Ben seni severken unuttum,

Gökyüzü ne renkti?

Oysa ellerin mavi olmalıydı senin,

Öyle başına buyruk; uçsuz, bucaksız özgürlükler kadar mavi.

Bir martının kanadını okşayan rüzgâr gibi ılık,

Bir sonbahar akşamına ağır gelecek yalnızlıklar kadar savruk.

Ellerin mavi olmalıydı senin.

 

Ben seni severken unuttum,

Yıldızlar ne renkti?

Oysa gözlerin…

Bin bir renk içerisinde parlak bir çift nokta,

Dünyanın tüm güzel sözlerinin sonuna atılmış.

Tüm renkleri birbirine katmış yaramaz bir çocuk, muzipti gözlerin.

Gözlerin, güneş altında öyle çocuk, gülmeyedursun,

Turuncu, mavi, yeşil ve siyah,

Mutluluk ne renkse,

O renkteydi gözlerin.

 

Ben seni severken unuttum,

Bir bahar akşamı avuçlarımı kanatan gül ne renkti?

Affettim sonra tüm acılarını yapayalnız ellerimin,

Oysa hatırlarım daha dün gibi,

Yanakların kıpkırmızıydı o gün,

İsmin dudaklarıma değen en güzel kelime,

Kelimeler avuçlarımdaki gül rengi.

 

Ben seni severken unuttum,

Şu başımda dönüp duran evsiz bulutlar ne renkti?

Oysa tertemizdi alnın senin,

Tabiatın bembeyaz örtüsünün üzerine düşmüştü kiri sanki dünyanın,

Başını kime yaslasan saydamlığına toz değerdi.

 

Ben seni severken unuttum,

Yokluğunu gözlerime delik bir çukur gibi dolduran yaş,

Ve yüreğime işleyen, bu hüzünlü rutubetin sahibi,

Yağmurların ne renkti?

 

Ben seni severken unuttum,

Şu boydan boya çizilmiş gökkuşağı başımda,

Dünyanın en usta ressamlarının,

-Tanrı’nın meleklerinin- ellerini ıslatan bir yağmur sonrası,

Yedi rengini şehrin gri duvarlarının üzerine seren güneş,

Varlığının rengiydi.

 

Ben seni severken unuttum,

Gel de takvimlerden can gibi düşen yüreğime anlat şimdi.

 

10 Ekim 2011

Ankara

Leave a Reply