Şeker Portakalı ve Sevgi Arayışında Kocaman Bir Yürek

Pek çoğumuzun vardır yıllar geçse de dönüp dönüp tekrar okunan, her okunduğunda aynı tadı veren ve içimizi sımsıcak yapan bir kitap. Benim için bu kitap José Mauro de Vasconcelos’un kaleminden çıkmış, otobiyografik nitelik taşıyan Şeker Portakalı olmuştur. İlk okuduğumda henüz ilkokuldaydım, 9 ya da 10 yaşında olsam gerek ve o zamandan beri ayrılmaz bir parçam haline geldi. Kaç defa tekrar okudum bilmiyorum; her okuyuşta farklı bir yerden beni yakalamayı, eskiden göremediğim şeyleri görmemi başaran bir kitap Şeker Portakalı. Her yeni yaş ve her yeni deneyimle beraber bambaşka şeyler sunmayı başarıyor bu kitap; çünkü çok gerçek ve evrensel bana kalırsa. Evrenselliği ana kahramanı olan 5 yaşındaki bir çocuk ve onun sevgi dolu yüreğinden geliyor; dünyanın neresinde veya ne zamanında olursa olsun çocuklar hep çocuk ve yürekleri saf bir sevgiyle dolu.

Bilmeyeni için özetlemek gerekirse kitap Brezilya’da yaşayan yoksul ve kalabalık bir ailenin  5 yaşındaki oğlu Zezé’ye odaklanıyor. Zezé oldukça hareketli ve çevresince yaramaz olarak görülen, çok zeki ve meraklı bir çocuk. Aynı zamanda çok da sevgi dolu ve bir o kadar da sevgiye aç biri, öyle ki yüreğini boş bir kafes gibi görüyor. Yerinde duramayan yapısı ve keşfetmeye doyamayan yapısı yüzünden başını maalesef ki sık sık belaya sokmayı başarıyor; azarlanıyor, cezalandırılıyor, dayak yiyor. Buna rağmen melek gibi olan bir tarafı da var, derslerinde çok başarılı ve öğretmeninin gözdesi de olabiliyor aynı zamanda. Bu romanda Zezé’nin çocukluğunu kaybedişini okuyoruz, hayatın gerçekleri teker teker yüzüne çarpıyor ve Zezé büyüyor.

“Onu kestiler bile, baba; benim küçük şeker portakalı fidanım kesileli bir haftadan çok oluyor.”

Yoksulluğu olanca çıplaklığı, çaresizliği ve mutsuzluğuyla gözler önüne seriyor kitap. Zezé bence gönlü zengin deyiminin birebir vücut bulmuş hali; hayal gücüyle ve sevgisiyle dünyasını zenginleştirmekte üstüne yok. Kardeşi Luis için arka bahçelerinde bir hayvanat bahçesi yaratmaktan tutun şeker portakalı fidanından kendine bir dost yaratmaya kadar uzanıyor sevgisiyle harmanlanmış hayal gücü. Yaramazlıkları ve yoksulluğu, aslında Zezé’nin deneyimlediği sevgisizliğin yansımaları. Kalabalık bir ailenin üyesi olan Zezé’yle en çok ilgilenen, ona en yumuşak ve sevgi dolu yaklaşan kişi ablası Gloria ve görüyoruz ki onun hakkından da ancak Gloria gelebiliyor. Sevgi Zezé için tüm dünyayı ifade ediyor, pek çoğumuza ettiği gibi.

“İnsan yüreğinin, bütün sevdiklerini içine alabilmesi için çok büyük olması gerekir”

Portuga ile de sevgiyi, paylaşımı deneyimliyor aslında. Zaten uçsuz bucaksız olan hayalleri daha da sonsuzlaşıyor, Portuga da bir parçası haline geliyor. Zezé’nin sanki boş bir kafes olan yüreği doluveriyor sevgiyle ve şefkatle. Sonra ise “hayat” gerçekleşiyor, bir anda tüm hayaller uçup gidiyor. Portuga’yla beraber Zezé’nin çocukluğu, masumiyeti de o trenin altında kalıyor. Zezé gerçek acıyı deneyimliyor ancak bana sorarsanız gerçekten kaybetmiyor Portuga’sını.

“Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.”

Küçük yaşına rağmen Zezé gerçek sevginin ve kaybın anlamını biliyor. Babasından yediği müthiş bir dayak sonrası çok inciniyor ve darılıyor, öyle ki şu sözleri dile getiriyor: Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek. ” . Gerçek kaybın ne olduğunu bu sözlerle öğrenmiştim ben, birini kaybetmek demek yüreğimizde ona dair taşıdığımız sevgiyi yitirmek demek. Gerçek ölüm çok daha fazlası, gerçek ölüm birine kendi yüreğinizde artık daha fazla yer vermeyince gerçekleşiyor. Zezé o kocaman yüreğinde taşıdığı bitmek bilmeyen sevgisiyle Portuga’yı asla gerçek anlamda yitirmiyor.

Hep senin yanında olmak isterdim biliyor musun?

Neden?

Çünkü dünyanın en iyi insanısın. Senin yanındayken beni kimse azarlamıyor ve gün ışığının yüreğimi mutlulukla doldurduğunu hissediyorum.”

Zezé ileriki yıllarda kendi içindeki güneşi ve onun ışığını bulmayı başarıyor, umarım siz de farkında değilseniz bile kendi içinizdeki güneşi bulur, yüreğinizi doldurmasına izin verir ve ona sımsıkı sarılırsınız. Sevgiyle kalın!

Leave a Reply