Daha çok ismi Hong-Kong Ekspresi, Aşk Zamanı filmleriyle bilinen ünlü Çinli yönetmen Wong Kar-wai’nin diğer eserlerine nazaran gölgede kalan 1990 yapımı Vahşi Günler filmi bir kuşun uçuşunu, kendisini arayan bir insanı ve onun kanat çırpma hikayesini anlatıyor. Filmin aynaya baktığımızda yansıyandan daha farklı bir şey anlattığı yok fakat gördüğümüzden fazlasını, kanatlarımızı çırparken kırdıklarımızı ve kaçınılmaz bencilliğimizi de anlatıyor.

Filmin ana karakteri olarak nitelendirilebilecek Yuddy kendini bir kuş olarak tasvir ediyor. Bir kuş ki sadece bir defa karaya konabilen, kanat çırpmayı bıraktığı an ölümü anlamına gelen. Bu kuş Yuddy için asla ilerlemiyor sadece kendi etrafında yuvarlaklar çiziyor ve her yuvarlakta biraz daha yönünü kaybediyor. Bu Yuddy’nin kendisi aslında. İşleyiş olarak diğerlerinden bir farkı olmayan aynı zamanda da herkesinki gibi içerik olarak benzersiz dramına bulduğu bir metafor. Çizilen her yuvarlak hayatına girdiği, varlığının geçiciliğini onlara hatırlatmasına rağmen yoluna çıkıp kırdığı ve hepsinde kendisinden bir iz bıraktığı altmış saniyeye sığdırdığı insanlar. Yuddy herkes kadar bencil, etrafına çizdiği kadınlarla hiçbir yere gidemeyen, aslında en başından itibaren karaya konmuş bir kuş. Bu yüzden kendisini hep anlar üzerinden konuşurken, sevgisini ve ilgisini süreyle sınırlarken görüyoruz. Hayattan ne istediğini bilmemek, hiçbir şey beklememek ve kimseye değer vermemek üzerine kendine bir yuva kuruyor. Filmde Yuddy uzaktan bakıldığında umursamaz ve sevgisiz biri olsa da yakınına girdiğimizde Yuddy’nin maskesi dağılıyor ve onun aslında herhangi biri olduğunu görüyoruz. O hayatına bir dakikalık aldığı insanlardan daha bencil ya da karmaşık değil. O da hayatına girdiği her insanın bir yuvarlağı aslında. Herkes gibi, hepimiz gibi. Yuddy’nin göze batma sebebi başının dönmesi ve insan olmanın getirdiği yükü kaldıramaması.

Soluk renk paleti, Leslie Cheung’un (Yuddy) kimsesiz bakan gözleri ve müzikleriyle Yuddy’nin hep hissettiği, umarım ki hepimizin sadece bazı anlarda hissettiği ve hissedeceği kanat çırpmanın yorgunluğu adeta ete kemiğe bürünüyor ve bizi bir yaz gününün nemli sıcağı gibi boğuyor Vahşi Günler. Ve filmin sonunda Yuddy hep olduğu yere, karaya dönüyor.

Bir kuş vardı, ölene dek yükseldi ve uçtu. Asla bir yere konmadı. Çünkü o, başlangıçta ölmüştü.

Leave a Reply