ABD Anayasa Mahkemesinin kürtaj hakkındaki yasaklama karar taslağının sızdırılmasının ardından tekrar tartışmaya açılan bu konu, dünya gündeminde yer almaya devam ediyor. 1970’lerden bu güne kürtajın bir tür cinayet olduğunu savunan evanjelik-siyasal Hristiyan muhafazakar kesimler ile insanın bedeni üzerindeki vereceği tüm kararlarda özgür olması gerektiğini, bu kararlarda herhangi bir siyasi ya da dini otoritenin ya da devletin yaptırımının olamayacağını savunan demokratlar yine karşı karşıya. Muhafazakarlar arasındaki düşünsel kırılmalar için adeta bir tutkal görevi gören ve onları tek bir paydada toplayan bu konu bir zafer anlatısına dönüşmekle birlikte, ABD’deki anayasa mahkemesi üyelerinden dokuzundan beşinin gerekçeli kararı neticesinde yasalaşmak üzere. Feministler içinse kadınların sağlık hakkına erişiminin kısıtlanmasındaki başlıca konulardan olan kürtaj, şimdilik yasal olmasına rağmen uygulanmasının neredeyse imkansız kılındığı dünyamızda hala ciddi bir hak mahrumiyeti. Bu mahrumiyetin yaratacağı domino etkisi ise göz ardı edilemeyecek düzeyde. Kadının bedeni üzerindeki söz hakkının tartışmaya açılmasından doğum kontrolüne, sağlıksız kürtajlardan nüfus planlamasına, seyahat özgürlüğünden, kadının ekonomik bağımsızlığının daralmasına, ertesi gün haplarının yaygınlaşmasından kürtaj merkezlerindeki yığılmalara ve tehditlere, kadının cinsel özgürlüğünden hamileliğin yasal, toplumsal ve medikal bir denetim alanı haline gelmesine kadar sağ muhafazakarlığın yükselişinin beslediği tüm bu konularda alanlar kaybedilebilir. Tüm kurgu işlerde kadın karakterlerin istenmeyen ya da hazır olunmayan bir hamilelikle karşı karşıya kaldığında, hikayedeki çatışmanın mutlaka düşükle, evlat edindirmeyle ya da çocuğu doğurmakla çözümlenen bu soruna gerçekçi ve içten bir dille yaklaşan Never Rarely Sometimes Always amasız ve fakatsız bir biçimde kadının bedeninin, özgürlüğüne içkin olduğunu anlatma cesaretini buluyor.

Never Rarely Sometimes Always, iki genç kadının Pennsylvania ve New York şehirleri arasında 3 günlük bir yolculuğa sığdırılmış hayatta kalma çabasını anlatan bir büyüme hikayesi. Senaristliğini ve yönetmenliğini Eliza Hittman’ın üstlendiği film, 2020’nin nisan ayında vizyona girdi. Başrollerini Sidney Flanigan ve Talia Ryder’ın oynadığı film, bize tanıdık bir hikayeyi tekrar sorgulatıyor. Never Rarely Sometimes Always, ismi ile müsemma, kadınların hayatındaki direnişlerin, zorlukların sıklığı ve yoruculuğu arasında yine dayanma gücünü birbirlerinin ellerinde bulan iki genç kadının hayata hayır deme ihtimali.

Ana karakterimiz Autumn henüz lisede okuyan ve ilk gençliğin heyecanlarını deneyimlemiş on yedi yaşında bir genç kadın olarak karşımızda. Vücudundaki değişimleri fark etmesiyle başlayan bir süreç onu aslında hiçbir kadının yabancı olmadığı ve bugünün dünyasında dahi hala tam olarak çözümlenememiş bir konuyla yüz yüze bırakıyor. İstenmeyen bir gebelikle baş başa kalan bir genç kadın bunu rahatça ifadelendirebilir mi? Tutuculuğun ve muhafazakarlığın hala kadın bedeni üzerinde tahakküm kurmaya çalıştığı topraklarda kararı sadece kendimizin alması ne kadar olası? Anneliğin büyülü ve mucizevi bir süreç olarak kutsallaştırıldığı bir dünyada bize sunulan doğurganlık hediyesini geri çevirmek mümkün mü? Sağlık hizmetine erişimimiz ne kadar kolay? Sağlık çalışanları bu konuda ne kadar duyarlı ve tarafsız? Doğru bilgiye ulaşmak niçin hala bu kadar zor? Hem duygusal hem zihinsel olarak yorucu bir süreçte yanımızda dayanabileceğimiz ve sıkıca elimizi tutan birileri her zaman var mı? Dünyanın karşılıksız hiçbir iyilik yapmayacağının bilinci bir kere olsun bizi haksız çıkarır mı? Travmaları, tacizleri abartmadan sessizce yaşayıp normalleştirerek artık bir noktada bağışıklık kazanmamız ne zaman bu kadar normalleşti?

Tüm bu soruların cevaplarının saklı olduğu zihinlerimizde var olmak, biraz da tüm bunlara direnmek demek. Direnmenin ve var olma çabasının peşimizi bir an bırakmadığı, hatta bedenimizin ve ruhumuzun bir parçası olduğu, bizle yaşadığı, günlük hayatımızın her ayrıntısına dokunarak tekrarlandığını bilerek var olmak bize düşen en zorlu görev olsa gerek. Bu çıkmazları bize samimi ve sade bir dille hatırlatan, ayrıntılara ve inceliklere iliştirilmiş duyguların ortaklığıyla hem içimizi ısıtıp hem de kanatan Never Rarely Sometimes Always, her kadının belki zaman zaman başa çıktığı, belki de sıklıkla maruz kaldığı kadın olmanın zorluklarını aşan bir film.

Leave a Reply