Kaç ekmeğin tarihinde bir başkaldırı, idam edilen bir kraliçe, yeni bir anayasa ve bir devrim yatar? Peki böyle bir ekmekten bahsedildiğinde aklımıza ilk gelen ülke Fransa’dan başkası olabilir mi? Thomas Carlyle’in “Paris yeniden kabardı, tıpkı okyanus gibi; Tuileries’ye doğru akıyor, ekmek ve bir anayasa için,” sözündeki işte bu ekmek pain d’égalité, yani “eşitlik ekmeği”dir.

 Bir süredir Fransız tarihini gastronomi hikayeleri üzerinden anlatan bir kitap okuyorum. Bu kitap birçok farklı yiyecek ve içeceği, tarihi kökenleriyle birlikte anlatırken bir yandan acıkmanıza sebep oluyor ve bir yandan da sizi Fransız topraklarında geçmişle bugünü birleştiren bir yolculuğa çıkarıyor. Hikayelerin hepsi oldukça ilginç ancak özellikle bir tanesini sizinle paylaşmak istedim. “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” sözünü söylediği iddia edilen, aslen Avusturyalı olan Fransa kraliçesi Marie Antoinette’in aslında böyle bir söz söylediğinin kesin olup olmadığını bilmediğimizi, mutlaka bir yerlerden duymuşsunuzdur. Halkına aslında pasta yerine şekerli bir çörek olan “brioche” yemelerini söylediğini duymuş olabilirsiniz, ya da aslında böyle bir sözün ağzından hiç çıkmadığını da duymuş olabilirsiniz. Böyle bir söz sarf edip etmediğine dair bir kanıtımız yok ancak bu söz, Fransa’da yöneticilerin halktan uzaklığını aşağı yukarı doğru tasvir ettiği için, Antoinette’in böyle bir söz söylemiş olması bize çok da absürt gelmez.

1780’lerin sonu Fransa’sında insanlar karınlarını doyurmak için en kolay yol olan ekmeği bolca tüketiyorlardı, o kadar ki bir evin bütçesinin yarısından fazlası ekmeğe harcanıyordu.[1] Bu yüzden yiyecek kıtlığı sebebiyle 1788-1789 yıllarında ekmeğin fiyatı yükseltildiğinde halkın öfkesi tatlıya, pahalı yiyecek, mobilya ve mücevherlere düşkünlüğüyle bilinen kraliçe Marie Antoinette’i hedef aldı. Bastille’in düşüşünden üç ay sonra yaklaşık on bin kadından oluşan ve kral ve kraliçeyi Versailles’dan uzaklaştırıp yoksul ve aç halkı görebilecekleri Paris’e getirmeyi hedefleyen bir grup, yüksek ekmek fiyatlarını protesto etmek için Versailles’a yürüdü. Versailles’a vardıklarında kızgın kalabalık Kraliçe’nin dairesine saldırdı, ancak Kral ⅩⅥ. Louis tahıl dolu yük arabalarıyla Paris’e dönmeyi kabul edince Kraliçe o gün için ölümden döndü. Kraliyet ailesi Palais de Tuileries’ye yerleşti, ancak bir süre sonra siyasi gelişmeler sonucunda Paris’ten kaçmaya çalışırlarken yakalandılar. Paris’e geri getirildiler ve Meclis kısa süre sonra ilk Fransız Anayasası’nı kabul etti. Carlyle’in “Paris yeniden kabardı, tıpkı okyanus gibi; Tuileries’ye doğru akıyor, ekmek ve bir anayasa için” sözleri, artık daha anlamlı olabilir.

Marie Antoinette’in idamı

Kralın yargılanarak 1793’ün Ocak ayında ve Marie Antionette’in de aynı yılın Ekim ayında giyotine gönderilmesiyle, bir yıl süren ve yirmi bini aşkın kişinin öldüğü “Terör Dönemi” başladı.  Bu dönemde toplumu cumhuriyete uygun hale getirmek için önce ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini anlayan devrimci hükümetin yöneticilerinden Robespierre bu dönemde şunu yazmıştır: “O halde insanlar ne zaman eğitilecek? Yiyecek yeterince ekmekleri olduğunda…”  Bu şekilde zenginliğin de yoksulluğun da yok edilmesi gerektiğine inanan eşitlikçi rejim, fırıncıların artık yalnızca herkes için fiyatı aynı olan, tek tip ekmek yapmasına karar verdi ve bu kararı uygulamayanlara hapis cezası verileceğini duyurdu. “Herkes için aynı olan ekmek” dendiğinde, bu size mantıklı gelmeyebilir. Ancak Fransa’da yoksul halk önceden, genellikle oldukça sert olan ve hasat zamanı kötüleştikçe, katılan malzemelerin kalitesinden dolayı rengi de koyulaşan tam tahıllı bir ekmek yerken, zenginler daha hafif ve lezzetli olan beyaz ekmek yiyorlardı. Ekmeğin tek tip olmasıyla herkesin aristokratlara özgü lezzetli beyaz ekmek yiyebilmeye başlayacağını düşünen halk, dörtte üçü buğday dörtte biri çavdar olan yoğun ve pek çekici olmayan “eşitlik ekmeği”, yani pain d’égalité karşısında hayal kırıklığına uğradı. Şu anki un ve çavdarı düşündüğümüzde bu ekmeğin bu kadar sevilmemesi ve kötü bulunması bizlere garip gelebilir. Ancak o dönem kullanılan un; buğday ve çavdarın değirmen taşlarının arasında öğütülmesiyle hazırlanan büyük parçalı, bol kepekli ve sert bir karışımdı. Aşağıdaki fotoğrafta, şimdi kullanılan malzemeyle o günkü arasındaki farkı yaklaşık olarak görebilirsiniz.

Fransa’da simgesel bir önemi olan ekmek, hâlâ şarap ve peynirin yanında Fransız masalarının kutsal üçlüsü arasında yerini alır. Basit bir yiyecek gibi görünen Fransız ekmeğinin bu çalkantılarla dolu tarihi ilginizi çektiyse, bu yazıda temel kaynak olarak kullandığım Lezzetli Fransa Tarihi kitabını okumanızı öneririm. Eminim ki bu kitap sizleri, pandemi yüzünden evimizin dışındaki her adımı tedirginlikle attığımız bu günlerde, tadına doyulmaz bir Fransa turuna çıkaracaktır. İyi okumalar, et bon appétit!


[1] Hénaut&Mitchell, Lezzetli Fransa Tarihi, 2020.

Not: Paris’ten Versailles’a yürüyen on bin kadının resmedildiği kapak fotoğrafı, Stanford University Libraries ve Bibliothèque Nationale de France’ın birlikte hazırladığı French Revolution Images koleksiyonundan alınmıştır.

Kaynaklar

Hénaut&Mitchell, Lezzetli Fransa Tarihi, SAY Yayınları, 2020.

http://angelamcnulty.weebly.com/food-blog/pain-dgalit

https://exhibits.stanford.edu/frenchrevolution/catalog/bd513gy1554

Leave a Reply