1915 olayları; kimilerine göre Ermeni soykırımı, kimilerine göre Ermeni tehciri…

Her sene 24 Nisan  yaklaştığında içimizi bir merak kaplıyor ki sormayın.   Acaba bu sene 24 nisan da hangi ülkeler soykırım açıklaması yapacak, hangi ülkeler soykırımı tanıyacak. Obama 24 nisan sabahı “genocide” mi diyecek yoksa “meds yeghern” mi diyecek…  Türkiye’nin tavrı ne olacak, Diaspora nerelerde hangi eylemleri yapacak falan filan… Aslına fazla meraka gerek yok ben size 24 Nisan günü yaşanacakları söyleyeyim.

1915 olayları seneye 100.yılını dolduruyor.

1915 olayları seneye 100.yılını dolduruyor.

Tüm dünyada Ermeni dernekleri soykırımı anma yürüyüşleri gerçekleştirecek, Türk elçilikleri, temsilcilikleri önünde protesto gösterileri gerçekleşecek. Birçok ülke ve devlet adamı Türkiye’yi soykırımı tanımaya davet edecek. Türk Dış işleri Bakanlığı ise tüm bu soykırım iddialarını reddeden sert bir bildiri yayınlayacak. Obama ise muhtemelen bu sene de “soykırım” yerine “büyük felaket” demeyi tercih eder… Her sene alıştığımız açıklamalarla, bildirilerle, konuşmalarla gelip geçecek…

Nedendir bilmem çocukluğumdan beri 1915 olaylarına, Ermeni tehcirine merak duydum. Lise yıllarımda bu konuya ilişkin tüm okula sunumlar yapmış, kitaplar okumuş, önemli tarihçilerle bu konu hakkında sohbet etme imkanı bulmuştum. Paris veya California diasporasında; gördüğü her Türk’ü soykırımcı bir canavar zanneden Ermenilerle de konuştum, Hrant Dink öğretisiyle yetişmiş ılımlı Türkiye Ermenileriyle de… “Soykırım moykırım yok hepsi yalan” diyen Türk milliyetçileriyle de konuştum… “Yaniii yaşanan acı olaylar var ama soykırım değil” diyen ılımlı liberallerle de…

Naçizane kendi kanaatimi ifade edeyim; 1915 olayları bir soykırım değil. Gerek yaşanan olayların niteliği açısından, gerekse tarih biliminin en önemli şartı olan “dönemin koşullarına göre değerlendirme” ilkesinden yola çıkarak bu olayların “soykırım” kelimesine tekabül etmediğini anlayabiliriz. “Soykırım” kelimesinin tanımsal ve bilimsel ağırlığı oldukça yüklü. “bilinçli ve sistematik bir şekilde savunmasız bir toplumu ortadan kaldırma”  tanımının 1915 olaylarının tam karşılığı olmadığını savunuyorum. Bu elbette tarihçilerin yıllardır üzerinde tartıştıkları bir konu. Benim şahsi görüşüm ise olayların bir “soykırım” olmadığı yönünde.

Ve ama, lakin, ancak…

1915 olaylarının bir soykırım olmadığını savunuyor olmamız, yaşanan acıları göz ardı etmemizi gerektirir mi? 1915 olayları velev ki bir soykırım değil; tamam olmasın. Peki bu evlerini, topraklarını, yurtlarını terk etmek zorunda kalmış, yüzlerce kilometre yol yürüyüp, çeşitli sebepler yüzünden hayatını kaybetmiş, tanımadığı bilmediği çok uzak diyarlara göç etmek zorunda kalmış binlerce insanın acısını görmezden gelmemizi gerektirir mi? Diyelim ki soykırım yok; peki soykırımın olmaması bundan 100 sene önce bu toprakların çok önemli bir parçası olan Ermeni halkının bugün bu topraklarda olmadığı gerçeğini değiştirir mi?

Sivaslı Dikran usta Fransa’ya, Van’lı Levon dayı bugün California’ya göç etmek zorunda kaldıysa, Malatyalı Armanuş’un çocukları bugün Malatya’yı harita da bile  gösteremiyorsa, bir zamanlar bu toprakların bir parçası olan insanlar bu topraklara nefretle bakıyorsa bu üstünde düşünmemiz gereken bir konudur. Yüzyıllarca birlikte yaşayıp, birbirlerine komşuluk eden ve neredeyse her konuda birbirlerine çok benzeyen bu iki halkın karşılıklı olarak birbirlerini canavar zannetmeleri oldukça vahim bir durum.

Benim bir dileğim var, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Dilerim bir 24 Nisan sabahı Türk başbakanı veya Türk Dışişleri Bakanı mikrafonun karşısına geçer ve ” Ne soykırımı! soykırım moykırım yok, bunların hepsi yalan, hem siz de Cezair de soykırım yaptınız, siz de balkanlar da soykırım yaptınız, siz kızıl derelileri öldürdünüz, her şey isyancı Ermenilerin suçu…” gibi yıllardır tekrarlanan, klişe haline gelen, bir karşılığı olmayan içi boş açıklamalar yerine şöyle bir açıklama yapar:

” Biz Türk devleti olarak Ermeni soykırımını tanımıyoruz. 1915 olaylarının tarih bilimi açısından bir soykırım niteliği taşıdığını kabul etmiyoruz. Bu konuda ülkemiz ve milletimize atılan bütün iftiraları reddediyoruz. Ancak bundan 100 sene evvel savaş döneminde bu toprakların insanları olan Ermeniler bu toprakları terk etmek zorunda kaldı. Yaşamlarını yitirenler, büyük acılar yaşayanlar oldu. Alınan yanlış bir karar sonucu yüz binlerce Ermeni çoluk çocuk kadın yaşlı demeden sürgüne gönderildi. Kendi atalarından kendi vatanlarından koparıldılar. Bu insanlar bizim komşularımızdı; bizim kuyumcumuz, kumaşcımız, terzimiz, ustamız, berberimizdi. Bu insanlar bizim bir parçamızdı,  ancak ne yazık ki bugün aramızda yoklar. Bugün tüm soykırım iddialarını reddetmekle beraber acı çeken ve bedel ödeyen masum Ermenileri de anıyoruz.”

Soruyorum çok mu zor böyle bir açıklama yapmak?  Durun durun, şimdi hemen bana Balkanlarda katledilen Türklerden, Hocalı da Ermenilerin katlettiği Azerilerden, Asala terör örgütünün suikast düzenliği Türk diplomatlarından bahsetmeyin. ASALA’yı lanetlerken hem öksüz hem yetim kalan masum bir Ermeni çocuğunu unutmak gerekmez. Aynı anda hem Hocalı katliamı hem de tehcir uygulamasını eleştirmek mümkündür. Bizim atalarımız balkanlarda katliamlara maruz kaldı diye başka katliamları meşru göstermeye hakkımız var mı? Acının dili, dini, rengi olur mu?

Türkiye’nin 1915 olayları hakkında hamasi ve sert tavrını sürdürmesi inanın en çok diasporanın işine geliyor. Neden derseniz, Türkiye “soykırım yok” diye bağırdıkça Diaspora daha çok “soykırım var” diye bağırıyor ve bu konu üzerinden yıllardır rant sağlıyor. Eğer Türkiye bu konuda daha farklı bir tutum sergilerse ( soykırımı tanımaktan bahsetmiyorum, yukarıda açıkladığım gibi bir tavırdan bahsediyorum )  işte o zaman en büyük darbeyi Türkiye’ye hakaret etmekten başka bir işlevi olmayan diaspora alacak çünkü canavar gibi göstermeye çalıştıkları Türkiye ve Türk halkının bu konuya yaklaşımının inkar politikalarından ibaret olmadığını görecekler. Kazanan ise başta hala Türkiye’de yaşayan Ermeniler olmak üzere bu konunun vicdani ve adil çözümünden yana olan iyi niyetli insanlar olacak.

Türk halkının Hrant Dink'e sahip çıkması Ermeni diasporasında şaşkınlıkla karşılanmıştı.

Türk halkının Hrant Dink’e sahip çıkması Ermeni diasporasında şaşkınlıkla karşılanmıştı.

Yoksa daha nice 24 Nisanlar karşılıklı gösterilerle,  her sene tekrarlanan basın açıklamalarıyla, suçlamalarla geçip gidecek…

NOT 1: Dün GazeteBilkent Tarih biriminin 1. kuruluş yıl dönümünü kutladık.  Politika birimi editörü olarak politika – tarih karışımı bir yazı yazdım.  Bu vesileyle kurulduğu günden bu yana çok başarılı işler çıkartan Tarih biriminin doğum gününü tekrardan kutluyorum.

NOT 2: Ben de bu hafta GazeteBilkent Politika birimi editörlüğümün 1. yılını doldurdum.  1 yıldır  her görüşten yazarlarımızla siz değerli okuyucularımıza farklı, nitelikli ve çeşitli yazılarla hizmet etmeye çalışıyoruz. Bu bir yıl içinde yüzlerce farklı yazı yayınladık. Her birisi apolitik olmakla suçlanan Bilkent öğrencilerinin emek ve fikirleriyle ortaya çıkarttıkları eserleriydi. Bilkent’in  farklı bakış açılarını, siyaset ve toplumsal olaylara olan yatkınlığını bir nebze olsun sizlere gösterebildiysek ne mutlu bize. Bizi okumaya devam edin lütfen!

 

 

Leave a Reply