1941'deki afiş

Oyunun 1941’deki afişi

HUSUSÎ KÂTİBİ — Bu ne diyorum sana!…
BENZERİ — Kâğıt parçası!.
HUSUSÎ KÂTİBÎ — (Müthiş bir kahkaha kopararak.) Deli, buna para derler, para!. Şeref de bu, namus da bu, akıl da bu, hikmet de bu, sıhhat de bu, hayat da bu, dünya da bu, ahiret de bu, parrra!!!

Necip Fazıl’dan Tiyatroya dair…

Ön tarafı açılır-kapanır bir mikâp içinde hayatı yakalamak…Kapana kıstırır gibi …

Necip Fazıl’dan Paraya dair…

Hakiki gani kimdir biliyor musunuz? O, herşeye malik olacak, o şey ona hakim olmayacak… O ki paraya sahiptir. O ki para ona sahiptir. İşte ikincisi felakettir. Paraya sahip, ona hükmeden , onu istediği yere götüren demektir. İslam’ın nazarında makbul sermayedar, paraya hakim adamdır, paranın hakim olduğu adam değil… Gördüğünüz milyonlarca adam var; önünde şu şu şu kadar milyonları… Gidin hayatını görün… Paranın zıplattığı insanlar…

Para

Patron ve Hususî Katîbî

Hususî Katîbî ve Patron

Oyunun başında şöyle bir söylem vardır : Vâkı’a herhangi bir memlekette, herhangi bir zamanda geçer.” Eserin kaleme alındığı 1941’den bu yana güncel kalabilmesi işlediği konunun zaman ve mekan tanımayışının da bir göstergesidir. Oyunda kişilerin isimleri de yoktur. Kişiler banka patronu, kâtip, nişanlısı vs. diye anılır. Paranın da cinsi yok; mesela 3bin. 3 bin lira değil.

Hayata hakim küçük tedbirlerin, miskin hesapların adamı” bir Banka Patronu, ismi “O“. Para kazanmak uğruna herşeyi meşru görür; ama asla, ahlâksızlığının üstünü örterek namuslu görünmek gibi riyakâr bir tavır içine girmez. Hasılı, ahlâksızlığında samimi bir adamdır. Aile efradından başlamak üzere çevresinde ilişki kurduğu insanlar da ahlaktan bi haber ve menfaat düşkünü kimselerdir. Ahlaksızlıkları ile banka patronunun izinde gibi görünseler de, ahlaksızlıklarındaki samimiyetsizlikleri ile O’ndan ayrılılar. Ve banka patronu tüm bu insanların püf noktalarına maliktir. O, kendi ahlaksızlığını haykırarak, onlara, bir nebze ahlak dersi verir.

İki perdelik oyunun ilk perdesinde, düzen ve anlayış sorgulanır. İlk perdenin sonundaki ‘Bu memleket bir gün batacak olursa, ahlaksızlıktan batacak‘ cümlesi, izleyiciyi ikinci perdedeki ahlak dersine hazırlar. İkinci perdede ahlâk dersi hiç umulmayan bir karakterin ağzından şu sözlerle verilir:

Ahlâka dönüyorum

“Ahlâka dönüyorum”

Ahlâka mı dönmek? Ahlâka dönmekten başka çare bırakan var mı bana? Ahlâka dönüyorum. Dünyanızı ahlâksızlıkta o kadar ileriye götürdüm ki, nihayet anamdan doğduğum günün çıplaklığına iade edip ahlâkla başbaşa bıraktınız. Ahlâka dönüyorum, siz döndürüyorsunuz; düşünün, siz ne kadar ahlâksızsınız!…

Kendi kendime her zaman derdim ki “sen bu kadar ahlâk düşmanlığı yaptığın halde, sakın tohumunun merkezinde gizli bir ahlâk cevheri taşıyan biçare şaşkın olmayasın?” Ben sakın, gizli bir ahlâk tohumunun üstünde, kocaman bir ahlâksızlık ağacı yetiştirmiş biçare şaşkın olmayayım? Ve işte, benden kopan çekirdekler, hem tohumlarını, hem de ağaçlarını kapkara bir ahlâksızlık ahengi içinde yetiştirip beni kuruttu, gizli tohumuna döndürdü.

Ahlâka dönüyorum! Tohumumla ağacım arasındaki tezadı barıştıramadım amma, kendi öz çekirdeklerime kadar, ahenk içindeki dünyayı, tezadsız dünyanızı ne güzel belli ettim!

Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından hazırlanan ve 1 Ekim’de prömiyeri yapılan oyun Küçük Tiyatro‘da ve ayrıca  Zonguldak, Kahramanmaraş ve Gaziantep’te sahneleniyor. Yönetmenliğini Özer Tunca’nın yaptığı oyun 1941 yılında Muhsin Ertuğrul’un ısrarıyla, kendi deyimiyle “anlaşılmadan benimsenen” ya da “tanınmadan dışlanan” Üstad Necip Fazıl’ın kaleminden çıkmış. Oyun, önümüzdeki iki hafta boyunca pazartesileri hariç her akşam saat 20:00‘de izleyiciyle buluşmaya devam edecek.

Aşağıdaki linkten oyunun tanıtım videosunu izleyebilirsiniz.

http://www.devtiyatro.gov.tr/programlar-sehirler-ankara-detay-bolum_video-153-para.html

Leave a Reply