Sanat, rahat içinde yaşarken kendiliğinden ortaya çıkacak bir olgu değildir. Aksine, tam da herkesin “Tükendik, bittik,” dediği anda ona daha fazla ihtiyaç olacaktır. Dolayısıyla sanata, sadece refah ortamında yapılan ve sıkıntılı zamanlarda rafa kaldırılan bir değer gözüyle bakmak yanlıştır. Gerçekten sanatçı, ortaya koyduğu eseriyle bir ülkenin hatta tüm dünyanın kaderini değiştirebilecek güçtedir. Sanatçı bunun farkında olmalı ve içinde bulunduğu şartlar ne kadar kötü olursa olsun, insanlık için bir umut ışığı yakmayı bilmelidir. Sanatının gücüyle aşılmaz denen dağlar aşılır, yapılmaz denenler yapılır. Sanatın bizzat kendisi, şimdiye kadar birçok kez kanıtlamıştır bu düşüncelerimi. Benim için en çarpıcı örneklerden birisi ise Dmitri Shostakovich’nin “Leningrad Senfonisi”dir. İşte bir ülkeyi felaketin eşiğinden alan senfoninin hikayesi…

İkinci Dünya Savaşı’nda arkasına büyük bir destek alan Almanya, nihayet Rusya sınırlarına kadar ilerlemişti. Almanların geniş çaplı bir harekât planladığının öğrenilmesiyle Leningrad’da (bugünkü adıyla St. Petersburg) olağanüstü bir dönem yaşanmaya başladı. Leningrad’ın politik, askeri ve endüstriyel önemi, Hitler’in ilk olarak bu kenti istila etmeyi planlaması için yeterli bir sebepti. Kentte bir taraftan askeri hazırlıklar devam ediyor diğer taraftan da buradaki tarihi ve kültürel eserlerin şehirden tahliyesine çalışılıyordu. Bunların yanı sıra Sovyet yönetimi, şehirde bulunan önemli sanatçıların ve bilim insanlarının da şehirden ayrılmasına yönelik çalışmalar yürütmekteydi. Rusya tarihinin önemli bestecilerinden biri olan Dmitri Shostakovich de bu isimlerden biriydi… Ünlü müzisyen ise bu teklifi reddetmekle kalmayıp Sovyetler Birliği’nin ihtişamlı ordusu olan Kızıl Ordu’ya katılmak istemişti. Bu fedakârlığının sebebini anlamayan eşine ise Shostakovich, “Batan gemiyi terk eden fareler gibi kaçıp gitmek, yanlış geliyor bana,” diyerek cevap vermişti. Sağlık sorunları nedeniyle orduya kabul edilmeyen ünlü besteci, itfaiyeci olarak görev yapmaya başlamıştı. Kentin yaşadığı acı dolu günlerden ilham alan sanatçı, görevi başındayken karar vermişti Leningrad için bir beste yapmaya. Bu beste ile karşı koyacaktı savaşa, zulme, açlığa, barbarlığa… Artık Shostakovich için bir hedef vardı ve buna ulaşacağına sonuna kadar inanıyordu. Durmadan, vazgeçmeden devam etmişti yazmaya. Her boşlukta, her fırsatta bestesi adına bir şeyler karalamıştı.

İtfaiye görevlisi: Dmitri Shostakovich (sağdaki)

Bir süre sonra Alman ordusu Leningrad’ı tamamen kuşatmış ve şehrin tüm bağlantı yollarını kesmişti. Bununla da yetinmeyen Hitler kente ulaşan akarsuya zehir karıştırmış, kentteki yiyecek depolarını da bombalatmıştı. Acımasız savaş şartlarına Sovyetler Birliği’ndeki çetin kış şartları da eklenince halk bir hayli yorgun düşmüştü. Artık Leningrad için hayat durma noktasına gelmişti.

Leningrad (1941)

Sıra, Shostakovich’teydi ve artık Leningrad Senfonisi’ni duyurma zamanı gelmişti. Almanlar karşısında ümidini yitiren Sovyet halkına umut ve cesaret aşılama zamanı… Savaşla, silahla elde edilemeyen zaferi, sanatın gücüyle elde etmenin tam zamanıydı. Senfoniyi icra edebilmek için çok insana ihtiyaç vardı ama şehirdeki müzisyenlerin çoğu tahliye edilmiş, kalanlar da savaşta ya hayatını kaybetmiş ya da sakatlanmıştı. Şehrin tek kurtuluş yolu halka moral verip onlara yeniden cesaret aşılayarak direnişi artırmaktı, dolayısıyla bu senfoni bir şekilde halka duyurulmalıydı. Hazırlıklara başlandı ve Leningrad Radyo Senfoni Orkestrası’nın hayatta kalan ama ağır savaş şartları dolayısıyla açlıktan neredeyse ölmek üzere olan üyeleri bir araya getirildi. Öyle ki, bazı iddialara göre, orkestranın birkaç üyesi henüz senfoni tamamlanmadan hayatını kaybetmişti. Önce şehrin birçok yerine büyük hoparlörler kuruldu. Daha sonra Sovyet yaylım ateşiyle Nazi kuvvetleri geçici olarak susturuldu. Böylece, senfoni ile hem Sovyet halkı moral kazanacak hem de düşmana korku salınacaktı. Vakit gelmişti… Takvimler 9 Ağustos 1942’yi gösteriyordu.

Şehrin dört bir tarafındaki hoparlörlerden bir ses duyuldu. Bu, orkestra şefi Karl Eliasberg’in önceden kaydedilmiş bir anonsuydu:

Yoldaşlar! Şehrimizin kültürel tarihinde yer alacak büyük bir olay gerçekleşmek üzeredir. Birkaç dakika içinde, harikulade vatandaşımız Dmitri Shostakovich’in ‘Yedinci Senfoni’sini duyacaksınız. Kendisi bu müthiş besteyi düşman Leningrad’a delicesine saldırdığı esnada yapmıştır… Faşist domuzların bütün Avrupa’yı bombaladığı ve Avrupa’nın da Leningrad’ın sonunun geldiğini düşündüğü esnada…  Ama bu performans ruhumuzun, cesaretimizin ve savaşa hazır olduğumuzun şahididir. Dinleyiniz, yoldaşlar!

Senfoniyi izleyenler, açlıktan ve yorgunluktan bir bayılıp bir ayılan müzisyenlere gözyaşlarıyla destek oluyordu. Sanatçının bu fedakarlığını gören halkın cesaret kazanmaması mümkün değildi. Nitekim bir müddet daha devam eden kuşatma, toplam 872 gün sonra sona ermişti. Almanlar, tam da Sovyet halkının direncini kırdığını düşündüğü esnada sanatsal bir hamle ile karşılaşmış ve artan dirence daha fazla karşı koyamamıştı.  Alman askerlerinin kenti acımasız bir ablukaya aldığı bir zamanda böylesine bir psikolojik adım atmak, savaşın dönüm noktalarından birini oluşturmuştu.

Kaynakça

https://www.theguardian.com/theobserver/2001/nov/25/features.magazine57

http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/ii-dunya-savasinin-buyuk-kahramani-dmitri-sostakovic-1230123/

Leave a Reply