Kalben; içtenliği, coşkusu, özgün renkleri ve kucaklayan sıcak sevgisi ile Ankara Jolly Joker’deydi. Kalben’in hayatla bir enerjisine eşlik eden dansım, durduramadığım göz yaşlarımla süslenen kahkahalarım; Kalben’in yaşam deneyimleriyle zenginleşmiş, içten paylaşımlarına yeşeren sevinçlerim ve hüzünlerim eşliğinde yaşandı konser. Özenle hazırlanan konser repertuarının anlam derinliğini arttıran, şarkı aralarında gerçekleşen sohbetler dinleyicilere anlaşıldıklarını, bu dünyada yaşadıklarıyla yalnız olmadıklarını ve sevildiklerini hissettiren kucaklamalarla doluydu. Kalben’in hitabıyla, biz serserilere belki de iyileşme yolculuklarımızda duymaya en çok ihtiyaç duyduğumuz özgür haykırışlarda bulundu. Ruhumda yeşeren sözlerinden biri:  “Sizi üzdüler diye üzgün bir hayat sürmeyin; kalbinizde nefret, üzüntü taşımayın” oldu. Bizler kendimizi yaşadıklarımızın kurbanı bellemişken belki de dönüşümlerimizin önünü tıkıyorduk. Yaşanılanları salt dış faktörlerle değerlendirirken, öfkemizi, kızgınlığımızı onlara yönlendirirken tüm bu ifade edilemeyen, edilse bile anlaşılamayan duygu ve düşünce yoğunluğunun yaşamımızı nasıl ele geçirebildiğini belki de göremez olduk. Oysa hiçbirimiz, yaşadığımız şeylerden ibaret değiliz. Her bir yaşantıya karşılık bir güçlendirici düşünce geliştirdik belki, belki keskin koruyucu önlemler aldık ve belki de içimizde kopan fırtınaları dışarıya yansıttık; tüm bunlarda benliğin yaşadıklarından beslenmesiyle yeşeren fidanlarının gölgesi vardı.

 Edilgenlikten etkenliğe geçiş sorumluluğu mecburi kılar. Bu yalnızca kendi payına düşeni üstlenmek anlamına gelmez, aynı zamanda hissedilenin ve düşünülenin aitliğini kabul edebilmeyi ve bu sayede onu değiştirme yetisine sahip olunduğuna dair bilinci de beraberinde getirir. Yara şarkısının girişinde Kalben’in ifade ettiği üzere: “Yara bizim ve yara bizim ulaşamadığımıza eyvallah deme ve birbirimize, kendimize sımsıkı sarılma şarkımız.”. Her durum için geçerli olamaz belki ama bazen dış faktörlerin hakimiyetinden ya da sadece etkisinden kurtulmak bize paha biçilemeyen bir hafifleme sunar. Vazgeçmeyi öğrenmek; karşı taraflardan bazen hiçbir özür ifadesi, ya da anlaşıldığımıza dair bir işaret göremeyebileceğimizi ve bununla barışık olduğumuzu bize ifade eder; Kalben’in ifadesi ile “eyvallah” demeyi… En özünde kırılganlığa cesaret edebilmek ve kendi yaralarımıza kendi şefkatimizi, sevgimizi sunmak ile başlar devinimi dönüşümün.

“Hayatınızı size güzel ve gerçek gelen şeylerle doldurmayı lütfen unutmayın, serserilerrrrr!”

Değerli bulduğumuz, ve sonsuz ihtimaller arasında gerçekliğe en çok yaraştığını düşündüğümüz şeyler… Bu haykırışla kendime dönüyorum ve o ana kadar paylaştığı her şey benliğimin ayrı noktalarını harekete geçirerek beni seçimlerimi ve hayallerimi sorgulamaya itiyor. Her bir seçim bir vazgeçiş ve bazen seçim gibi görünen sürüklenişler silsilesi. Şahsen değer verdiklerim ve sevdiklerimle çıkıyorum hep yola, ama vazgeçmek her daim hiç vazgeçmek istemediğim bir direnişi barındırıyor içinde. Kalben’in hayatında, en azından kendisinin bahsettiği kadarıyla, bazı sürüklenişler, bazı vazgeçişler ve tüm bunlarla olgunlaşan bir benliğin inşaası var. Yaşamının acılarından beslenerek geliştirdiği tutumu; görmenin ve belki de en çok geçirmenin, bazense geçirememenin getirdiği olgunluğun sevecen ve destekleyici serseriliğiyle hayat buluyor. En koyu acı bile onun dilinde ağırlığını hissettiren saygın ve insani bir değere dönüşüyor. Ve bu deneyimin insanlığı ve ortaklığı, deneyimi paylaşan herkesin yükünü hafifletiyor.

Kalben’in her anında yansıttığı, doya doya yaşadığı ve ürettiği eğlencesi ruhundan dolup taşıyor, tamamen içinin sıcaklığı ile besleniyor ve bizlere de ruhunun renklerini aktarıyor.

Fotoğraflar: Duygu Uraş ve Mercan Yıldırım

Leave a Reply