Mahpushane Günlerinde Direnen Bir Gönül: Sabahattin Ali

“Dışarıda deli dalgalar, 
Gelip duvarları yalar, 
Seni bu sesler oyalar 
Aldırma gönül aldırma, 
Aldırma gönül aldırma, 
Gönül aldırma, ” 

Okuduğumuz dizeler her birimize aynı şarkıyı hatırlatır ‘Aldırma Gönül’. Ancak bu dizelerin orijinali aslında bir şarkı sözü değil, şiir dizesidir. Hem de mahpushaneye atılmış, kendi gönlünü çeşitli bahaneler ile rahatlatmaya çalışan şairimiz Sabahattin Ali’nin kendi kaleminden dökülmüş dizelerdir. Kimdir bir şairi, toplumun aynasını mahpushaneye atacak kadar gaddar olan?

Sabahattin Ali 1907 yılında dünyaya gelmiş, çocukluğunu ve gençliğini Osmanlı’nın yıkılışı, Cumhuriyet’in ise ilk adımlarının atıldığı tarihte yaşamıştır. İlkokula gitmek için heyecanlandığı yaşlarda Çanakkale Savaşı başlamış ve öğretmensiz bir okulda kalakalmıştır. Babasının gayretleriyle okuyan Sabahattin Ali, okumayı ve yazmayı hep çok sevmiştir. Okumanın ve yazmanın ileride onun başına ne denli dertler açacağından habersizce sevmiştir. Yatılı okulda okurken, sürekli okuldan kaçıp tiyatroya gittiği için okul idaresi tarafından ailesinin yanına gitmekle tehdit edilmiş, ancak o edebiyattan hiçbir zaman kopmamış ve kopartılamamıştır.

Ömrünün seyrini edebiyatının akışına göre belirlemiş ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında gönüllü bir şekilde öğretmenlik yapmıştır. Bir süre sonra dil eğitimi için devlet tarafından burslu bir şekilde Almanya’ya gönderilen Sabahattin Ali, öğrendiği yeni dili ile dünya edebiyatını okuma ve araştırmaya başlamıştır. Yeni yeni adım attığı bu edebiyat dünyasında en çok da Rus edebiyatı onun ilgisini çekmiştir. Ancak Türkiye’ye geldikten sonra Rus edebiyatı sevgisinden dolayı, yıllarca Komünist olmak ile suçlanmıştır. Solcu arkadaşları onun yeteri kadar solcu olamadığını söylemiş, sağcı arkadaşları ise vatan haini ilan etmişlerdir Sabahattin Ali’yi; yani arafta kalmıştır. Arafta kalmasını ise kendi dizelerinde şu şekilde ifade eder; 

“Şehirler bana bir tuzak, 
İnsan sohbetleri yasak, 
Uzak olan benden uzak,  
Benim meskenim dağlardır” 

Şiirleri ve yazıları toplumda yaygınlaşmaya başladığında, devlet büyüklerine hakaret ettiği iddiası ortaya atılmış, hemen ardından onun muhalif bir ses çıkarmasından korkanlar Sabahattin Ali’yi ihbar edip, yargılatmışlardır. Çok sevdiği mesleği öğretmenlikten men edilen Sabahattin Ali, önce tutuklanıp cezaevine gönderilmiş, ardından serbest kalıp mesleğine kavuştuktan hemen sonra ise tekrardan tutuklanmıştır. Yani yolu bir kere tarihi Sinop cezaevine düştükten sonra oradan kolay kolay çıkamamıştır Sabahattin Ali.

Ne acıdır ki ülkemizde pek çok cezaevini tarihi diye anıyoruz şu günlerde, bir tarihe dönüşümlerine şahit olmak ise ayrıca bir utanç kaynağı. Sonrasındaki zamanlarda Sabahattin Ali’nin hikayesi hiç de rahat ilerlememiştir. Aziz Nesin ile beraber çıkardıkları Marco Paşa dergisi yüzünden yıllar boyunca ciddi baskılara maruz kalmıştır. Sinop cezaevindeyken, bugün bile dışarı çıktığımızda mırıldanıldığını duyabileceğimiz o dizeleri yazmış;

“Dertlerin kalkınca şaha, 
Bir sitem yolla Allah’a, 
Görecek günler var daha, 
Aldırma gönül aldırma, 
Aldırma gönül aldırma, ” 

Yazımın bu noktasına kadar Sabahattin Ali’nin sadece kariyerinden ve siyasal kimliğinden bahsettim. Peki şair olur da âşık olmaz mı? Elbette kendisi çok kez aşık olmuş, belki de olduğunu zannetmiştir. Her bir aşkına dair şiirler bırakmıştır bizlere. Ancak çoğu aşkını tek taraflı yaşamıştır Sabahattin Ali, kim bilir onun bu dokunaklı dizelerini dünyaya kazandıran da budur belki? Canım Aliye, Ruhum Filiz kitabı, Sabahattin Ali’nin duygusal dünyasında âdeta bir köşe taşıdır. Hem sevgi ve acı, hem bağlılık ve ayrılık vardır. Aliye, şairin yaşamında önemli bir figürdür.

Ancak onun için gerçek bir karşılık bulamayan, kendini tamamlanmamış hissettiren bir aşktır bu. Aliye’ye yazılmış olan bu kitap, şairin yalnızlığını, terk edilmişliğini ve içsel boşluğunu derinlemesine yansıtır. Aynı zamanda, bu şiir Aliye’ye duyduğu sevgiyi, ona olan bağlılığını ve bir yandan da bu sevgiden aldığı acıyı içten içe ortaya koyar. 

Kendisi hakkında pek bilinmeyen bir detay ise, soyadı kanunu çıkınca babasının adı olan ‘Ali’ yi soyadı yapmak istemesi, maalesef ona bunun mümkün olmadığı söylediklerinde ise kendisinin tam adı ‘Sabahattin Alı’ oluyor.

Zaman içerisinde pek çok şiiri, romanı ve öyküleri popülerleşmiştir. Fakat popüler olmak yeterli olmamıştır onun için, kendini bildi bileli bir baskı altında yaşamıştır. Yaşadığı onca baskı sonucu tüm meslek kapıları yüzüne birer birer kapanıyor, o da hayatın içerisinde bir şekilde geçinebilmek adına kamyonculuğa başlıyor.

Öğretmenlik mesleğini aşkla yapan hem edebiyat hem de sanat aşığı Sabahattin Ali, geçinemeyeceğini anlayınca kamyonculuk yapmaya başlamıştır. Gitgide bu memlekette barınamaz hâle gelmiş, onun için ayrılan mekân gittikçe daralmıştır. Zor da olsa, o çok sevdiği ve hakkında bir sürü dizeler yazdığı ülkesinden ayrılmaya karar vermiştir.

İlk kaçış denemesini Suriye sınırında denemiş ancak başarılı olamamıştır. Neden kaçaktı? Yaşadığı dönemde, Sabahattin Ali’nin söze getirdiği ve dizelerini süslediği düşünceler birçok devlet mensubu ile ters düşüyordu, farklı bir bakış açısına sahip olduğu için pasaport verilmiyordu. Anlayacağımız hikâyenin günümüze benzer pek çok yanı var.

Suriye sınırından kaçamayan Sabahattin Ali, Bulgaristan sınırından onu rahatça kaçırması için bir kişi ile anlaşıyor, belirli miktarda ücretini ödedikten sonra yolculukları başlıyor. Yolculuk sırasında yorulup dinlenmeye karar veriyor Sabahattin Ali, bir köşeye çekilip kitabını okumaya başladığı esnada, onu Türkiye’nin dışına çıkarması için para ödediği adam eline bir sopa alıp Sabahattin Ali’yi kafasına vurarak öldürüyor. 

Sebep mi? Vatan haini (!) olması… 

Sabahattin Ali’den geriye yalnızca yazdığı romanlar, şiirler ve öyküler kalıyor. Yazılamamış, söylenememiş nice cümleler bırakıyor, dünyadan ayrılırken. Kırk bir yaşında dünyadan ayrılan Sabahattin Ali, aramızdan sadece fiilen ayrılıyor. Sahip olduğu düşünceleri ise, çoğu konuda yol alamadığımız için bir nostalji olmaktansa günümüzün gerçekleri hâline dönüşüyor.

Sabahattin Ali sadece bir şair değil, toplumun ruhunu yakalayabilen bir gözlemci ve bir yaşam yolcusuydu. Günümüzde de, onun bu derin, dokunaklı ve çarpıcı dizeleri hâlâ yaşamaya devam ediyor. 

KAYNAKÇA 

Ali, S. (2021). Dağlar ve rüzgar. Can Yayınları. 

Ali, S. (2020). Bütün şiirleri. Can Yayınları. 

BBC News Türkçe. (2024, Mart 15). Sabahattin Ali | Bir yolculuk Öyküsü- Biyografi [Video]. YouTube. https://www.youtube.com/watch?v=3VthtvfQ5lM

Leave a Reply