İllüstratör Selçuk Demirel, 1954’te Artvin’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Yaptığı çizimler ilk olarak haftalık Yedi Gün dergisinde yayımlandı. 1974’te mimarlık eğitimine başladı fakat öğrenimini yarıda bırakarak 1978’de Paris’e gitti. 1979’te Paris’teki L’ecole Des Beaux Art’ın sınavlarını kazandı, mimarlık öğrenimi gördü ancak 1984’te okulu terk etti. Le Monde, Le Monde Diplomatique, Le Nouvel Observateur (Fransa); The Washington Post, The New York Times, The Wall Street Journal, The American Prospect, The Boston Globe ve The Chicago Tribune gibi yabancı dergi ve gazetelerde de çalışmaları yayımlandı. Paris’te yaşamakta ve günümüzde üretmeye; yazmaya, çizmeye ve yaptıklarını sergilemeye devam etmektedir.

“Metis” (2013), “Defile” (2013), “Başka Bir Yerde” (2013), “Portakal Mavisi Bir Dünya” (2016), “Duman” (John Berger ile, 2016), “Sen Surat Okumayı Bilir misin?” (2017), “Elma” (2017), “Noir” (2017), “Saat Kaç?” (2018), “PSİ /Bilinçaltından Gerçeküstüne” (2019), “Kıyıda Tek Başına” (2019), “Birdenbire İstanbul” (2022), ağaçları anlattığı ve çeşitli yazarlardan da alıntıların bulunduğu “Bir Ağacın Altında” (2021) ve “Ağaçname: Sen ne güzel bir Ağaçsın” (2023) Son olarak da renkli kedi çizimleriyle beraber yazar ve şairlerin kedilerle ilgili sözlerinin bulunduğu “Bambaşka Kediler” (2024) yazarın tüm kitaplarıdır. Kedilerle ilgili olan bu kitabı için Selçuk Demirel, bir röportajında kendisine sorulan “Kedileri çok seviyorsunuz, sıklıkla çizimlerinize sızıyorlar. Nedir onlarla olan ilişkiniz?” sorusuna şu cevabı vermiştir: “Kediler üzerine söz söylemektense onlara olan sevgimi, saygımı, dostluğumu çizerek dile getirmeye çalıştım. Bütün çocukluğum kedilerle birlikte geçti. Kediler her yerdeydi: Sokakta, çatılarda, duvar üstlerinde, otomobillerin altlarında, üstlerinde, evlerin en rahat ve güneş alan koltuklarında uyuklayan kediler…” Anlayacağınız, doğayı ve orada yaşayan canlıları çok seven, çizimlerinde onlara sıklıkla yer veren bir yazar ve çizerdir.

“Oysa ağaç değişiktir. Filizlenmesinden ölene dek hep aynı yerde durur. Kökleriyle dünyanın yüreğine, dallarıyla da göğe her şeyden daha yakındır.” (Tamaro 53) Ağaçlar düşünün ki büyüdüğü yere kök salmış, yaprakları farklı mevsimlerin rüzgârlarında savrulmuş, kollarını güneşe açmış, yapraklarını dökmüş, çocuklar dallarına çıkıp oyun oynamış, yıllar geçse de hep yemyeşil kalmış… İnsanları dinlemiş ve izlemiş içi kan ağlayarak. Belki görüldüğü kadarıyla göğe her şeyden yakın olamaz, koskoca dağları unutmazsak eğer. Yine Susanna Tamaro’nun satırlarından yola çıkarak söyleyebiliriz ki bir gerçeklik vardır, o da kökleriyle dünyanın yüreğine dokunduğudur. Peki nasıl dokunurlar dünyanın yüreğine? “Akciğerlerimiz” olmanın yanında onlar mevsimlerin renk değiştiren süsüdür. Bu süsler dört mevsim içinde renk değiştirirler. Her mevsim farklı renkte elbise giyerler ve bazıları da yapraklarını döker. Kış soğuğunda üşürler mi yapraklarını döktükten sonra? Bilinmez. Peki sonra, ağaçsız bir tablo düşünebilir misiniz? Hem gerçek hayatta hem de bir ressamın tablosunda. Koskocaman bir bahçeyse bir dağ manzarasıysa yanında kocaman yeşil elleriyle ağaçları görmeden olur mu? Bir yolda yürürken sıra sıra dizilmiş ağaçlar güneşten korumaz mı yüzünüzü? Zaman zaman da rüzgarı kesmez mi? Bazen altında uzanıp sırtınızı yaslayacağınız bir dost bazen de anılarınızı canlandıran bir şeye dönüşebilirken ağaçlar dallarıyla konuşabilir mi bizimle?

“Ağaçlara hep büyük bir hayranlık duymuşumdur. Heybetli gövdeleriyle, kollarını açmış, bizi kucaklıyacakmış gibi bekleyen, gündüz başı bulutlarda gece olunca da bizim için yıldız toplayan ağaçlar…” sözleriyle başlar “Ağaçname”sine. Bu yazıda bahsedeceğimiz iki kitabı da ağaçlar üzerinedir. Büyük bir hayranlığı vardır onlara karşı. Ağaçlara olan sevgisini ve hayranlığını, kitapları yazdıktan sonra verdiği bir röportajda dile getirmiştir. “Belki yazıyla ve resimle yapmaya çalıştığım, çocukluğumun bu kaybolan cennet bahçesini bir şekilde yeniden yaratmak çabası olsa gerek. William Blake’in dediği gibi, ”Kimilerini gözyaşına boğan ağaç, kimileri için yalnızca yolu tıkayan yeşil bir engeldir. İnsan kendi neyse, gördüğü odur.“

“Ağaçname” ve “Bir Ağacın Altında” başlıklı kitaplarında ağaçlara duyduğu saygıyı mizahi ve eleştirel bir dille anlatıyor Selçuk Demirel.
“O ağacın karşısına oturdum.
Ona uzun uzun baktım.
İçime sevinç, bilgelik ve hayranlık doldu.”
“Gelin bir ağacın altında
toplanalım.
Hayata, hayatımıza dair
ne varsa konuşalım.
Cenneti de cehennemi de
bir yana bırakıp.”

Bir orman düşünün, ağaçlar nasıl da sarılır birbirlerine. Kocaman bir ordu oluştururlar adeta dallarını karşılıklı uzatarak. Bazı ağaçlar da yalnızlığı severler. Tıpkı insanlar gibi.
“Ağaçlar insanlar gibidir ve birbirlerinin dostluğundan keyif alırlar.
Yalnızca birkaçı sever yalnızlığı.” (Jens Jensen)
Selçuk Demirel’in kitabında geçen bu alıntı, yazarken Nâzım Himet’in “Davet” adlı memleket ve insan sevgisini vurguladığı, çoğumuzun da aklında kazılı sözlerinin bulunduğu şiirinden şu satırları hatırlattı: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…” Keşke bir ağaç gibi tek ve özgür ve bir ormandaki ağaçlar gibi kardeşçe yaşayabilsek. Tıpkı Selçuk Demirel’in ağaçları gibi rengarenk dallarımız olsa ve uzatsak sonsuzluğa.
Kaynakça:
Tamaro, Susanna. Yüreğinin Götürdüğü Yere Git. İstanbul: Can Yayınları, 1995.
“Selçuk Demirel İstanbul’u Dinlerse” GazeteOksijen.com. Web. 29.02.2024.
“Selçuk Demirel’den ağaçlara, rengârenk bir saygı duruşu: Ağaçname | Sen Ne Güzel Bir Ağaçsın!” T24.com.tr. Web. 01.03.2024.
“Davet” siir.gen.tr. Web. 27.01.2025.
“Under a Tree” galerinevistanbul.com.tr. Web. 27.01.2025.
“Selçuk Demirel’den Yerle Gök Arasında Sonsuz Bir Dünya” artnewspaper.com. Web. 27.01.2025.