Son yıllarda NBA hakkında en çok konuşulan konuların başında Doğu ve Batı Konferansları arasındaki güç dengesizliği gelmektedir. Ligin son 10 yıldaki en iyi oyuncusu LeBron James’in kariyerinde sadece Doğu Konferans’ında oynaması ve Celtics’in büyük üçlüsü dışında Doğu Konferans’ı Batı’ya kıyasla hep bir adım geride görülüyordu. Geçen senelerdeki Cavaliers dominasyonu, Raptors ve Hawks’ın yükselişi ve Celtics’in başarılı yeniden yapılanma süreci sayesinde farkı bir parça da olsa kapatmak için umutlanan Doğu takımları maalesef bu sene Celtics ve Hawks’ın eski performanslarından uzak olmaları sebebiyle Batı’ya diş geçirmekte çok fazla zorlanıyorlar. Batı takımlarının bu seneki durumuna baktığımızda ise play-off tablosunun içinde bizi şaşırtan bir takım görüyoruz: Utah Jazz.
Şu anda oynadıkları 26 maç sonucunda .615 galibiyet yüzdesi ile 6. sırada oturan Jazz, şahsen onlar için bu zorlu Batı Konferansı’nda başarı olarak gördüğüm bu durumu yazın yaptıkları doğru hamlelere borçlular. 2015-2016 sezonunda bu yükselişin sinyallerini bir dönem ligin belki de en iyi çember savunması yapan takımı olarak göstermişlerdi. Oldukça genç bir çekirdeğe sahip olan takım, bütün önemli parçalarını ve rol adamlarını elinde tutarken takımın ihtiyacı olan tecrübe ve iki yönlü oyunu da 2016 offseason’ında yaptıkları eklemeler ile takıma kattılar.
12. sıra draft hakkı karşılığında memleketinin takımı olan Indiana Pacers’tan George Hill’i takas ettiler. Hill, belki de takımın en zayıf noktaları olan oyun kurucu ihtiyaçları ve topa baskı isteklerini iyi seviyede karşılayabilecek bir oyuncu olarak adını ilk beşe yazdırmış oldu. Ayrıca Olivier Hanlan karşılığında Spurs’ün 2014 şampiyonluğundaki en önemli görev adamlarından Boris Diaw’ı takas ettiler. Bu sayede Fransız pivot Rudy Gobert ile milli takımdan yakın arkadaş olan Diaw’ın hücum gücü ve tecrübesini takıma katarken aynı zamanda kalabalık olan guard pozisyonunu da boşaltmış oldular. Bir diğer önemli veteran eklemesi olarak da serbest oyuncu Joe Johnson ile sözleşme imzaladılar. Takıma yeni eklenen veteranların yanında takımın potansiyelli gençleri ve çekirdek isimleri olan Rodney Hood, Gordon Hayward ve Rudy Gobert’in ön görülen gelişimleri ile Jazz, hem oynadıkları savunma temelli basketbol hem de kendilerinden iyi görülen takımları yenmeyi başarmaları ile şahsen sezonun en güzel hikayelerinden birine imza atacak gibi görünüyor.
Ne yazık ki bu seneye kadar takımın yıldızı olarak görülen Derrick Favors, bu sezon sakatlıklardan bir türlü kurtulamadı ve sadece 12 maça çıkabildi. İstatistikleri de hemen her alanda düşen Favors’ın eksikliğinde ise Diaw ve Johnson hamlelerinin ne kadar yararlı tercihler oldukları görülmüş oldu. Koç Quin Snyder, 2014’te devraldığı Jazz’i her gün daha da ileri taşıyarak ilk bai antrenörlük tecrübesinde sanıyorum ki kendi tahmin ettiğinden bile daha iyi bir işe imza attı.
Normal sezonun bitmesine hala çok var fakat play-off sahnesinde yer almaya çok alışkın ve fakat yeniden yapılanma sürecinde buna hasret kalan taraftarları, ligteki en iyi formalardan biri olan iç ve dış saha formaları, çember savunması üzerine kurulu takım oyunları, kendilerini kanıtlama yolundaki gençleri ve tecrübeli veteranları ile Utah Jazz benim bu sezon gönlümü kazanan takım olmaya şimdiden aday.