Kapak Fotoğrafı: Douglas Galton, İngiltere, 1861. Florance Nighingale’in önerdiği ideal pavyon düzeni. (Wallenstein, 2016, s.62).
https://en.wikipedia.org/wiki/Royal_Herbert_Hospital#/media/File:The_Herbert_Military_Hospital,_Woolwich;_the_silhouette_of_t_Wellcome_V0013880.jpg

“Bir ülkenin devlet hastaneleri, o ülkenin yönetiminin tecrübe ve itinasının, veya halkının uygarlığının ölçütü olarak görülebilir.”-Florance Nightingale, Hastaneler Üzerine Notlar, 1859. (alıntılayan Wallenstein, 2016, s.62)

“Leibniz, mekanı işgal etmek gerektiğini söyler.”(Lefebvre, 2014, s.187) İşgal kulağa olumsuz bir şekilde gelse de aslında dispozitiftir. Mekan bedenlerle işgal edilir. Heidegger de mesken tutmanın (dwelling) insanın yeryüzünde var olmasıyla başladığını söyler yani bedenin var olması mekânın oluşmasına tekabüldür ve beden de bir yerde mekân olarak var olabilmiştir. ¹ Tüm bu farklı bakışlardan ve üzerine söylenmiş birçok tanımdan bedene ve mekâna çıkarılabilecek şey bedene içkin olan mekâna da içkindir. Yeryüzünde başlayan bedensel işgal mekânlar ürettikten sonra bedenin mekâna tahakkümünden itibaren artık bir güç ilişkisi ortaya çıkar. Bedenin varlığı mekânı işgaline bağlıdır ama mekânın işgaliyle artık beden üretilmeye ve belki de yaşam başlangıcı gibi tarif edilen bu olaylar zinciriyle beden ve doğal olarak da mekân politikleşmeye başlar. Agamben bu durumu Aristotales’ten itibaren ele alarak şöyle izah etmiştir “Egemen iktidarın ortaya koyduğu ilk etkinlik, biyosiyasal bir beden yaratmaktır.” (Alıntılayan Özmakas, 2018, s. 186.)

Foucault’nun açtığı ancak kapatmaya yaklaşamadığı birçok kapıdan biri olan biyopolitika, nazaran yakın dönemin üzerine düşülen konusu olmuştur. Elbette ki mimarlık da yani mekâna içkin bir alan olarak bedene dair olandan payını almıştır. Foucault’nun belki en çok anıldığı iki mekân ise hastaneler ve hapishanelerdir. Bu iki kurum birbiriyle son derece bağlantılı ve modern zamanların modern insanlara sınavı olmuş ve olmaktadır. Mesela dünya savaşları sonrası ortaya çıkan durumlara mimarlığın verdiği doğru ya da yanlış cevaplar gösteriyor ki beden mekânı işgal edene kadar mekânın üretimindeki yanlışlar gözden kaçıyor ve düzeltilmesi de pek çok şeye mal oluyor. Modern anlamıyla hastanelerin bedene dair olmaya çalışma süreciyse hala deneme yanılma yoluyla, senaryolaştırılmadan ama olaylar zuhur ettikçe düzeltilerek ilerliyor. “Göreceğimiz üzere, mekanın tıbbileştirilmesi olarak başlayan şey, kısa bir süre sonra yaygın bir önem kazandı ve mimarlığın biyopolitik yapısının temel özelliklerinden biri oldu.”(Wallenstein, 2016, s.16). Mekanın tıbbileştirilmesi de suçluların kapatılması için üretilen mekanlar da bedene dair çok farklı ama mimarinin aynı yöntemlere başvurarak çözdüğü noktalara bizi çıkartıyor. Hapishanelerin de hastanelerin de bir şekilde gözleme ve gözetlemeye dayanan, hayatta ve sağlıklı tutulması gereken bedenlerin oluşturduğu alanlarla belki de iktidarın ya da iktidarların en büyük ölçeklerinin hissedildiği alanlar olarak biyopolitika ve modern mimarlık adına çok önemli bir zamana denk gelmiş oluyor.

Tüberkülozun modern zamanlara olan yansımasının modern hastanelere ve oradan da konut mimarisine yansımaları “modern mimarlığın biyopolitik makinenin önemli bir parçası” (Wallenstein, 2016) olduğunu kanıtlar nitelikte. Bu mekanları mimar dönemin zihniyetiyle oluştururken biyopolitikayı ne kadar niyetine dahil ederek yapmıştır bir başka tartışma konusu belki ancak Alvar Aalto ve Le Corbusier’in konuya dahil edilebilecek hatta örnek olarak sunulabilecek yapıları birer cevap niteliği taşımakta. Le Corbusier’in mimarisinde akla ilk gelenlerden olan pilotileri, oluşturduğu mekanları topraktan kopartarak aslında hijyene bir gönderme yapmaktadır ya da beyaz duvarlarıyla ve yatay pencerelerin daha çok ışık elde etmeye sebep olduğu iddiası dönemin tüberkülozundan ayrı tutulamaz. ²

Le Corbusier tasarım ilkelerinin anlaşılabileceği Villa Savoye. https://www.arkitektuel.com/villa-savoye-2/

Ancak Le Corbusier’in yine dönemin sanayileşme sorunu bağlamında işçi konutlarına verdiği yanıtların yanlış sirayetleri onun mimarlık veya devrim mottosunu bir kere daha çürütüyor ve döneminde çözülmesi gereken başka bir sorun olan toplu işçi konutlarının gündelik yaşama içkin olmaması ve işçi sınıfını kendi çözüm önerileriyle hayata dahil değil yine harici olarak mimariye yansıtması; Aalto’nun bir sanatoryum hastanesi çözümüyle, mimarın devrim diyebileceğimiz bir olguya yaklaşımının mutlaka yeniden bakılması durumu ortaya çıkartıyor. Le Corbusier “Mimarlık veya Devrim. Devrimden kaçınabiliriz.” (Corbusier, 2017, s.304) deyip aslında gerçekten de devrimden nasıl kaçınılır sorusuna bir cevap vermiştir. İleri görüşlülük ve tutarlılık mümkün olmadığı sürece dönemin acil ihtiyaçlarına verilecek yanıtlar ve/veyalarla çözülemez hatta çözümleri uzun vadeli de olamaz ve ne yazık ki ortaya şizofrenik mekânlar çıkar. Le Corbusier’in de Alvar Aalto’nun da ışığa, havalandırmaya verdikleri önem teras kullanımları ve birçok mimari müdahaleleri doğru tespitler olup bunlar birer hastaneye ya da konuta dönüştüğünde sorunlara yeterli cevaplar olarak yer edinememişlerdir.

Aşvar Aalto'nun Paimio Sanatoryum'u. Dönemin tüberküloz için mimaride fazlalaşan teras kullanımına örnek. Ancak tüberküloz hastalarının terasta ışık ve havadan bu denli yararlanması ne kadar doğru? Fiziksel ve psikolojik olarak olumsuz yönleri fazla olan bir durum.

Alvar Aalto’nun Paimio Sanatoryum’u. Dönemin tüberküloz için mimaride fazlalaşan teras kullanımına örnek. Ancak tüberküloz hastalarının terasta ışık ve havadan bu denli yararlanması ne kadar doğru? Fiziksel ve psikolojik olarak olumsuz yönleri fazla olan bir durum. https://en.wikiarquitectura.com/building/paimio-sanatorium/#paimio-3

 

Nasıl ki bedenin mekânı işgali dispozitif bir durumsa modern mimarın tüberkülozlu bilinçaltına dair ürettikleri de dispozitiftir. İktidar kavramı mimari senaryoya dahil olmadığı sürece çözümler hep eksik kalacaktır.

“Hekimlerin verem için söyledikleri burada da geçerlidir: Başlangıçta bu hastalığı iyileştirmek kolay ama teşhis etmek zordur, zaman geçtikçe başlangıçta teşhis ve tedavi edilmediği için hastalığı teşhis etmek kolaylaşır ama iyileştirmek zorlaşır. Devlet işlerinde de aynısı olur: Devlette ortaya çıkan hastalıklar önceden görüldüklerinde (bunu ancak uzak görüşlü birisi yapabilir) çabuk iyileştirilirler ama bu hastalıkların görülmemesi ve herkesin görebileceği şekilde büyümelerine izin verilmesi durumunda artık herhangi bir tedavi söz konusu olamaz.” (Machiavelli, s.46)

Bedene ve iktidara dair olana bulunabilecek sorunlar öngörülmediğinde Machiavelli’nin tespitindeki gibi karamsar bir duruma ortaya çıkar. Aslında Foucault’nun da Machiavelli’nin de hastalıklar ve iktidarlar ilgili tespitleri kısaca biyopolitikaya dairdir. Onların öngörüleri ve ortaya çıkardığı tablolar mimarlar tarafından içkinleşmedikçe mimarın ortaya koyacağı çözümler sürdürülebilir olamaz.

 

 

Notlar

¹ Christian Norberg-Schulz, “Place?” (6-23) in Genious Loci, Towards a Phenomenology of Architecture. New York: Rizzoli, 1980.

²American Academy in Berlin. (2016, 7 Nisan). Beatriz Colomina: X-Ray Architecture [Video]. Youtube. https://www.youtube.com/watch?v=u9dMgQCzeqU

Kaynakça

Corbusier, L. (2017). Bir Mimarlığa Doğru. (S. Merzi, Çev.) İstanbul: Yapı Kredi Yayınları

Lefebvre, H. (2014). Mekânın Üretimi. (I. Ergüden, Çev.) İstanbul: Sel Yayıncılık

Machiavelli, N. (2019). Prens. (K. Atakay, Çev.) İstanbul: Can Yayınları

Özmakas, U. (2018). Biyopolitika: İktidar ve Direniş Foucalt, Agamben, Hardt-Negri. İstanbul: İletişim Yayınları

Wallenstein, S. (2016). Biyopolitika ve Modern Mimarlığın Ortaya Çıkışı. (B. Bilir, Çev.) İstanbul: Lemis Yayın

Leave a Reply