24 Haziran 1939 İran’ında bir çocuk dünyaya gelir. Bütün o karanlığın üstüne güneş gibi gelir hem de. Umutların tükendiği, yoksulluğun her adım başında hissedildiği, insanlığın sorgulandığı bir zamanda gelir. Onun adı Samed Behrengi. O, kendi yazdığı masallarının kahramanı. O, ”Küçük Kara Balık”; içimizin masum yanı.
Azerbaycan’ın yoksul bir köyünde kalabalık bir ailenin içinde merhaba der dünyaya. İlk ayakkabısına ilkokula başladığı günlerde sahip olmuş. Bunu bir an olsun aklından çıkarmadan, o küçük adımlarını daha güçlü atarak büyümüş bir çocuk, Behrengi. Attığı adımlarla kocaman bir dünya yaratmış. Okumayı çok sevmiş, içinde biriktirdiği umutları yarınlara götürmeye çalışmış. Küçüklere masallar yazma maksadıyla tüm insanlara seslenen bir yazar olmuş.
1957’de öğretmen okulundan mezun olmuş, İran’ın Azerbaycan kesiminde köy köy dolaşarak yıllarca öğretmenlik yapmış; kendi gibi güzel çocuklar yetiştirmek için çalışmış, çabalamış. Duvara bir kapı çizip, onun hayallere açılabileceğini inandırmış çocuklara. Sonra hepsi birbirinden güzel ve özel masalları çıkmış ortaya. O sıvası dökülen, sobasında odunu zor bulunan köy sınıfında, yırtık pırtık elbiseleri ve ayakkabısı olmayan çocuklarla birlikte çizmiş hatta o kapıyı. O kapıdan dünyanın özgür bir yer olabileceğini, herkesin eşit şartlarda yaşayabileceğini anlatmış çocuklarına, büyüklerine. Bu yüzden sevilmemiş Behrengi; dünyanın iyi bir yer olabileceğine inandığı için. İnsanlığı güzelliklerle örgütleyen her insan gibi o da öldürülmüş. Hem de masalını anlattığı Küçük Kara Balık’ın deresine benzeyen bir nehirde boğularak.
Küçük Kara Balık
Küçük Kara Balık annesiyle birlikte bir derede yaşarmış. Dereden başka bir yerde yüzmezmiş. Annesinin yamacından bir an olsun ayrılmazmış. Bir gün Küçük Kara Balık annesine: ‘‘Bu derenin ucunun nereye çıktığını gidip görmek istiyorum.” demiş. ”Bak anneciğim, tam bir aydır bu derenin ucunun nerede olduğunu düşünüp duruyorum. Bunu bir türlü aklımdan çıkaramıyorum. Dün gece sabaha kadar gözlerimi kırpmadım, hep düşünüp durdum. Sonunda gidip ne olduğunu kendi gözlerimle görmeye karar verdim. Başka yerlerde neler olup bittiğini gerçekten bilmek istiyorum.” demiş. Annesinin ve çevresinin karşı çıkmasına rağmen Küçük Kara Balık, hepsine meydan okumaya hazırmış. Ona kızanlara: ”Ben yalnızca sağa sola dolaşıp durmaktan bıktım, can sıkıntısı içinde yüzmek istemiyorum artık, bir nedeni olmadan mutlu olmak da istemiyorum; günün birinde gözlerimi açıp hepiniz gibi yaşlandığımı, ama hala aynı balık olduğumu, ilk başta bildiğimden fazla bir şey bilmediğimi görmek istemiyorum” demiş.Ve o gün yaklaşmış, Küçük Kara Balık çok eminmiş kendinden. Herkese ve her şeye rağmen, derin bir soluk almış, çağlayanın ucundan kendini aşağı bırakmış. İşte o an içinde dünyayı keşfetme arzusuyla önüne çıkan bütün engelleri aşmış. Çağlayanın sonunda bir göl, ardından bir deniz olduğunu görmüş. Dünyanın sadece yaşadığı dereden ibaret olmadığını öğrenmiş.
Şimdi Küçük Kara Balık olmanın vakti. Hiçbir şey için geç değil. O çağlayandan kendimizi bırakmalıyız sadece. Biraz cesaret biraz hayaller… Mesela, küçükken ne olmak istersin sorusundan başla. Sahi çocukluk hayallerine ne oldu? Yoksa sen de onlar gibi yaşlandığında hala aynı sen mi olacaksın? İlk başta bildiğinden fazla bir şey bilmediğini gördüğünde üzülecek misin? Yoksa böyle olması gerekiyormuş mu diyeceksin? Behrengi kendini Küçük Kara Balık yaptı. Masalların da büyüklerin içine nasıl işlediğini, onların da boylarının uzamasına rağmen hala kendi derelerinden dışarı çıkamadığını gösterdi. Ama çıkmaları için bir kapı çizdi. Nehrin ucunda bir deniz olduğunu denizin de gökyüzüyle birleştiği gizli bir yolun varlığından haberdar etti bizi.
Hikayenin sonunda: ”Yaşlı balık nine öyküsünü bitirince on iki bin çocuğuyla torununa artık yatmalarını söyledi. Ama hepsi bir ağızdan ‘Büyükanne, Küçük Kara Balık’a ne oldu?’ diye sordular. ‘Ne olduğunu anlatmadın bize!’ Yarın akşamı bekleyin, dedi balık nine. Haydi artık yatın bakalım, iyi geceler! Çocuklarıyla torunları balık nineye iyi geceler dilediler ve gidip yattılar. Yaşlı balık nine de yatıp uyudu. Ama küçük bir kırmızı balığı bir türlü uyku tutmuyordu. Bütün gece hiç gözünü kırpmadan denizi düşündü durdu.”
Küçük Kara Balık’a ne oldu diye sorma. Herkes kendi şansını kendi yaratıyor bu hayatta. Bak, ben Kırmızı Balık olmayı seçtim mesela. Senin de içinde o çağlayandan atlama isteği varsa, sen de ninenin torunlarından birisin artık. İyisi mi gelin, dünyayı renklerimizle güzelleştirelim. Sen Mavi Balık ol, sen Turuncu Balık… Nehirleri yaşatalım varlığımızla, yaşatalım Behrengi’yi.
Mor BALİK
Aslinda insanin icinde unuttuklarini tekrar hatirlatan bi yazi olmu, cok begendim büyük bi hayran kitlenizden sadece biriyim ve okudukca haz aldigim yazilardan biri oldu bu yazi, cokta basarili buldugumu söylemeliyim dilerim hep yazarsiniz bizi bekletmeden bizde bi kara bi mor bi kirmizi balik olarak okuruz yazilarinizi :)