Atalarının başarılarıyla sürekli övünüp, o günleri tekrar yaşamayı istemek refah içinde yaşayamayan her toplumun ortak özelliğidir. Moğollar Cengiz Han’ı Ruslar SSCB’yi, Türkler ise Osmanlı’yı özlerler. Kabul etmek gerekir ki bu özlemi yaşamak tarihte sürekli devlet kurup, devlet yıkan, büyük bir devlet geleneği olan Türkler için çok daha kolaydır. Peki Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan bizler olarak Osmanlı özlemi iç ve dış politikamızı yönlendirmeli mi? Eğer cevabımız evet ise Osmanlı’yı hangi açıdan örnek almalıyız?
İlk olarak söylemek gerekir ki ; Osmanlı İmparatorluğu çok başarılı bir Roma İmparatorluğu kopyasıdır. Osmanlı’nın onlarca farklı etnik gruptan insanı bir arada yaşatmasını, farklı dinlere ev sahipliği yapmasını sağlayan ne Türklük bilincidir(ki Ziya Gökalp’e kadar gerçek bir Türklük bilinci yoktur) ne de İslam kültürüdür. Bunun en basit örnekleri Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevi devletleridir. Bu saydığım devletler hem Türk hem de Müslüman devletlerdi. Osmanlı’yı Osmanlı yapan ve onu diğer Türk-İslam sentezi devletlerden ayıran ana unsur başarılı devlet geleneği ve unsurlarını nasıl yaşatacağını çok iyi bilmesiydi. Osmanlı’yı ayakta tutan din değil günün gereksinim ve ihtiyaçlarına göre kendini şekillendirebilmesiydi. Osmanlı’yı başarılı yapan yönleri ile anlamak Türkiye Cumhuriyeti için hayati önem arz ediyor.
Son yıllarda Türkiye’de bir hayal dolaşıyor: Neo-Osmanlı hayali. Bu hayal birdenbire ortaya çıkan ve iç siyasete damgasını vuran bir hayal değil. Bu hayalle yanıp tutuşan kitle onyıllardır yavaş yavaş büyüdü ve kadrolaştı. AKP iktidara gelince de kendine çok büyük bir alan buldu. Son dönemin siyasi söylemlerine bakarsanız durum çok daha iyi anlaşılacaktır: “Burnumuzun dibindeki adaları verdik.” “Lozan bir hezimettir.” şeklinde bu liste devam ediyor. Bu söylem Osmanlı zamanında sahip olduğumuz toprakların kaybedilme sebebinin çağdaş, laik bir Türk devleti olması yanılgısından ileri geliyor. Tarih bilgisi bir kenara mantık sınırları zorlayan bu söylemler Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasının ana omurgasını oluşturuyor. Nüfusumuzu arttırmak ve İslam Devletleri’nin hamisi olduğumuzu gösterme arzusu bizi Ortadoğu bataklığının içine çekti ve maalesef ki bu yanlış dış politikanın sonuçlarını Afrin operasyonu ile ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Eski Osmanlı toprakları olarak görülen Suriye topraklarında 40 yıllık terör örgütü PKK’nın uzantısı olan YPG iki zıt kutup Amerika ve Rusya’nın aynı anda desteğini alabiliyorken biz başarısız dış politikamız ile Suriye ve İran destekli milisler ile savaşma durumuna geldik. Bu başarısız dış politikamızın temelinde anlamsız bir Neo-Osmanlı hayali yatıyor. Osmanlı’yı sadece militarist bir İslam düşüncesi olarak algılayan bu anlayış binlerce yıllık devlet geleneğini ele geçirip, zehirliyor. Küçük olarak görülen Türkiye Cumhuriyeti’nde bile azınlık sorunları yaşayan iktidarın onlarca etnik unsuru idare eden Osmanlılık iddiasında bulunması durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Devletleri başarılı yapan çağını yakalayıp ileriyi görmesi ve liyakata önem vermesidir. Yancı kadroların devlet kademelerine yerleştirildiği ve başarısız dış politika yüzünden komşu devletlerimiz ile sıcak çatışma noktasına geldiğimiz düşünülürse Neo-Osmanlı sadece bir hayal olarak kalacak gibi gözüküyor.
Günümüz çağı dinden ve her türlü ideolojiden arınmış sadece çıkarlarını koruyan ve çıkarlarını geliştiren devlet yapısını gerektiriyor. Milliyetçilik, Sosyalizm gibi akımların bile anlamsızlaştığı günümüzde Siyasal İslam ve yanlış algılanmış Osmanlı hayali ülkemizi parlak günlere götürmeyecektir.