Lucius Cornelius Sulla ve Cumhuriyetin Kaderi I: Diktatörlüğe Giden Yol

Jül Sezar Rubicon nehrini geçtikten sonra başlayan iç savaştan muzaffer olarak ayrıldığında kendisini ömür boyu diktatör olarak ilan ettirmişti. Bu hareket kimileri tarafından Cumhuriyetin sonu ve imparatorluk döneminin başlangıcı olarak kabul edilir çünkü Jül Sezar’ın veliahtı Octavian döneminde, kendisi her ne kadar doğrudan ‘imparator’ sıfatını kullanmamış olsa da, Roma devlet kurumları ve işleyişi artık imparatorluk yapısına bürünmüşlerdi ve de Mark Antony’nin Actium’da yenilgisinden sonra Octavian’ın otoritesine karşı çıkabilecek veya alternatif olabilecek hiçbir güç kalmamıştı. Ancak bütün bunlar bir anda, hırslı bir generalin ve eski konsülün hırsları neticesinde Rubicon’u geçmesi ve “zarları atmasıyla” mı olmuştu? Yani Sezar, Roma tarihinde bir beklenmeyen, bir istisna mıydı yoksa Cumhuriyet kurumları, siyaseti ve Roma halkını Sezar’ın gelişine hazırlayan ve iç savaş sonrası otoritesini imparatorluk çapında kurmasına yardımcı olan etkenler daha önceden hazırlanmış mıydı? Bu soruya verilebilecek birçok cevap olmasına karşın şu anda planladığım yazı serimde Sezar’ın gençliğini de etkileyen ve Roma’da neredeyse unutulan Diktatörlük makamını yeniden canlandıran Sulla’nın gençliğini, onun güce giden yolunu ve sonrasını elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.

Soylu bir aile olmasına rağmen o dönemlerde çok da önemli nüfuz alanı bulunmayan bir ailenin çocuğu olarak M.Ö. 138 yılında Dünya’ya gelen Sulla, daha gençlik yıllarında politikaya ve lükse olan düşkünlüğünü çevresine göstermeye başlamıştı. Bu düşkünlüğüne rağmen aslında oldukça yokluk ve sefalet içerisinde büyüyen Sulla bu koşulların onun hırsları önüne geçmesine izin vermemiş ve politikaya atılmak için fazlasıyla çabalamıştı. O dönemde siyasi ve askeri kariyer yapmak isteyen Romalı asiller ilk olarak bir general veya politikacı tarafından seçiliyor ve bazen askeri seferlerde bazen de başka görevlerde hizmet vererek kariyerlerine başlıyorlardı. Ancak öyle ya da böyle hemen hemen hepsi bir sefere katılıyorlar, asker veya subay olarak da görev yapıyorlardı. Sulla’nın da kariyeri 107 yılında böyle başlamıştı. Sonradan en büyük rakibi olacak Gaius Marius’un yanında siyasi kariyerine atılmıştı. Göreve başladığı sırada Gaius Marius Afrika’da, bir zamanlar Roma’nın da müttefiki olan, Nubiya krallığına karşı savaş halindeydi. Sulla için de kendisini gösterdiği an işte tam olarak bu sefer sırasında ortaya çıkmıştı. Dönemin Nubiya kralı Jugurtha’ı uzun süren savaşlar sonucunda Sulla’nın da katkısıyla kurulan bir tuzak neticesinde ele geçirilmiş ve savaş Roma’nın zaferiyle sonuçlanmıştı. Savaş boyunca yapmış olduklarıyla Sulla dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı ama burada onun için büyük bir sorun vardı: Gaius Marius’un da dikkatini üstüne çekmişti çünkü Sulla sürekli olarak Jugurtha’ın tuzağa düşürülüp yakalanmasının ve savaşın bitmesinin aslında kendi başarısı olduğunu söyleyip duruyordu ve bu durum Gaius Marius’un itibari için endişe vericiydi. Böylelikle ikili arasındaki rekabetin tohumları da böylece atılmış oldu. Afrika’daki başarıları Gaius Marius’a muazzam bir popülerlik ve destek sağlamıştı. O da bunları siyasi hayatında başarıyla kullanarak ardı ardına 104’den 101’ e kadar konsül seçildi. Konsüllük görevi bittikten sonra Marius bu sefer Kuzeye sefere çıkmıştı ve yanına Sulla’yı da almıştı. Cermen Cimbri kabilesiyle yapılan savaş yine Roma lehine sonuçlanmıştı ancak bu savaşın Roma açısından daha büyük sonuçları olacaktı çünkü Sulla ve Marius arasındaki rekabet ve kıskançlık daha da fazla artmıştı ve sonuçlarının ayak sesleri yavaş yavaş kendisini hissettirmeye başlıyordu.

Lucius Cornelius Sulla Felix

Savaşlar ve siyasi görevleri sırasında elde ettiği serveti güçlü dostluklar kurmaya ve rüşvete harcayan Sulla bunlar sayesinde yavaş yavaş kariyer basamaklarında da yükseliyordu. 97 yılında Praetor Urbanus (Roma’daki en yüksek pozisyonlarından bir tanesi) olarak seçilmiş, 96 yılının başında ise idari ve askeri becerilerini göstereceği Kilikya’ya Vali olarak atanmıştı. 91 yılında Roma ve İtalyan müttefikleri arasında başlayan iç savaş, diğer adıyla ‘Müttefikler Savaşı’ gerek Roma tarihi gerekse de Sulla’nın siyasi kariyeri için bir dönüm noktasıydı. Romalılarla eşit haklar için ayaklanan İtalyanlar yarım adada kaosa ve muazzam ölçülerde şiddet olaylarına sebep olmuştu. Savaşta aktif olarak görev yapan Sulla ise bu savaşta aslında çok da hoş olmayan bir şöhret elde etmişti. Savaş sırasındaki yeteneği ve düşman kuvvetlerini yenmesiyle meşhur olmuştu ama o düşmanlarına karşı o kadar merhametsizdi ki acımasızlığı başarılarını gölgeleyebilecek seviyelere gelmişti. Yine de bu onun iç savaştan sonra, 88 yılında Konsül olarak seçilmesine engel olmadı.  Bu sıralarda ise Pontus

‘Sosyal Savaş’ ya da diğer bir adıyla ‘Müttefikler savaşı’ başlangıcı öncesinde İtalya’daki siyasi durum:
Yeşil: Roma idaresi
Turuncu: Latin idaresi ve koloni yönetimleri
Açık Turuncu: Roma müttefikleri

kralı VI. Mithradates Roma’ya karşı savaş halindeydi ve işler Anadolu’da Roma açısından güzel gitmiyordu. Ardı ardına zaferler alan ve Küçük Asya’daki Roma topraklarını işgal eden Mithradates’e karşı Senato Sulla’yı atadı. Sulla ordusunu toparladığı sırada Sulpicius adlı bir tribün Meclis’ten bir yasa çıkararak Doğu ordularının başına Marius’u geçirmişti. Marius’un bu sırada 69 yaşında olduğunu ve 100 yılından beri yüksek idari görevlerde bulunmadığını hatırlatmakta fayda var. Muhtemelen Sulpicius’a bu cesareti veren ve böyle bir iş çevirten kişi Marius’un kendisiydi. Bu yasa Sulla için bir hayli küçük düşürücüydü ama oturup da küçük düşürülüşünü izleyecek değildi ve beklenmedik bir hareket yaparak topladığı ordunun başına geçti ve Roma tarihinde, Roma’nın üstüne yürüyen ilk general oldu. Sulla bunu yaptığı sırada Marius daha kendisine ordu toparlamaya çalışıyordu. Yani Sulla’ya karşı duracak etkili bir güç yoktu. Sulla Roma’ya girer girmez kendine muhalif on iki kişiyi yasadışı ilan ederek bu kişilerin öldürülmesinin vacip olduğunu söyledi. Bu hareket Roma’da zaten var olan kaos ortamını iyice ateşledi ve neticesinde Sulpicius kendi kölelerinden birisi tarafından öldürüldü (daha sonra Sulla tarafından kayalıklarından aşağı atılıp öldürülmesi emredildi). Marius ise Afrika’ya kaçarak burada Nubiya’ya karşı beraber savaştığı askerler tarafından karşılandı.  Sulla ise Roma’da normalleşme amacıyla bir dizi önlem alarak Roma’dan ayrılarak Mithradates’le savaşmak üzere Küçük Asya’ya gitti. Tekrar dönüşü ise 5 yıl sonrasını bulacak ve bu sırada Roma’da birçok şey değişecekti.

 

  • Devam yazısında Sulla ve Marius arasındaki iç savaş, diktatörlük dönemi ve güçten ayrıldıktan sonraki dönemi elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.

 

 

 

 

 

Kaynakça:

Hyden, Marc. Lucius Cornelius Sulla: Guardian or Enemy of the Roman Republic.
     Temmuz 27,2015. Web. http://www.ancient.eu.

Wasson, Donald L. Aralık 20, 2016. Web.
      http://www.ancient.eu.

Valgiglio, Ernesto. Sulla: Roman Dictator. Aralık 06, 2016. Web.
     https://www.britannica.com/biography/Sulla

Goldsworthy, Adrian. Translated by Efe Kurtluoğlu. İstanbul.
     Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014. Print.

Leave a Reply