21. yüzyılda belki de ülkelerin en çok ihtiyaç duyacağı, temin zorluğu yaşayacağı ve ekonomik stratejilerine yön vereceği alanlar “gıda”, “su” ve “enerji”. Küresel ısınmanın sebep olduğu kuraklık, kullanılabilir su kaynaklarının edinimini büyük ölçüde azaltmış tarım arazilerindeki verimliliği de büyük oranda etkilemiştir. Verimli tarım arazilerinin yetersizliği ise gıda ihtiyacının karşılanması yönünde fakir tarım ülkelerine bağlılığı artırdı. Ülkeler bu sorunların çözümü için şimdiden alternatif arayışlar içerisine girdiler bile. Yakın zamanda sık duyacağımız bu yeni senaryonun adı ise “gıda savaşları”. Az gelişmiş ve fakir ülkelerin ellerinde bulunan elverişli tarım topraklarının diğer ülkeler tarafından gıda rezervlerini garanti altına almak amacıyla kiralama ve satın alma yoluna gitmesi bazı kesimler tarafından “tarımsal sömürgeleşme” olarak görülse de küreselleşmenin bir sonucu olarak şu sıralar popülaritesini artırmış görülüyor.
Bilindiği üzere yakın zamanda Türkiye’nin Sudan ile yaptığı “Tarımsal İşbirliği Anlaşması” ile Sudan tarım arazilerinin bir kısmını kiralamıştı. Bu tarımsal ekonomik politikayı uygulayan diğer gıda ithalatçısı ülkeler gibi Türkiye de, ithal edilen ürünlerdeki fiyat dalgalanmalarından ve üretici ulusların ihracatı sınırlandırıcı tutumlarından ötürü yurtdışındaki verimli toprakları kiralama yoluna giderek tarımsal anlamda ekonomik istikrarın sağlanması yönünde adım atmıştı. Tarım ve su kaynakları yetersiz olan zengin ülkelerin verimli tarım arazilerine sahip fakat toprağı işleyebilecek teknoloji ve donanıma sahip olmayan gelişmemiş ülkelere yapılan bu stratejik yatırımların avantajı ise ülkelerin gıda ihtiyaçlarının farklı yollardan edinimine olanak sağlaması. Ayrıca bu girişim ile birlikte Türkiye ilk kez başka bir ülke toprağında tarım yapabilecek. Yalnız bu yeni akım sadece Türkiye tarafından uygulanan bir tarımsal politika değil elbette. Dünya pazarına duyulan güvensizlikten dolayı özellikle bu yolla gıda ihtiyacını karşılayan ülkeler arasında Katar, Çin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt başı çekiyor. Ülke topraklarının kiralanmasına sıcak bakanlar arasında ise Kenya, Etiyopya, Filipinler, Nijerya ve Kongo Cumhuriyeti gibi gelişmemiş Afrika ve Asya ülkeleri yer alıyor.
Artan nüfusuna gıda temini sağlamada sıkıntı yaşayan Çin bu sisteme yönelen ülkeler arasında çarpıcı bir örnek olabilir. Ukrayna’nın yüzde 5’ini yani yaklaşık 3 milyon hektar araziyi kiralayan Çin’in yatırımının 2,6 milyar dolara denk geldiği tahmin ediliyor. Ayrıca tarım arazilerine olan bu talep yalnızca gıda ihtiyacını karşılamak için değil biyoyakıt elde etmek amaçlı bitkilere yönelik yatırımları da kapsıyor.
Sonuç olarak toplamda 206 milyon hektar ekilebilir tarım arazisinin üçüncü ülkeler tarafından kiralanması veya satın alınması sömürgeleşmeye yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Bir anlamda gelişmemiş ülkelerin paraya olan ihtiyaçlarından dolayı bu duruma boyun eğmeleri acınası bir hal almış ve ülke vatandaşları kendi topraklarında dahi arazi sahibi olamaz duruma gelmiştir. Bu durumun gelişen ekonomilerin gıda ihtiyacını karşılaması yönünde kurtarıcı bir strateji olarak görülmesi küresel açıdan ciddi bir tehdit oluşturmasına rağmen tarımsal sömürgeleşmenin yasal yöntemlerle yapılması ve şimdilik alternatif yeni çözümlerin üretilmemesi bu yöntemin kabul görmesini ve uygulanmasını aktif kılıyor.
Kaynaklar:
http://www.yeniaktuel.com.tr/top106,193@2100.html
http://www.mehdieker.com/haberler/Genel-G%C3%BCndem-Haberler