20 Şubat gecesinde öğrendik bağrımızı yakan haberi. “Karşıt görüşlü öğrenciler” arasında çıkan kavgada bir öğrencinin öldüğünü geçti ajanslar. Bu kadar kolaydı aslında ülküleri, sevdaları, hedefleri, sorumlulukları olan bir gencin ölümünün haber yapılması. Bu kadar kolaydı ülkesinin en büyük şehirlerindeki en güzide üniversitelerde en çirkin ve en vahşi terör örgütünün propagandasına dayanamayıp, PKK’lılar tarafından göz göre göre şehit edilen bir ülkücünün şehadetini basit bir öğrenci kavgasına indirgemek, vatan-millet düşmanlarıyla, ülkücüleri aynı zeminde değerlendirmek… Çünkü o kadar kolaydı ODTÜ’de, Ankara Üniversitesi’nde, İstanbul Üniversitesi’nde, Ege’de PKK’lıların faaliyetlerini ve üniversite işgallerini gizlemek.
Medya işte… Çözüm sürecini savunacaklardı ya, sustular şehirlerin, dağların, sokakların ve kampüslerin PKK’lılarca doldurulmasını göre göre sustular. Susmayanlar da vardı elbet. Yüreği vatan aşkıyla, zihni ülküye ulaşma hırsıyla dolu olanlar, susmadılar. Yeri geldi bıçaklandılar,yeri geldi sınava, kampüse alınmadılar, yeri geldi çivili sopalara karşı kitaplarını siper ettiler. Ama susmadılar.
Susmayanlardan birisiydi o da… Formasyon dersleri alıyordu Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde. Mezun olacaktı, öğretmen olacaktı, davasına ve vatanına hizmetini öğreterek, altın gibi nesiller yetiştirerek devam ettirecekti belki Hakkari’de belki Edirne’de. Ama olmadı. Üniversiteleri dolduran bölücüler müsaade etmedi O’na. O’nun gibi öğretmenlerin varlığı kendilerinin varlığına vurulacak en büyük zincirdi çünkü. Bir hainin elindeki kör bir bıçak döktü ülküsünün ve hayallerinin deli gibi aktığını kanını yere.
Selam duruldu bazı üniversitelerde katillerine, sevinenler oldu gözyaşlarına boğulmuş olan annesinin haline. Sevinenler devam etti işgale, dövmeye, hainliğe… Yüreği parçalananlar ise korkmadı “Ya benim de sonum öyle olursa.” diye. O’nun gibi sona sahip olmayı, şehadet şerbetini içmeyi hangisi istemiyordu ki?
Şehit olmak sıkıntı değildi de başka bir dert vardı ülküdaşlarını hüzne boğan. Uğruna mücadele ettikleri milletin ve devletin gösterdiği üvey evlat muamelesi parçalıyordu yüreklerini, bölücülerle masaya oturulan süreçte. Gidenlerin ardından adaletin sağlanamaması mahvediyordu motivasyonlarını. Kan dökülsün, intikam alınsın değil adalet sağlansın istiyorlardı. Sahi neredeydi bu adalet ülkücüler öldürüldüğünde? 9 Kasım 2010 tarihinde Kütahya’da Dumlupınar Üniversitesi’nde Hasan Şimşek şehit edildiğinde de uğramamıştı bu adalet ülkücülerin yanına, 26 Ocak 2014’te MHP’nin seçim ofisinde bulunması tek suçu olan Cengiz Akyıldız’ın çocuklarını babasız bırakan şehadetinde de. İlla başkaları öldüğünde öldürenlere selam durmaları mı lazımdı adaletin sağlanması için birilerinin Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın katillerine yaptığı gibi?
İşte bu yazı da bu sebeple yazıldı. Onun katillerinin yargılandığı davanın ilk duruşması bugün olacak. Yazı yayınlandığında belki de ilk kararlar açıklanmış olacak. Adaletin sağlanıp sağlanamadığını ise göreceğiz hep beraber. Acımız dinmeyecek ama “devletin” oralarda bir yerde olduğunu görmek bizi mutlu edecek.
Ne hüzünlü değil mi?
Haziran’da mezuniyetine alkış tutacak olan ailesi bugün adliyede nöbet tutacak.
Öğretmen olarak atanmasını heyecanla bekleyecek olan can kardeşleri, Bornovalı ülküdaşları adliyede karar bekleyecek.
24 Kasım’da Öğretmenler Günü’nü kutlamak için sıraya girecek öğrencileri onu hiç göremeyecek, varlığını hissedemeyecek.
O’nunla aynı safta mücadele veren milyonlarca ülküdaşı hiçbir şeyin değişmediğini görüp kahrolacak.
Bizler de O’nun katline ortam hazırlayanların, kampüslerdeki bölücülerin ipini tutanların yargılanmasını talep etmek varken, bıçağı tutan, muhattap alınmaya bile değmeyecek olanın ceza almasıyla kendimizi avutacağız.
Şehadetin kabul, Öğretmenler Günü’n kutlu olsun Fırat, sen ülküdaşlarına çok şeyler öğrettin.
“On sekiz, on dokuz
Yirmi, yirmi beş yaşlarımızdır
Gayri Kızılırmak, Sakarya, FIRAT
Su değil, kan ve gözyaşımızdır…
Feda ettik en sevgili, al kınalı koçları
Güneşin tez doğmasını istemekti suçları…
Ne dünyalık istediler, ne aferin umdular
Ne kavgadan vazgeçtiler, ne güvenip küstüler
Vatan, millet, din ve devlet, al sancaklar hakkına
Dar günlerin erkek arslan sesiydiler…
Sustular!”
Kör Baykuş
Vasıf kardeşim, ellerine sağlık. Sesimiz oluyorsun, Allah kalemini keskin kılsın.
Teşekkür ediyorum.
Vasıf İnanç Duygulu
Amin. Asıl ben çok teşekkür ediyorum. Elimden geldiğince bizim sesimiz olmaya çalışmaya devam edeceğim inşallah.