2 Ekim 2018 Salı günü Nobel fizik ödülleri açıklandı. Bütün bilim departmanlarının heyecanla beklediği bu önemli günde ödül 3 kişiye dağıldı. Ödülün yarısı Amerika Birleşik Devletleri’nden, Bell Laboratuar’larında çalışmalarını sürdüren, Profesör Arthur Ashkin’e, 1/4’ü Fransız Bilim İnsanı Ecole Polytechnic’den Gerard Mourou’ya ve diğer 1/4’ü ise Kanada’lı bilim insanı Donna Strickland’e layık görüldü. 2018 Nobel fizik ödüllerinin ne boyutta bir heyecan yaratacağını bekleyip göreceğiz. Nitekim 2017’nin fizik nobeli, yerçekimi dalgalarının gözlemlenebilmesi başarısı fizik departmanlarını lisans öğrencilerinden, profesörlere kadar fazlasıyla heyecanlandırmıştı. Ayrıca 2015 kimya ödülünün Profesör Aziz Sancar tarafından alınması, hiç şüphesiz, bilimsel içeriğinden bağımsız olarak bizi en fazla mutlu eden seneydi. Yazımın devamında bu senenin fizik ödülünün içeriği ile ilgili fazla detaya girmeden kısa bir bilgilendirme yaptıktan sonra, ilginç bulduğumu bir hikaye üzerinde durmak istiyorum.

Bu senenin Nobel fizik ödülü genel olarak Laser fiziği üzerine yapılan çalışmalara layık görülmüş.  İlk olarak ödülün ağırlıklı bölümünü kazanan Arthur Askin’in çalışması Nobel komitesinin web sitesinde “Optik cımbızlar ve biyolojik sistemler üzerine uygulamaları (Optical Tweezers and their application to biological systems)” olarak atılmış. Askin’in çalışması ışığın radyasyon basıncını kullanarak, atom, virüs veya hücre gibi küçük parçacıkları tıpkı bir cımbız gibi tutmaya yarıyor. Askin lazer ışınlarını kullanarak parçacıklara itme kuvveti uygulamayı ve onları sabit bir noktada hapsetmeyi başardı. 1987’de, Askin bu cımbızları kullanarak canlı bir bakteriyi, ona zarar vermeden hapsetmeyi başardı. Mourou ve Strickland’in çalışmaları ise Nobel’in web sitesinde “for their method of generating high-intensity, ultra-short optical pulses” (iyi bir Türkçe tercüme bulamadığım için sadece İngilizcesini veriyorum.) adıyla yayımlanmış. Çalışmaları sonucunda, en şiddetli kısa lazer vuruşunu elde etmiş oldular. Lazer teknolojisi özellikle göz ameliyatlarında sıklıkla kullanılmakta. Mourou ve Strickland’in çalışmasının bu alanda verimliliği büyük ölçüde arttırdığı söyleniyor. Şimdiye kadar, bu teknoloji milyonlarca göz ameliyatında kullanılmış.

Ödüllerin konularıyla ilgili bu kısa bilgilendirmenin ardından, farklı bir detaya değinmek istiyorum. Basın toplantısını izlerseniz, basının özellikle Donna Strickland’in tarihte Nobel fizik ödülünü alan 3. kadın olması üzerine çok fazla soru sorduklarını göreceksiniz. Fakat bana kalırsa, Strickland’in Nobel hikayesinde kadın olmasının çok ötesinde ilginç bir detay var. Strickland bu ödüle henüz daha bir phd öğrencisiyken yaptığı çalışmalar sonucunda layık görüldü. Bu, bilim çalışan öğrencilerin hayal etmekte hayli zorlandığı bir durum. Bir öğrenci elbette phd’sini özenle ve çok çalışarak yapar ancak bu çalışmayla Nobel kazanmak aklından geçmemiştir diye düşünüyorum. Nobelin açıklanmasının hemen ardından, Gazeteci Joanna Rose’un Nobel Fizik Komitesi üyesi Mats Larson ile yaptığı röportajda bu konuya da değindiler. Larson bu soru üzerine phd öğrencilerine önemli tavsiyelerde bulundu. “Potansiyel bir phd öğrencisi, öncelikle kendisini gerçekten ilgilendiren, etkilendiği bir alan seçmeli. Bu alanı seçtikten sonra, spesifik olarak bu konu üzerine çalışan başarılı araştırma gruplarını bulmalılar. Önce konuyu seçip, ardından bu konu üzerine çalışan doğru ve en iyi araştırmacıları bulmalılar.”

Leave a Reply