Aşk diye bir şey var midir, aşk nedir? Bir ilüzyon mudur? Yoksa gerçek midir? Aşkın sihri nedir?Aşka mı aşığız? Bugünün dünyasında aşk mümkün mü?
Yukarıda görmüş olduğunuz sorulari bu ayki yazimda, kendi düşüncelerimi katarak cevaplandırmak istiyorum. O zaman başlayalım.
Çocukluğumuzdan beri, okuduğumuz masallarda, izledğimiz filmlerde aşkın varlığını görüyoruz. Peki gerçek dünyada aşk diye bir şey var mı, eğer varsa neden aşkı bulmakta zorlanıyoruz? Her şeyden önce masallarda çok fazla kandırılmadık. Aşk diye bir duygu var elbette ama bizim zannettiğimiz şekilde değil. Ancak aşkta ilk hedefimiz, aşkın ne olduğunu anlamak olmalı. Duyguları bir kenara koyup aşkı mantık çerçevesinde incelemek gerekirse, aşkın biyokimyasal bir süreçle ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Aşk hormonal bir durumdur ve kalpten değil beyinden kaynaklanır. Dopamin, noradrenalin, phenylethylamin gibi hormanların salgılanması ile meydana gelen kimyasal bir süreçtir. Bu yüzden hiç kimse, aşık olmak istediği zaman aşık olamaz veya aşık olacağı kişiyi seçemez. Çünkü aşk bir seçim değildir, kişinin kontrolü dışında, beklemediği anda gerçekleşir.
Anı biriktirirken, birlikte gülüp eğlenirken endorfin hormonu salgılamaya başlarız, daha sonrasında ise, oksitosin hormonunun etkisiyle, aşk yerini şefkat, sevgi ve güven üçlüsüne bırakıyor.
Aşık olduğunuz zaman salgıladığımız bütün bu hormonlar, kendinize yabancılaşmanıza sebep olur. Birden bire kendinizi her saniye onu düşünürken buluverirsiniz. Onu kıskanmaya başlar, kaybetmekten korkarsınız. Bir bakışında kaybolur, hayallere dalarsınız. Kimi zaman yüzündeki bir tebessümü, kimi zaman da dopdolu bir gülüşü görebilmek her şeye değer. Onunlayken avuçlarınızın içi terler, yanaklarınız kızarır, göz bebekleriniz büyür, karnınıza ağrılar girer, heyecandan iki kelam laf edemeyecek hale gelirsiniz. Bütün bunlar sizin kontrolünüz dışında, belirli hormonların salgılanması sonucu meydana gelir. Yani sandığınız gibi büyülü bir olay değildir. Ancak şunu bilmek gerekiyor ki, aşkı sürdürebilmek ve yaşatmak hiç kolay değil, başarıldığı zaman aşk sihirli bir hal alır ve ölümsüz olur.
Aşkta bazı şeylerin bir ilüzyon olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz açıkçası. Kimi zaman aşık olduğumuz kişiyi kendi zihnimizde yaratırız, onu belli bir yere koyarız ve aslında olduğundan çok farklı bir kişi olarak görmeye başlarız. Onun hatalarını görmezden geliriz. Sınavların aksine, aşkta üç doğru bir yanlışı götürür. Ee “Aşkın gözü kördür.” diye boşuna dememişler.
Aşk size bir hayal dünyası bahşeder, bir süre kendinizi o dünyanın prensesi zannedersiniz. İşte aşkın ilüzyonu budur. Beynin ve hormonların oynadığı komplike bir oyundur.
Aşkın insanı mutsuz edip yaralayan bir duygu olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Çünkü aşk insana kendini mutlu, enerjik ve neşe dolu hissettirir. Kişi daha önce hiç karşılaşmadığı bir haliyle tanışmak zorunda kalır. Benliğine yabancılaşır. Daha önce hissetmediği kadar özel ve eşsiz hissediyordur çünkü. Aslında belki de bu yüzden aşkın kendisine aşığız. Aşık olduğumuz insanı kaybetmek istemeyişimizin ona bağlanmamızın da sebebi bu: Sana o duyguyu hissettiren tek kişinin o olduğuna inanırsın. Aynı frekansı başkası ile yaşayamamktan korkarsın. Mutluluğunun gülüşünü sığmadığı anlar olur. Sonunda ayrlık olma ihtimaline karşı, aşk ile hayata tutunursun. Şu anlamsız üç günlük dünyada, her şey birden bire bir mana kazanmaya başlar. Dünya daha renkli, yaşamak daha özgürce olmuştur artık.
Filmlerde, efsanelerde veya masallarda gördüğümüzün aksine aşkın sihri ilk görüşte oluşmaz. Bir süreç gerektirir. Tanıştıktan sonraki birkaç ay içinde karşılıklı duygusal bağ kurulmaya başlar. Sık zaman geçirmek bunun en önemli aşamasıdır. İyi kötü her duyguyu paylaşmak, anı biriktirmek bu süreci kapsamaktadır. Daha sonrasında ise güven duygusu ortaya çıkar. Siz de hak veririsiniz ki, bir insana tam anlamıyla güvenmek çoğu zaman aylarımızı hatta yıllarınızı alabilir. bu sebeple iki insanı bibrine bağlayan en önemli şey, güvendir. Karşındaki kişiye güvenemezsen bir sihirden çok bir yanılsama olmuştur aşk. her hoşlantı aşk değildir çünkü. güven varsa aşk ve sevgi gelir. yoksa bizim aşk dedğimiz şey biyokimyasal bir süreç olarak kalmaya devam eder.
Şunu unutmamak gerekir ki: Aşk, geçmişte veya gelecekte her daim vardır ve ancak iki ruhun kavuşabilmesi ile sihrini gerçekleştirir.