Romantik İlişkiler! Bir Istakozun Kıskaçları Arasında Partner Arayışı

“Çağdaş” olarak nitelendirebileceğimiz romantik ilişkilerin var olduğu 21. Yüzyıl ya da başka bir deyişle modern çağ, günümüz insanına bir partner bulması için çeşitli online uygulamalardan, evlendirme programlarına kadar pek çok olanak sunuyor; fakat aynı zamanda ikili ilişkilerin devamlılığının sağlanmasının gittikçe zorlaştığı ve ilişkilerin samimiyetinin gittikçe daha çok eleştirildiği bir zaman dilimi olmasıyla da dikkat çekiyor. İşte bu yazıda; insanların algoritmalar aracılığıyla bir araya geldiği ve modern çağda gittikçe “sentetik” hale gelmiş ilişkilerle dalga geçen, son 10 yılın en kaliteli yapımlarından biri olmaya aday film “Lobster”dan bahsedeceğiz.

Gerçeklik algısıyla alay eden absürt filmler çekmesiyle tanınan yönetmen Yorgos Lantihomos’un 2015 yılında çıkardığı ve klasik Hollywood sinemalarından bunalanlara adeta derman niteliğinde bir film olan “Lobster”; orta yaşlı miyop bir adam olan David’in eşi tarafından terk edilmesiyle başlıyor. Filmin geçtiği evrenin en belirgin özelliği bekar insanların, bekarlıklarının ilk 45 günü içerisinde kendilerine yeni birer partner bulamamaları durumunda birer hayvana dönüştürülmeleri olduğu için David’in eşi tarafından terk edilmesi David’in geleceği açısından büyük problem yaratıyor. Filmin başkarakteri olan David’in özel isteği ise eğer partner bulamazsa bir ıstakoza dönüştürülmek olduğu için filmin adı olan “lobster” da buradan geliyor. Bu akış içerisinde ilk yarıda çiftler dünyasındaki saçmalıklarla, ikinci yarıda da bekarlar dünyasındaki saçmalıklarla baş eden David’in yaşadıklarını David’in gizli partneri olan miyop kadının iç sesinin anlatımıyla beraber film boyunca izliyoruz.

Filmin içeriğine geçmeden önce, filmi son derece etkileyici ve sıra dışı hale getiren, yönetmenin kullandığı özgün çekim stilinden bahsetmek istiyorum. Filmlerin nasıl çekildiği konusunda derin bir bilgi sahibi olmadığım için çekim yöntemlerini ayrıntılı olarak anlatamasam da, filmi izleyen herkesin,  sahnelerin perspektifinde, filmin dekorasyonunda, oyuncuların konuşma biçiminde ve özellikle seçilen arka fon müziği de dahil olmak üzere her yerde yönetmen Yorgos Lanthiomos’un imzasını fark edebileceğini düşünüyorum. Çünkü, sanki filmin başında yönetmen izleyicinin gözüne seyircinin gerçeklik algısını manipüle eden bir gözlük takıyor ve o gözlüğün ardından izleyiciye yaşadığımız dünyayı gösteriyor. Gözlüğün ardından bakan izleyici de Lantihomos’un film boyunca ona sağladığı yeni bakış açısı sayesinde insan ilişkilerindeki abartılan, yok sayılan, yanlış, hatalı, yapay ve sentetik olan her şeyi karikatürize edilmiş bir absürtlük içerisinde görüyor. Lanthiomos’un bunları yaparken tekdüzeleşmiş Hollywood sineması tekniklerinden ve her “etkileyici” filmde bulunan klişe sahneler ile çekim yöntemlerinden uzaklaştığına, aynı zamanda da çok yaratıcı yöntemlerle toplumdaki saçma gördüğü şeylerle alay ettiğine şahit oluyoruz.Mesela partnerlere, ilişkilerindeki sorunları çözememeleri durumunda onların dikkatlerini dağıtmak ve de onları sakinleştirmek adına bir çocuk atanacağının söylendiği sahne Lanthiomos’un nüktedan tarzına örnek olan en güzel/tuhaf sahnelerden biri. Bunların yanında film boyunca insanın sinirlerini geren ve yer yer insanın sırtında uzanamadığı bir yer kaşınıyormuş hissi veren arka plan müzikleri de filmin yaratmak istediği duyguya yardımcı oluyor.

Filmin içeriğine gelirsek filmde belirgin olarak alaya alınan şeyler arasında, günümüzde çok sık kullanılan ve insanları belli sorulara verdikleri cevaplara göre çok yüzeysel bir şekilde kategorize ederek eşleştiren uygulamalar yer alıyor. Örnek olarak: filmdeki karakterlerin onların kişiliklerinden bağımsız ve son derece anlamsız bir özelliklerini, mesela miyop olma ya da burun kanaması problemlerine sahip olma gibi bir durumu, paylaşmadıkları zaman partner haline gelememeleri, bu uygulamaların yaptığı kategorileştirmelerin abartılmış hali olarak izleyiciye yansıtılıyor. Lanthiomos’un bu tür benzetmelerle uygulamaların yaptığı ayrımların ve kullandıkları algoritmaların saçmalığını gösterip, iki kişinin iyi bir çift olacağının garantisi olamayacağına dikkat çekmeye çalışıyor. Belki biraz romantik bir bakış açısı olacak ama yönetmenin bu tür uygulamalarla alay etmesinin amacının seyircilerine gerçekten uyumlu bir çift olma ya da âşık olma gibi durumların bir matematik problemi ya da ortak bir hobiyi paylaşmaktan ziyade, “kısmet” gibi bizim kontrol edemeyeceğimiz bir olgu sebebiyle gerçekleşebileceğini hatırlatmak için olduğunu düşünüyorum. Diğer belirgin şekilde alaya alınan durum ise film sırasında bekar insanların hayvana dönüştürülmesinin arkasında yatıyor. Çünkü yönetmen filmde bekarları direkt öldürmek, sürgün etmek ya da bitkiye falan dönüştürmek yerine hayvana dönüştüreceğini açıklayarak aslında toplumdaki çiftlerin nasıl bekar insanlara özellikle de bekar arkadaşlarına çiftleştirilmesi gereken evcil hayvanlar muamelesi yaptığını karikatürize ediyor. Filmin baş karakterinin köpek, kedi ya da at gibi evcil bir hayvana değil de birçok kişinin görüntüsünden tiksindiği ıstakoza dönüştürülmek istemesi de aslında toplum tarafından kanıksanmış bu duruma karşı gösterilen sessiz ve absürt bir tepki.

Sonuç olarak, Shakespearevari bıçaklama sahneleriyle, komik elektronik dans görüntülerinin beraber yer aldığı bu film her ne kadar ara ara rahatsız edici, can sıkıcı ve sinir bozucu olsa da yaptığı orijinal kariktatürizeleştirmelerle toplumu ince bir şekilde alaya alarak insanın ister istemez içinde bir yerindeki beğenme duygusunu ortaya çıkarıyor; fakat bu beğenme duygusu bir önceki yazımda incelediğim “Das Leben der Anderen” adlı filmi izlerken hissettiğim duygu ile aynı duygu değil. Bu hissin daha çok
senaryonun ve çekimin arkasındaki beyine hayranlık şeklinde ortaya çıkan bir beğenme şekli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden alışılmış filmlerin dışına çıkmış bir absürt-distopik-kara mizah filmi izlemek isteyen herkesin film listesinde “Lobster”ın bulunması gerekiyor.

Kaynakça

Lanthioms, E. F. (Writer), & Lanthimos, Y. (Director). (2015). The Lobster [Element Pictures].

 

Leave a Reply