Kuşkusuz her insan, hayatının bir noktasında şu sorunun cevabını merak etmiştir: “Neden arkadaşlarımla, sevdiklerimle hoş vakit geçirirken zaman su gibi akıyor da hiç bir iş yapmazken zaman duruyor gibi geliyor?”. Bu soruya cevaben, kimi efsanelerden yola çıkarak bir açıklama yapılabilir. Örneğin, bir efsanede ilk insan Adem’in bedeni yaratılıp henüz kendisine ruh verilmeden önce, bu kabuk bedenin Cennet’e alınıp üzerine 39 gün boyunca hüzün, 1 gün ise mutluluk yağmurları yağdırıldığı, bu nedenledir ki “İnsanlar mutlu anlarını çok kısaymış, hüzünlü anlarını ise asırlar geçiyormuş gibi hissederler.” denir. Efsaneler bir yana, bilim bu zaman farklılığı konusunda bize yeni bir bakış açısı sunuyor.
15 Ağustos 2013 tarihinde, Dublin Trinity College Zooloji Bölümü ve Biyoçeşitlilik Araştırma Merkezi üyesi Yar. Doç. Dr. Andrew L. Jackson’ın “Metabolizma Hızı ve Vücut Büyüklüğü Zamana Dayalı Bilgi Edinimi ile İlişkilidir”1 adlı makalesi Animal Behavior adlı dergide yayınlandı. Dr. Jackson ve ekibinin bu çalışmalarındaki hipotezleri, vücut büyüklükleri küçük olan ve aynı zamanda yüksek metabolizma hızına sahip canlıların etraflarında olan bitenleri ve zamanın akışını çok daha kısa zaman aralıklarıyla algıladıkları üzerine kurulu. Bu kavramı anlamak için hepimizin günlük hayatında kullandığı video çekme bilgisine başvuracak olursak, her video filmi bir saniyenin kısa aralıklarında art arda çekilmiş fotoğraflardan oluşur. İnsan ve diğer canlıların da gözleri ile algıladıkları zaman akışı aslında gözün kısa aralıklarla arka arkaya çektiği fotoğrafların beyinde işlenip video haline getirilmesinden ibaret. Ancak, farklı canlıların göz yapıları ve bulundukları ortama verdikleri tepki aynı değildir. Bu nedenle, etraflarından aldıkları fotoğraf karelerinin çekim aralıkları da birbirinden oldukça farklı. Kısacası, zamanın akışı kavramı gözlerden alınan bilginin beyinde işlenmesine dayalı olduğu için ve farklı canlılar aynı zaman diliminde farklı sayılarda çevresel bilgi aldıkları için, zaman her canlı için aynı hızda ilerlemez.
Dr. Jackson ve ekibi, bu hipotezlerini araştırmak için, kıkırdaklı ve kemikli balıklar, kurbağalar, sürüngenler, kuşlar ve memeliler sınıflarından 34 farklı türden canlı üzerinde deneylerini yürütmüşler ve hipotezlerini desteklemişlerdir. Buldukları sonuçların ışığında ise, canlıların bulundukları ortam ve yaşam koşullarının zorlukları arasında türden türden farklılık gösteren değişkenlerin, canlıları zaman odaklı bilgi alımında farklı evrimsel süreçlerden geçmeye zorladığını belirtiyorlar. Diğer evrimsel koşullar itibari ile çok büyük ve ağır bedenlere evrilen canlılarda zamanın daha yavaş aktığını, çünkü bu canlıların etraflarından topladıkları verinin kısa zaman aralıklarıyla alınması imkan sağlayacak mekanizmaları olsa bile, gerekli tepkiyi verecek hareket kabiliyetine sahip olmadıkları için, zamanı hızlı değerlendirmektense büyük bir bedene sahip olmayı tercih ettikleri belirtiliyor. Öte yandan, çalışmanın içeriğinde özellikle değinilen bir örnek olan kaplan böcekleri(cicindela hudsoni), manevra kabiliyetleri çok yüksek olup görsel veri işleme hızları bir avı takip eden vücudun hızına yetişemediği için, zaman zaman durup avlarının yerlerini tekrar tespit etmek ve hareket etmeye devam etmek zorunda kalıyorlar. Kaplan böceklerinin takip ettikleri avın görüntüsünü koşarken kaybetmelerinin insanlarda da bulunan bir özellik olduğu, eğik bir yörünge izleyen futbol2 ya da beyzbol3 topunu takip ederken ortaya çıkabiliyor.
Peki bir sinek olsaydık ya da bir fil, etrafımızı algılayış biçimimiz nasıl olurdu? Bir sinek, insan gözüne kıyasla bir saniyede çok daha fazla görsel bilgi aldığı için, insanın normal hareket hızı sineklere Matrix filminin klasik sahnesi olan, Neo’nun mermilerden kaçtığı sahne gibi süper hızlı ilerleyen bir hareket olarak, fillerin bilgi alımı insana göre yavaş olduğundan dolayı da filler normal insan hareketini yavaş çekim bir film olarak görüyor olabilirler.
Sonuç olarak, zaman akışının canlıdan canlıya göre değişen ve canlının ihtiyaçlarına göre şekillenen bir olgu olduğu fikri Dr. Jackson ve ekibinin araştırmasıyla kuvvetlenniş durumda. İnsanın hüzün ve mutluluğunun akışına açıklama getirmeye çalışan efsanelere geri dönecek olursak, belki de hüzün ve mutluluk yağmurlarından ziyade, insanın keyifli zamanlarının çok hızlı geçiyor olması, bulunduğu ortamdaki her olayın ona bir görsel veri olarak akıp beyinde yüksek bir hızla işleniyor olması, hüzünlü zamanlarının çok uzun sürüyor gibi hissedilmesi de o psikolojiye sahip kişilerin o anlarda etraflarından aldıkları görsel verilerde algıda seçicilik yapıp bir kısmını reddetmeleri ve beynin de azalan veriyi yavaş işlemesinden ötürü zamanın yavaşlıyor gibi gelmesidir. Bu hipotezin doğru olup olmadığına bir başka bilimsel çalışma açıklık getirene kadar, mutluluk yağmurları arayışı içinde olmak şimdilik en iyi çözüm gibi görünüyor.
Kaynaklar:
1) Jackson, Andrew L..”Metabolic rate and body size are linked with perception of temporal information” Animal Behavior 86 (2013):685-696
PDF link: http://bit.ly/1bxIPNT
2) Dessing, J.C. & Craig, C.M 2010. Bending it like Beckham: how to visually fool the goalkeeper. PLoS One, 5 e13161.
3) Bahill, T. & Baldwin, D.G. 2004. The raising fastball and other perceptual illusions of batters. In: Biomedical Engineering Principals in Sports (Ed. By G. Hung & J. Pallis), pp. 257-287. New York: Kluwer Academic