“Bir şeyi gerçekten istediğin zaman, arzunu gerçekleştirmeni sağlamak için bütün evren işbirliği yapar.”
Simyacı; hayatın keşmekeşinde kaybolmuş, yaşamdan ne istediğini bilemeyen insanlara yol gösteren bir kitap. Kişinin kendini gerçekleştirebilmesi için türlü fırsatların hiç beklenmedik yollarla olabileceğini vurgulayan Simyacı; hayat amacını gerçekleştirebilmenin, o amacın peşinden koşmaktan geçtiğini bizlere öğretiyor.
Ana karakterimiz çobanın defalarca aynı rüyayı görmesi üzerine başlayan yolculuk, bizleri hayallerimizin peşinden gitme konusunda cesaretlendiriyor. Çobanın koyunlarını hiç bilmediği bir ülkeye gitmek için satması, parasını birden çok kez çaldırdığı hâlde yine de kişisel menkıbesinin peşinden gitmesi, bizleri de her şeyi bırakıp hayallerimizin bize çizdiği yola gitmek için bir umut ışığı veriyor.
Kitapta çok kez bahsedilen Kişisel Menkıbe, insanın gerçekleştirmesi gereken var oluş amacını temsil ediyor. Kitapta kişisel menkıbeyi gerçekleştirmek öyle büyük bir kavram ki uğruna çöller aşılıyor, bir rüzgâra dönüşülüyor ve en önemlisi de uğruna Tanrı’yla konuşuluyor. Yazar, kişisel menkıbeyi böylesi büyük bir kavram olarak ele alıyor ve başta bahsettiğimiz gibi evrenin onu gerçekleştirmek için her şeyi yapacağını ekliyor.
Bizleri mistik bir yolculuğa çıkaran Simyacı; hayatın bizi götüreceği yolların ne kadar dolambaçlı olursa olsun tam da olması gerektiği gibi, tam da olması gerektiği şekilde olduğunu vurguluyor. Bu açıdan bakılınca her ne kadar kadercilik üzerine bir kitap gibi düşünülse de, aslında kişisel menkıbenin ancak kişinin kendi cesareti ve kendi başarabilme kapasitesiyle gerçekleşebileceğini bizlere öğretiyor. Bunu en net gösteren örneklerden biri de kitapta bahsedilen billuriye dükkânının sahibidir. Kişisel menkıbesini bilmesine rağmen bunu gerçekleştirmeyen billuriye dükkânı sahibi, eğer bunu gerçekleştirirse yaşamak için bir sebebinin olmayacağından korkuyor. Bu yüzden de kitapta kendini gerçekleştirme cesaretini gösterememiş bir karakter olarak yer alıyor.
‘Her şey bir tek ve aynı şeydir’ cümlesinin sıklıkla zihnimizde yankılanmasını sağlayan bu kitap, Panteist bir bakış açısıyla yaşamı bütünsel olarak ele alıyor ve evrendeki her parçanın özünde aynı olduğundan bahsediyor. Bu bakış açısıyla bakıldığında tüm evreni anlamak kendimizi anlamaktan ve kendimizi anlamak da evrenin tamamını anlamaktan geçiyor. Bu kısır döngü içerisine serpiştirilen kişisel menkıbe ise ikisini de anlamanın anahtarı olarak ifade edilmekte.
Simyacı’nın yüreğimizde yaktığı bu ışık, bize kişisel menkıbemizi gerçekleştirmek için ilk adımı atmayı yani işaretleri anlamayı öğretiyor. Çobanın rüyalarına kulak vermesi ve yolculuk boyunca birçok durumda sezgilerini anlamak için umutsuzluğu susturması, insanın her şeyi bilerek doğduğu tezini de destekleyen bir açıdan yazılmış. Her şeyi bildiğimizi kabullenmek ise, bilginin aslında yüreğin derinliklerinde olduğunu anlamanın kapılarını aralıyor. Kitapta çok kez bahsedilen ‘evrenin dilini anlamak’ hem koyunların, hem çölün hem de yüreğinin dilini anlamak olarak karşımıza çıkıyor. Kitaba göre; koyunların, çölün, yüreğinin yani evrenin dilini anlayan kişi ise kişisel menkıbesini tamamlamak için evrenin diline kulak vermeli, onun çağrısına uymalı.
Öğrenilecek çok şeyin olduğu bu kitap, beklenenin aksine didaktik bir dille yazılmamış. Didaktik dilden uzak anlatım, üslubun yalın olması gibi unsurlar kitabın her yaş grubuna uygun hâle gelmesini sağlıyor. Yalın anlatımın ardında saklanan derin anlamlar, kitabı her okuyuşumuzda yeni bir farkındalığın kapılarını açıyor. İçerisinde birçok giz bulunduran Simyacı; bizlere yaz kış keyifle okuyabileceğimiz, başucu kitabı olarak kullanabileceğimiz bir hikâye sunuyor. Eğer hâlâ okumadıysanız, ya da benim gibi bir daha okumak isterseniz, şimdiden iyi okumalar!
Kaynakça:
Coelho, Paulo. Simyacı. Can Yayınları, 1996.
https://pin.it/xtitqhcmd
https://pin.it/3G2P3aYXH
https://pin.it/vbETOrl7F
https://pin.it/220dvFynp