Hayatınızın bir noktasında şu cümleyi duymuşsunuzdur: “Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir.” Bu cümlede “gelişim” olarak kastedilen ekonomik gelişimdir. Türkiye’nin yanında Güney Amerika’da, Balkanlar’da, Orta Asya’da, Afrika’da kısacası dünyanın her yerinde bu kategoriye sığan sayısız ülke var. Hatta dünyadaki ülkelerin çoğu bu kategori içinde. Birbirlerinden çok farklı özellikler ve gerçeklikler taşıyor olsa da bu ülkeler, aynı zamanda da birçok ortak yönleri, benzer çabaları ve önlerinde benzer engelleri var. Örneğin bu ülkelerdeki fakirlik “gelişmiş ülke” olarak nitelendirilen ülkelerden genellikle çok daha kötü durumda. Bu gelişmekte olan ülkelerdeki “ortalama” bir insanın önüne çeşitli ekonomik hatta toplumsal sıkıntılar çıkması gelişmiş ülkelerdeki ortalama bir insanın önüne aynı sıkıntıların çıkmasından çok daha muhtemel, bunun üstüne bu sıkıntıların boyutu da daha ciddi olabilir. Gelişmiş ülke olarak nitelendirdiğimiz ülkeler tarihin akışı sırasında öyle ya da böyle şu anki ekonomik ve toplumsal gelişmişlik seviyelerine ve şekillerine ulaştılar. Bu ülkelerdeki insanlar bir noktada gelişmekte olan ülkelerdeki insanların günlük olarak karşılaştıkları sorunların ötesine geçtiler, daha refah dolu bir hayata sahip oldular. Günümüzde gelişmekte olan ülkelerin bu noktaya ulaşmasını engelleyen birçok engel var. Ben bu yazıda bu engellerden birine odaklanacağım: Yolsuzluk.
Ekonomiye giriş derslerinde bir ülkenin gelişmesinin en kesin ve önemli yollarından birinin de yapısal reformlar olduğu söylenir. Bu yapısal reformların amacı ülkelerdeki çeşitli kurumları ve yapıları değiştirerek ve/veya geliştirerek ülkeyi ekonomik gelişime açmaktır diyebiliriz. Örneğin bir ülkede eskimiş, verimsiz, anlamsız, yetersiz ve çürük bir eğitim ve öğretim sistemi varsa bu ülkenin içinde eğitim alan insanlar eğitim ve öğretim yoluyla elde ettikleri beceriler ve yetenekler gereksiz ve yetersiz olabilir. Bu eğitim sisteminin geliştirilmesi sonucunda yeni eğitim sisteminde (yeni sistemin düzgün işlediğini varsayıyoruz) eğitim alan çocuklar ileride ekonomik ve toplumsal gelişime ciddi katkılar sağlarlar. Yapısal reformlar sadece eğitim alanında değil hukuksal, ekonomik, siyasi ve benzeri birçok alanda da yapılabilir. Karşı karşıya olduğumuz başka bir gerçeklik ise şu: bu reformların yapılması hükümetlerle doğrudan bağlantılı. Bu reformların gerçekleşebilmesinin tek yolu bir hükümetin bu reformları “gerçekleştirmesi”. Bu da bizi yolsuzluğa getiriyor. Her şeyden önce yolsuzluğu nasıl tanımlarız? Tam olarak bir tanım yapılmasının kolay olmamasıyla birlikte, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın tanımı yeteri kadar açıklayıcı görünüyor: “Kamu güç, görev ve yetkisinin rüşvet, irtikap, kayırmacılık, sahtekarlık ve zimmet yoluyla özel çıkar elde etmek için kötüye kullanılması.” Bu tanımdaki “özel çıkar” kavramının ne kadar geniş olduğunu da siz okuyucunun hayal gücüne bırakıyorum. Ancak özel çıkarların sadece para olmadığından emin olabiliriz. Ben yolsuzluğu toplumdaki herhangi bir oluşumun işleyişini etkileyen bir hastalık olarak nitelendireceğim.
Yolsuzluk bir şirketin içinde, devlet kurumlarında, hükümette, sendikalarda, sosyal yardım kuruluşlarında, aklınıza gelebilecek bütün toplumsal oluşumlarda var olabilir. Peki yolsuzluk ekonomik gelişimin önünde nasıl bir engel teşkil ediyor? Cevap şu; yolsuzluk çok farklı şekillerle ekonomiyi ciddi derecede etkiliyor. Örneğin bir alt yapı veya inşaat çalışması sırasında izinler almak ve iskân çıkarmak gibi yasal zorunlulukların rüşvet olmadan yapılamaması durumunda projelerin aksaması gibi. Bu projelerin karşılaşacağı aksaklıklar yanı sıra, projeler yolsuzluktan dolayı çok daha pahalı da olabilir. Kamu güç ve görev yetkililerinin gücünün fazla olduğu yerlerde bu rüşvetlerin oranları korkunç seviyelerde olabilir ve yolsuzluk yapılan projelerin kalitelerini de etkileyebilir. Yolsuzluk sadece proje bazında değil bir ülkede her türlü ekonomik faaliyetin, yasal sürecin ve günlük hayatın işleyişini aksatır. Bir ülkenin ekonomik gelişimi için gereken reformların yapılmasını engelleyebilir. Bu reformları küçük veya büyük çapta yapabilecek kişiler adam kayırma, iltimas gibi kavramlar dolayısıyla görev başına gelemeyebilirler. Görev başına gelirlerse de yine aynı sebeplerden ya da başka sebeplerden görevlerini/ hedeflerini gerçekleştiremeyebilirler. Kamu güç ve görev yetkilerinin özel çıkarları ekonomik gelişmeler ve toplumsal fayda sağlayacak reform, geliştirme ve benzeri kavramlara ters düşüyorsa bu kişiler gelişmelere engel de olabilirler. Yolsuzluk eğitim ve sağlık gibi alanları da etkileyebilir ve bu alanlarda işlemlerin aksaklığına ve kalitenin düşmesine yol açabilir. Yaygın yolsuzluk bir ülkeye olan güvenin azalmasına sebep olabilir ve yatırımcıların ülkeye gelmesini engeller. Kamu alanlarında yaygın yolsuzluktan dolayı kayıt dışı (merdiven altı) ekonomik faaliyetlerde artma olabilir, bu da bir ülkenin vergilerinin verimliliğini ve dolayısıyla sosyal güvenlik projeleri ile refah düzeyini etkileyebilir. Yolsuzluk hem ekonomik hem de toplumsal ve siyasi düzeylerde bir eşitsizlik de yaratabilir.
Şimdi acı bir gerçekle yüzleşelim. Kim olduğunuz nerede olduğunuz önemli olmadan, bir noktada yolsuzlukla karşı karşıya kalacağız. Hatta belki de kaldık da. Hatta bazılarımız belki de utanarak veya utanmayarak bu yolsuzluğa alet oldu veya bu yolsuzluğun bir parçası oldu. Hak ettiğimizi düşündüğümüz bir staj, bir iş; başka tarafından adam kayırmayla alındı elimizden belki. Belki değişim gerçekleştirmek insanlara yardım etmek istediğimiz bir sivil toplum örgütünde yolsuzluk yüzünden hayal kırıklığına uğradık. Belki sırf çocuğumuzu düzgün bir yerde okutmak için, basit bir devlet belgesi için veya bir hukuki süreç için rüşvet vermemiz gerekti. Yolsuzluk her alanda işleyişlerin ve süreçlerin verimliliğini, başarısını, güvenirliğini yok eden bir özelliğe sahiptir. Siz şansına etkilenmeyecek olsanız bile etkilenecek sayısız insan olacak yolsuzluktan. Bütün siyasi sistem ve bütün piyasanın bu konudaki tutumunu kendi başımıza değiştiremeyecek olsak bile bu konuda kişisel bir muhalefet yapmak önemlidir. Her zaman duyduğumuz bir soru da şudur: “Ne olacak bu memleketin hali?” Sofralardan, aile toplanmalarına, esnafların ağzında her yerde duyabiliriz bu soruyu. Sorunun sorulma amacı da bellidir, daha iyi bir hayata sahip olacak mıyız? Nasıl olacağız? Benim bugün buna bir cevabım yok ama emin olduğum bir şey var. Yolsuzluk var oldukça istenilen hayata, refaha ve mutluluğa ulaşmak mümkün olmayacaktır. Yolsuzluk iktidarları da insan hayatını da aşan zehirli bir kurumdur. Söküp atılması dileğiyle…