Bir İnsandan Binleri Sevmenin Oyunu: Ferhad ile Şirin

“Siz insanlar ne tuhaf seviyorsunuz?” Kurda bak, kuşa bak, kestanelikteki ayılara, buğday tanesiyle toprağa bak… Onlar yalnız elleriyle severler, yalnız etleri, ağızları, gözleriyle… Halbuki siz yüreğinizle, hayalinizle, aklınızla da seviyorsunuz…”

Ferhat ile Şirin’i hepimiz biliyoruz. Söz konusu zorluklarla, mücadelelerle bezenmiş bir aşksa muhakkak onları anıyoruz. Nasıl sevilir sorusuna cevap olarak hep onları veriyoruz. 1948 senesinde Nazım Hikmet tarafından oyunlaştırılan Ferhat ile Şirin, Ferhad ile Şirin oldu ve belki de yıllardır süregelen ilhamların en güzeli olarak karşımıza çıktı. Nazım’ın Ferhad ile Şirin’i bir amaç olduğu müddetçe, süreç ne olursa olsun, sonuca inananların öyküsü oluyor . Onlarla birlikte ilk görüşte aşkın  yürekle, hayalle, akılla buluşmasını izliyoruz ve en önemlisi yüreğin, hayalin, aklın aşkla sevilmesinin ne demek olduğunu layıkıyla anlıyoruz. Sanatta değişkenliği ve hareketliliği savunan bir akım olan fütürizmin Türk Edebiyatında ilk temsilcisinin Nazım Hikmet olduğu düşünülürse, Ferhad ile Şirin’in onunla birlikte apayrı bir özgünlükte olacağını kestirmek hiç de zor değil. Bu özgünlük, Nazım’ın toplumcu görüşünün ilhamları aracılığıyla aşk uğruna yapılanları anlatan halk hikayesinin ; halk uğruna yapılanları anlatan aşk hikayesine dönüşümü olarak karşımıza çıkıyor.  

“Dağları yırtıp ayırır,

kayaları kesip yol eyler abıhayat akıtmağa”

Türk Köylüsü, Nazım Hikmet

Gelecek günler geçen günlerden güzeldir eninde sonunda…” diyor Ferhad.  Arkasında bir yaşam felsefesi olan bu güzel replik bana  Nazım Hikmet’in “En güzel günlerimiz: /henüz yaşamadıklarımız” ve ” İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar/Güneşli günler göreceğiz ”  gibi ümitli, hayat dolu dizelerini hatırlatıyor. Oyunun neredeyse her repliğinin bir Nazım dizesini çağrıştırması, okurken en çok hoşuma giden nokta oldu. Bu açıdan oyunun 3 perdeye sığdırılmış bir Nazım Hikmet antolojisi niteliğinde olduğunu düşünüyorum. “Antoloji” düşüncemde doğruluk payı olduğunu, oyunun yazıldığı dönemde Bursa Cezaevinde olan Nazım Hikmet’in eşi Piraye’ye yazdığı mektuplarını okurken fark ediyorum.  Mektubunda, Demirdağ’ın  suyu şehrin çeşmelerinden akarken Ferhad’ın Şirin’in kucağında ölmesiyle oyunu bitirme niyetinde olduğunu belirten Nazım Hikmet “Ferhad’la Şirin’de seninle bana benzeyen bir taraf var ki, adeta kendimi sana kavuştuğum anda, senin kucağında ölmüş gibi olacaktım, buna gücüm yetmedi.” cümlesiyle toplumsal kaygıyla oluşan oyununun bireysel taraflarına dikkat çekiyor. Bu yüzden Ferhad ile Şirin; Azim ve Ümit oluyor, Kararlılık ve Sabır oluyor, en çok da Nazım ile Piraye oluyor.

 

” Karlı dağlar aşmadan, çöller geçilmeden, zindanlara düşüp turnalara haber sormadan, demir kuşaklı ordularla dövüşmeden ; emeksiz nasıl olur da her şey yolunda gider.”

Nazım Hikmet’in Ferhad ile Şirin adıyla yayımlanan içinde Ferhad ile Şirin ile birlikte 4 farklı oyunun yer aldığı kitabını severek, tiyatro perdesiyle zihnimi çerçeveleyerek  okudum. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Bilkent Odeon’da sahneleneceğini öğrendiğim de çok sevindim. Azeri şef Elşad Bagirov’un yöneteceği eseri Bilkent Senfoni Orkestrası ilk kez  seslendirecek. Mert Fırat ve Aslı Tandoğan’ın anlatıcılığını yapacağı oyunun yeni uyarlaması Yelda Cavga ve Aydın Mecid’e ait. Koreografisini Uğur Seyrek’in yaptığı dans bölümlerinde Ankara Devlet Opera ve Balesi solistleri Özge Başaran, Eren Keleş ve Mine İzgi yer alıyor. Yıllara meydan okuyan bu hikayenin ve yüreğimde yer eden anlamlı dizelerin; müzikle, dansla ve bu etkili isimlerle buluşmasını heyecanla bekliyorum.

İlgilenenler oyunun detayı ve biletler için: http://w3.bilkent.edu.tr/www/bso-senfonik-piyes-ferhad-ile-sirin-yazan-nazim-hikmet-muzik-arif-melikov-anlaticilar-mert-firat-asli-tandogan-bilkent-odeon-2030-1-eylul/ adresine bakabilir.

Leave a Reply