir kan bağı olmamasına rağmen Çar’ın sağ kolu olmayı başarmış bu keşiş, zaman içinde yaptırım gücünün artmasıyla politikacılardan da büyük tepki topladı. Hakkındaki şikâyetler en başta fazla önemsenmese de zaman içinde onu yutacak bir çığa dönüştü. Çar için en rahatsız edici olan konu, Rasputin’in kadınlarla olan uygunsuz münasebetleriydi. Cinsel hayatı hakkında hiçbir çekince yaşamaması, rahibelerle bile çok fazla vakit geçirmesi, en önemlisi de Çariçe ile her gün iki üç saat görüşüp, dış politikadan ekonomiye kadar birçok konuda kararlar alması huzursuzlukları arttırdı.
Saraya geldiği ilk zamanlarda saygın bir adamı olarak görülen Rasputin, zaman içinde dini kullanarak ülkeyi ele geçirmeye arzulayan bir şeytan olarak görünmeye başladı.
Birinci Dünya Savaşı’nın yaklaştığı günlerde Rasputin Rusya’nın bu savaşta yer almaması gerektiğini söylüyor, Almanya ile barış yaptırmayı hedefliyordu. Belki de köyden çıkıp buralara gelmiş biri olarak, kan döküldüğünde en fazla fakir kesimin etkileneceğini düşündüğünden böyle bir politika izliyordu. Savaşı Rusya için bir felaket olarak görse bile savaşa girilmesini engelleyemedi. Bu sırada Rasputin bir kehanette bulunarak Çarları II.Nikolay’ın ordunun başında gitmesi gerektiğini, bu şekilde savaşı kazanabileceklerini söyledi. Çar’ın yokluğunda Çariçe’nin baş danışmanı olan Rasputin ülkenin yönetimini eline aldı. Seçimlerden tayinlere kadar birçok konuya müdahale etti. Fakat ordunun yenilgiye uğramasıyla düşmanların eline büyük bir koz vermiş oldu. Saray çevresi hatta halk bile savaştaki başarısızlığı Rasputin’in suçu olarak görmeye başladı. Bu şekilde söylentiler çığ gibi büyümeye başladı. Kimisi onun bir vatan haini olduğunu iddia etti kimisi de Alman ajanı olduğundan şüphelendi. Kesin olarak bilinen tek bir şey vardı o da; ünlü kâhinin kum saati tersine döndüğüydü. Kendisi için sonun yaklaştığını bilmesine rağmen ne özel hayatını kontrolde tutmaya çalıştı ne de verdiği vaazlardan vazgeçti. Bu durum birçok politikacının ve Ortodoks Kilisesi’nin desteğini tamamen saraydan çekmesi ile sonuçlandı. Durumların bu denli karışması ülkeyi kargaşaya sürüklemiş, birçok farklı düşünce grubunun oluşmasına zemin hazırlamıştı. Farklı düşünce gruplarının ortak paydası ise; artık soytarıdan öte görmedikleri yalancı kâhinin sonunu hazırlamaktı. Bu sırada özellikle monarşinin devamını isteyenler, rejimde ters giden ne varsa hepsinden Rasputin’i sorumlu tutar ve onun biran önce ortadan kaldırılması gerektiğini söylerler. Bu insanlar ortak bir amaç için bir araya toplanıp çeşitli suikast girişimleri planlamaya başlarlar. Denemek istedikleri üç farklı girişim, Rasputin’in aniden karar değiştirip başka yerlerde bulunması nedeniyle suya düşer. Başarısız girişimlere rağmen kâhinin sonu yaklaşmaktaydı.
Onun yaşamıyla ilgili birçok ironi olsa dahi bunlardan en büyüğü garipliklerle geçen hayatının en dikkat çekici kısmının ölümü olmasıdır.
Kendisinden çok fazla rahatsız olan Prens Yusufov ve birkaç komplocu daha bir araya gelerek Rasputin’i yemeğe davet ederler. Bu yemekte kendisine sunulan siyanürlü kurabiyelerden iki tane yedikten sonra, içine siyanür katılmış şarabı da içip masadan hiçbir şey yokmuş gibi sağlıklı kalkan kâhin herkesi adeta şoka uğratır. Herkes bir insanı öldürmeye rahat bir şekilde yetecek kadar siyanür kullandıklarına emindi. Planları işe yaramayan komplocular temin ettikleri silahla Rasputin’e ateş ederler. Yaralanıp yere düştüğünde, Prens Yusufov öldüğünden emin olmak için yanına gider. O sırada kahinin yeşil gözleri kocaman açılır ve prense bir şeyler fısıldadıktan sonra bahçeye doğru kaçmaya başlar. Arkasından defalarca isabetli ateş edilen Rasputin, başından yaralandıktan sonra yere düşer. Komplocular hala nefes alarak hırıltılar çıkardığı için öleceğinden emin olamazlar; demir sopalarla defalarca kafasına vurup daha sonra da onu çarşafa sarıp buzlu Neva Nehri’ne atmaya karar verirler. Nehirden iki gün sonra çıkarılan ceset üzerinde yapılan otopside, kan donduran gerçekler ortaya çıkmıştır. Yapılan otopsiye göre Rasputin ne siyanür yüzünden ne de defalarca vurulduğu için ölmüştü. Onu öldüren ciğerlerine dolan suydu, yani aslında sadece boğularak ölmüştü.
Üstelik boğulmadan önce uzun bir süre mücadele edip çırpındığı anlaşılıyordu.
Gizemlerle dolu yaşamı ve ölümüyle herkes üzerinde o kadar ürkütücü bir etki bıraktı ki ‘’Şubat Devrimi’’ sırasında mezarından çıkarılarak yakıldığında insanlar, onun cezasını bulduğuna yeni yeni ikna oluyorlardı. Ural Dağları’ndan başlayıp saraya kadar uzanan hikayesinde; çarlığın çöküşünden, rejimdeki aksamalardan ve savaşın başarısızlığından sorumlu tutulan Rasputin; belki gerçekten doğru bulduğu için belki de herkesin emin olduğu üzere ülkeye zarar vermek için, bir çok karara imza atarak çıktığı bu yolda ölümü göze almıştı. Hayatı boyunca işlediği günahların ona gerçek bir ‘’arınma’’ getireceğini düşünen kâhin aradığı huzura kavuştu mu bilinmez ama iktidar uğruna üzerinde yürüdüğü ince ipten düştüğü kesin. Rusya’nın gelmiş geçmiş en fazla merak uyandıran karakteri, belki de sebep olduğu kararlar ile bütün dünyanın kaderini belirlemiş, Birinci Dünya Savaşı’nın gidişatını değiştirmişti. Yaşamı, ölümü, özel hayatı ve kehanetleri büyük tartışmalara sebep olsa da, köyünden çıkarken kendine verdiği sözü tutmayı başarmış, daha fazlasına sahip olmuştu.
Savaş Gün
Penisi kesilip müzede sergilenen mistik güçleri olduğuna inanılan din adamı :) güzel yazı olmuş elinize sağlık.