Başarı uğruna neler yapardınız? Bu uğurda yapılan hangi hareket aşırıdır? Oyunun başrollerinden Sidney Bruhl, “Hiçbir şeyin ömrü başarı kadar kısa değildir.” diyor oyunun başında. Başarısının sönüşünü izlemek zorunda kalmış, bundan da fazlasıyla etkilenip oyun yazamaz duruma gelmiş bu karakterin artık başarı ve para uğruna yapmayacağı bir şey de kalmamış. Öyle ki onun için bir insanı öldürmek bile aşırı değil. Bu insan eşi de olsa birlikte iş yaptığı eski öğrencisi de.
Bu zamana kadar bir anda gelen paranın insanları çok değiştireceğine fiziksel anlamda zenginleşseler de manevi anlamda onlardan çok fazla şey götürebileceğine inanırdım. Oyunu izledikten sonra sadece paranın hayalinin bile birini ne kadar etkileyebileceğini, gözlerini nasıl bir hırsın bürüyebileceğini görmüş oldum.
Yer yer güldüren ve bir an olsun sıkmayan bir oyundu benim için. Biletleri çok hızlı tükendiğinden 1 ay öncesinden bilet almış olmamıza rağmen en arka sıralarda kendimize yer bulabildik. Gitmeden önce nasıl bir şey beklemem gerektiğini bilmiyordum ama bana kalırsa beklenmedik şeyler her zaman insanı daha çok şaşırtıyor ve akılda kalıcı oluyor. Bu oyun da benim için tam olarak öyleydi. Gitmek isteyenler için büyüsünü bozmadan biraz bahsedeceğim ancak eğer denk gelir ve bu oyuna giderseniz bambaşka bir tat alacağınıza eminim.
Broadway’de en uzun süre sahnelenen gerilim-komedi türündeki Ölüm Tuzağı, 5 karakterin var olmayan bir oyun uğruna feda edebileceklerinin bir göstergesi aslında. Gözlerini para hırsı bürüyen bu 5 karakter en beklenmedik anda arzularını ortaya çıkarıyor ve ters köşelerle dolu bir oyun izletiyorlar bize.
Ünlü bir oyun yazarı olan Sidney Bruhl tekrardan ününe kavuşmak için eski öğrencisi Clifford Anderson’la kurmaca bir oyun oynamaya karar veriyor. Bu kurmaca oyunun gerçek bir oyuna dönüşme ve gişe rekorları kırma potansiyeliyse bütün karakterleri etkiliyor. Oyunun başında gördüğümüz Myra Bruhl, ki kendisi aynı zamanda Sydney’in eşi ve fazlasıyla varlıklı bir karakter, komşuları medyum Helga ten Dorp ve avukatları Porter Milgrim’in de oyuna dahil olmasıyla izlemesi fazlasıyla zevkli bir oyun çıkıyor ortaya.
1978’de sahnelenmeye başlayan bu oyunun daha sonrasında yine aynı adla filmi de yapılıyor 1982’de. Hatta Sidney rolünde genç Micheal Caine’i, Clifford rolünde ise Christopher Reeve’i görüyoruz. İlk yapıldığı dönemde tiyatro versiyonu bitirip film olarak devam ettirmeyi düşünen yapım şirketi oyunun başarısını görünce ikisini birden devam ettirmeye karar veriyor. Hem tiyatro hem de film versiyonu bu kadar başarılı olan bu senaryonun yazarı Ira Levin’e de hayran kalmamak elde değil. Tiyatrosundan sonra filmi de izlenecekler listeme eklendi bile çoktan.
Türkiye’de uyarlanan tiyatro versiyonunda ise Metin Coşkun, Ayşe Tüfekçi gibi ünlü isimler yer alıyor. Hikayede herhangi bir kopukluk yaratılmadan çevrilen oyun, oyuncuların profesyonelliğiyle aktarılmıştı ve mükemmel bir seyir zevki sunuyordu.
Gittiğime kesinlikle değen bu gerilim oyunu, sonrasında da çokça düşündürdü beni. Hepimizin ulaşmak için çabaladığı o başarı, sınırlarımızı ne kadar zorlayabilir ve bizi olduğumuzdan farklı birine dönüştürebilir mi? Sanırım bunun cevabını öğrenmemeyi tercih ederim.