Jan 3, 2017; Philadelphia, PA, USA; Philadelphia 76ers center Joel Embiid (21) looks for an opening past Minnesota Timberwolves center Karl-Anthony Towns (32) during the second half at Wells Fargo Center. The Philadelphia 76ers won 93-91. Mandatory Credit: Bill Streicher-USA TODAY Sports

 

NBA’de konferans yarı finallerinin sonuna gelmek üzereyiz. LeBron James’in dominasyonunu, Golden State’in makine düzeyinde işleyen sistemini veya John Wall’ın bir süperstara dönüşümünü gündemin ilk sıralarında görmeniz mümkün. Bütün bu yoğunluğun arasında geride kalmış gibi gözükse de çoğu takımın uzun vadede planlarını etkileyecek bir kura bekliyor bizi gelecek hafta. Draft lotaryası 16 Mayıs’ta gerçekleşecek. Play-off dışında kalan takımlar, normal sezonun bitiminin ardından başladıkları gelecek planlarına lotaryanın sonuçlarına göre daha net bir şekil verme şansı yakalayacaklar.

Lotaryada üst sırada seçme şansı bulunan ve gelecek açısından diğerlerine oranla daha büyük beklentilere sahip takımlar elbette mevcut. Bunlardan dördünü inceleyecek olursak;

Los Angeles Lakers: Lotaryanın Lakers açısından önemi diğer takımlara oranla birkaç kat daha fazla. 2012’de yaptıkları takasın gereklilikleri sebebiyle eğer ilk 3 dışına düşerlerse draft hakkı doğrudan Sixers’a gidecek. O yüzden Lakers’ın geleceğini bu iki uç senaryo üzerinden değerlendirmek en doğrusu olur. Kötü senaryoda, yani oldukça derin ve özellikle ilk 3’te seçilmesi beklenen oyuncuların franchise player’a dönüşme potansiyelinin olduğu belirtilen draftın boş geçildiği senaryoda Lakers’ın free-agent piyasasında biraz daha aktif olacağını öngörmek mümkün. Bu noktada Russell – Clarkson – Ingram – Randle – Nance – Zubac çekirdeğinden rol çalmayacak ama takımın seviye atlamasına yardımcı olacak bir oyuncu profilini kovalamak en doğrusu olacaktır. Geçen yaz ağır kontratlarıyla birlikte gelen Mozgov-Deng ikilisinin sezonun ikinci yarısında tamamen devre dışı kalması ile bu açıklık kendini daha net hissettirdi nitekim. Bunlara ek olarak Paul George gibi isimlerin takasının kovalanma ihtimali bu kötü senaryoda biraz daha artsa da yine de gerçekleşmesi gerçekçi durmuyor.

İyi senaryoda ise Lakers zaten potansiyeli yüksek olan genç çekirdeğine –bir sürpriz olmazsa- Markelle Fultz – Josh Jackson – Lonzo Ball üçlüsünden birini ekleyecek. Rotasyonun bu aşamadan sonra nasıl şekilleneceği ise Luke Walton’ın ellerine kalmış durumda. Fultz veya Ball’ın draft edilmesi özellikle sezonun ikinci yarısını çok iyi geçiren D’Angelo Russell’la süreleri nasıl paylaşacakları sorusunu gündeme getiriyor. Russell’ı gözden çıkarmadan bir backcourt ikilisi oluşturma fikrinde birbirlerini tamamlayan özellikleri nedeniyle Fultz daha iyi bir opsiyon haline geliyor. Jackson’ın gelmesi durumunda Ingram’ın 4’e, Nance-Randle ikilisinin 5’e kaydığı small-ball temelli beşleri daha fazla izlememiz mümkün. 3 isimden her biri yanında soru işaretlerini de getirecek olsa da Walton’ın saha içi opsiyonlarını ve Lakers’ın tavanını yükseltecekleri kesin.

Philadelphia 76’ers: Lakers eğer üstteki senaryolardan kötü olanını yaşamak durumunda kalırsa Sixers böylesine bir draftta ilk 5 sıra içinde iki adet pick’e sahip olacak. Mevcut olarak Embiid – Simmons ikilisini ve bunun yanında da Okafor, Saric ve Covington’ı elinde bulunduran bir takım için harika bir tablo elbette bu. Çekirdeklerindeki en ciddi eksiğin elit bir oyun kurucu olması ve draftın PG kaynaması da bir diğer sevindirici gelişme Sixers adına. Her ne kadar ilk 2 sırada seçme ihtimalleri %23 olduğu için Fultz – Ball ikilisine ulaşma şansları düşük olsa da Malik Monk, De’Arron Fox, Dennis Smith gibi yetenekli oyuncu kurucular Sixers için erişilebilir seviyelerde gösteriliyor mock draft’larda.

Bu drafttan gelecek bir (ya da iki) parça Sixers için değerli olsa da kadro yapılanması Ben Simmons ve Joel Embiid üzerinden şekillenecek. Bu ikilinin sakatlık karneleri ise büyük bir belirsizlik yaratıyor şu anda. Simmons çaylak sezonunun tamamını kaçırdı, Embiid ise 2 senelik gecikmenin ardından parkeye dönebildi ancak sadece 31 maç oynayabildi. Komple sağlıklı olduklarında doğunun zayıflığından yararlanarak play-off’u zorlayabilecek bir konumdalar ancak malum geçmişleri akıllarda hep bir soru işaretinin kalmasına yol açıyor.

MIAMI, FL - MARCH 3: Devin Booker #1 of the Phoenix Suns defends the ball against the Miami Heat during the game on March 3, 2016 at American Airlines Arena in Miami, Florida. NOTE TO USER: User expressly acknowledges and agrees that, by downloading and or using this Photograph, user is consenting to the terms and conditions of the Getty Images License Agreement. Mandatory Copyright Notice: Copyright 2016 NBAE (Photo by Issac Baldizon/NBAE via Getty Images)

Phoenix Suns: Bu sezonu uzun bir süre batı sonuncusu olarak geçirmelerine rağmen Lakers’ın son haftalardaki galibiyet serisiyle lotaryada 2. sıraya yükseldiler. Bu, draftta ilk 5’i garantilemeleri anlamına geliyor. Eğer üstlerde kalırlarsa doğal olarak Fultz-Ball ikilisinden birini seçecekler ancak 3’ün altına inerlerse ne yapacakları tartışmalı. Geniş ve yetenekli PG havuzuna rağmen zayıf olan pota altlarını güçlendirmek adına Jonathan Isaac’e yönelmeleri şaşırtıcı olmaz mesela.

Suns’ın elindeki mevcut çekirdeği her ne kadar potansiyelli olsa da Lakers-Wolves-Sixers üçlüsüyle karşılaştırıldığında tavanı nispeten düşük bir oyuncu topluluğuyla karşılaşıyoruz. Devin Booker bu gruptan ayrılan bir isim, orası tartışılmaz. Celtics potasına bıraktığı 70 sayı bir yana, şu anda lig genelindeki genç oyuncular arasında takımına katkı verme açısından ilk sıralarda geliyor Booker. Geri kalan TJ Warren, Tyler Ulis, Alan Williams gibi isimler ise birer yan parça olmaktan öteye gidemeyecek gibi. Bu noktada drafttan yapacakları seçim daha da önem kazanıyor. Eğer PG’lere yönelirlerse yeni bir Beal-Wall ikilisi oluşturma yolunu seçmiş olacaklar ancak Isaac gibi bir seçimin ardından kadro inşasına devam etmelerinin daha kolay olacağı da bir gerçek.

Minnesota Timberwolves: Bu dörtlü arasından açık ara en fazla mesafe kat etmiş olan ekip Wolves. Diğerleri henüz yolun başında olmasına rağmen, onlar emekleme dönemini artık bitirmiş durumdalar. Aslında bu sezonda dahi play-off beklentisi ile giren bir takımdan bahsediyoruz. Kasım-Aralık dönemini bir vites daha yukarıda geçselerdi son ana kadar 8.’lik yarışının içinde kalmaları muhtemeldi.

Draftta %77 olasılıkla 6. veya 7. sıradan seçim yapacaklar. Özellikle Kentucky çıkışlı Malik Monk’la ilgilendikleri yazılıyor. Monk veya başka bir isim, kadrolarına bir oyun kurucu katacakları kesin gibi. Bu da Rubio’nun takas edilme ihtimalini giderek arttıran bir unsur. Rubio’nun 14 milyon dolarlık kontratını üstlenmeye gönüllü bir alıcı bulabilmeleri şüpheleri ama sezonun ikinci yarısındaki oyunu ile pazar değerini arttırdığı da bir gerçek. Dunn – LaVine – Draft PG ekseninde uyumlu bir kısa rotasyonu yaratabilir ve Rubio karşılığında bench’i güçlendirecek birkaç parça alabilirlerse Wiggins – Towns ikilisine gerekli desteği sağlamış olacaklar. Sonrasında yolları açık.

Leave a Reply