Kısaca How I Met Your Mother sezon 5 ve Ted’le birlikte aklımı yitirme durumum.

Akademik dönemin iyice sonuna yaklaşırken bu aralar uzun soluklu film/dizi izleyememe durumumu aşmak için üçüncü kez How I Met Your Mother’a başlama gafletinde bulundum. Tanıdık ve zaten sevdiğim bir dizi olduğu için takılıp sinirleneceğim bir şeylerin olmadığına emin olarak gönül rahatlığıyla izlemeye başladım fakat yazının başlığından da anlayacağınız üzere o işler çok öyle olmadı…

Her şeyden önce, How I Met Your Mother Ted’in arkadaş grubunun abartılmış hikayelerinden ve bitmek bilmeyen aşk arayışından ibaretmiş gibi gözükse ve izlemesi eğlenceli de olsa… Aslında evet ya, dizi tam olarak bunlardan ibaret. Dizi boyunca Ted’in elde etmeyi istediği şeylerin hepsi evlenme hayalinin çevresinde dönüyor ve bunun sonucunda etrafına hem nasıl zarar verdiğini hem de kafasındaki ideale ulaşma yolunda nasıl düşünmeden hareket ettiğini en önden izlemiş oluyoruz. Bu açıdan düşününce, dizinin başlangıcı aslında Ted’in olabileceği en dip ve çaresiz noktada olmasını gözler önüne seriliyor. Hatırlarsanız Robin’e ilk randevularının akşamında aşık olduğunu açıkladığında bu korkunç romantizm denemesi 9 sezonluk bir maceranın başlangıcı haline gelmişti.

Benim için Ted’in saçmalıkları hiçbir zaman problem olmadı. Hatta bazen işi bariz bir şekilde eline yüzüne bulaştırmasını keyifle izledim fakat bu duruma tahammülüm ancak 5. sezona kadar eğlenceli bir şekilde devam edebildi.

5. Sezon, artık arkadaş grubunun büyük bir kısmının hayatlarında kayda değer adımlar atmaya başladığı dönemi temsil ediyor. Marshall ve Lily evleniyor ve çocuk planları yapmaya başlıyorlar, Ted Columbia Üniversitesinde Profesör oluyor, Robin ise ideallerinin dışına çıkarak normalde yapmayacağı şeyleri yapmaya başlıyor (ciddi bir ilişki yaşamaya başlamak gibi), Barney ise… Barney hala aynı Barney fakat geçmişinden gelen problemlerle bir bir yüzleşmeye başlıyor.

HIMYM arkadaş grubunun hayatlarının ilerlemeye başlamasıyla ben de üzerime buzlu su atılmışçasına bir farkındalık geçirdim. Sanki dizi bu kısımdan itibaren biraz fazla gerçekçi problemlerle yüzleşmeye başladı. Her ne kadar bu Ted’i taşlama üzerine bir yazı olsa da malesef kendisiyle oldukça benzerliğe sahibiz ve uğraştığımız iş de bu benzerliklerden sadece bir tanesi. Akademik hayatının yanında bir şirkette çalışan Ted’in problemlerinin odak noktası olduğu bölümlerde özellikle kendi hayatıma dönüp bakma ihtiyacı hissettim ve arkadaşlarımın da en az dizi karakterleri kadar hızlı ilerlediklerini ve sadece ben yerimde sayıyormuşum hissine kapılmaktan kendimi alamadım. Sanki herkes süratle hedeflerine koşarken ben tıngır mıngır yollarda dolaşa dolaşa geliyordum.

Bunun tabiki en büyük nedenlerinden biri arkadaşlarım vizeden vizeye koşarken benim hiçbir şey yapmayıp HIMYM izlemem de olabilir. 

Neyse ki Ted karakteriyle yakaladığım bu bağlantı varoluşsal krizimi bir kenara bırakıp Ted’in her hareketine takılmaya başlamamı sağladı. Bunun ise en büyük sebebi dizi ilerledikçe karakterlerin sahip oldukları derinliği kaybedip tek bir özellikle tanımlanabilecek kadar tek boyutlu haline gelmesi. Bunun en iyi örneği ise Ted. Aşkın kendi tanımladığı haline öyle takıntılı bir hale geliyor ki kendini ilişkiler konusunda bilirkişi olarak görmeye başlıyor ve kimsenin istemediği tavsiyeleriyle Robin ve Barney’nin ilişkilerini noktalandırmasına sebep oluyor.

Kendi idealistliği içinde kaybolan Ted özellikle Robin’in özgür bir ruha sahip olması ve en az kendi kadar özgür ruhlu olan Barney’i bulmasından inanılmaz rahatsız oluyor ve bu noktadan itibaren bilerek mi tahmin edemediğim bir şekilde dizinin en sinir bozucu karakteri haline geliyor. Dizinin en başından beri Robinl’e yaşadığı problemler tamamen Robin’in Ted’e benzememesinden dolayı iken, bunun sanki gerçek aşk gibi gösterilmesi beni kelimenin tam anlamıyla mahvetti.

Ted’in mental sağlık kontrol kısmı fikrimce özellikle Robin ve Barney’nin ilişkisini tanımlarken ele alınmalı. Ted ikiliyi uyumsuz bulup kendini Robin’le daha mantıklı bir çift olarak tanımlarken aslında ekip içindeki en uyumlu çiftlerden biriyle karşı karşıya. Robin ve Barney’nin bağlılık problemlerinden tutun, alkol, sigara, ilişki tercihleri hatta babalarıyla yaşadıkları problemler bile benzerken birbirlerini daha iyi anlayan bir çift daha dizi içinde bulunmuyor (ve hayır Lily ve Marshall kesinlikle doğal bir şekilde uyumlu değiller). Ted bu benzerliği görmüyor, hatta dümdüz reddediyor. Özellikle Barney’ye Robin hakkında ciddi ciddi üniversite sınıfında ders bile vermeye çalıştığı bölüm Ted’in benim için aklını tam anlamıyla yitirdiği noktaydı. 

(Bu yazı devam ettikçe HIMYM final bölümü gözümün önünde canlanıyor ve ben daha çok sinirleniyorum. Herkesin iyiliği için final hakkındaki düşüncelerimi yazmayacağım fakat bilin ki hiç mutlu değilim.)

5. Sezon yavaştan 6. Sezon için ortamı hazırlamaya başlarken arkadaş grubu için her şey yavaştan yoluna girmeye başlıyor. Ekibin tıpatıp aynılarının dördüncüsü bulunuyor, Lily ve Marshall bebek sahibi olmaya kesinlikle karar veriyor, Ted hem mimar hem de profesör olarak yaptığı işten mutluluk duymaya başlıyor ve bu beni sezon finalinde son bir kez kendi hayatımı düşünmeye zorluyor.

İzninizle sezonun ortasında sinirden bıraktığım varoluşsal krizimi sessizce içeri geri alıyorum…

Özellikle kendi hayatımı ve isteklerimi düşünürken fark ettim ki: kafamda ideolojik olarak oturttuğum her şey en az Ted’inki kadar hatalı ve aynı onun gibi ben de aklımı yavaştan yitirmeye başlamışım. Gelecek hakkında düşünmekte zorlanmam bir yana artık tam olarak ne istediğimi ya da böyle yaşamaya devam edip etmek istemediğimi bilmiyorum ve neden sezonun en absürt bölümünde böyle hissediyorum hiçbir fikrim yok. Bu rotasızlığımı da fark etmem için Ted’in aklını yitirmesi kanatına varmam cabası.

Son olarak, dönem ilerledikçe aklımı yitirmiş olabilirim ama en azından Ted de benden farklı bir durumda değil (ve dizinin finalini ciddiye alacaksak bundan daha iyi bir durumu da yakın bir gelecekte hayal edemeyecek).

Leave a Reply