Bir Otokratın Zihninin İçinde

Rusya’nın Ukrayna işgali başladığında uluslararası bir çapta gözlemlenebilen bir şok dalgası akademik ve diplomatik çevrelere hakim oldu. Amerikan başkanı Biden ve belirli haber organları gibi bazı istisnalar dışında birçok akademisyen ve siyasetçi haftalardır Putin’in gerçekten sıcak savaşa girmeyeceğini savunmaktalardı. Rusya’nın birçok çevrede beklenmedik olan bu hareketinde Vladimir Putin’in psikolojik durumunun büyük rol oynadığı düşünülüyor. 

Uluslararası İlişkiler alanında ulus devletlerin olduğu kadar onları yöneten bireylerin çıkarları da rol oynar. Bir liderin psikolojik olarak hızlı bir değişim geçirmesi veya dış politikayı kişisel korku ve inançlara göre yönetmesi tehlikeli olduğu kadar da sık rastlanan bir durum. Özellikle diktatörler ve otoriter rejimlerdeki liderlerin kişisel çıkar veya korkularını dış politikaya yansıtmalarının önünde hiçbir engel yok, çünkü tek başlarına anında etkili ve büyük çaplı kararlar alabiliyorlar. Rusya’nın yönetimi de bir rejimden çok bir bireye dayalı gibi görünüyor.

Savaşın güncel durumda Rusya’nın beklediği kadar kolay ilerlemediği düşünülüyor. Daha ilk günlerde saatler içinde düşmesi beklenen Kyiv hala ayakta duruyor, Batı ülkeleri Ukrayna’ya silah desteği sağlıyorlar ve yaptırımlar sonucu Rus ekonomisi ağır darbeler alıyor. Bu yüzden saldırının Rusya’nın planladığı gibi gitmediğine dair birçok iddia var. Savaş iç işlerini de karıştırdı; iki bin fazla insanın Rusya’da savaş karşıtı protestolarda gözaltına alındığı söyleniyor. O halde ülkesinin çıkarlarını korumakla yükümlü bir lider ülkesine bu kadar zarar verici bir savaşı neden başlattı? Bu durumda Putin’in ruh halini ve psikolojisini anlamak öncelik taşıyor.

Yaklaşık iki hafta önce The Guardian’ın yayınladığı bir video Putin ve Dış İstihbarat Servisi başkanı Sergei Naryshkin arasında gerilimli bir anı kayda geçiriyor. Putin’in sözleri küçümseyici bir tavır taşıyor. Naryshkin konuşurken açıkça zorlanıyor ve fikir belirtmekte tereddüt ediyor. Putin video boyunca sözünü kesmenin yanında Naryshkin’e iki defa “açık konuş” uyarısı yapıyor ve konuşmalarının sonunda yerine oturmasını emreden bir tavırla söylüyor. Bu kısa diyalog bile Putin’in danışmanlarını veya başka siyasi figürleri dinlemeye açık olmadığını, otokratik bir hükümet kabinesi yürüttüğünü, ve danışmanlarının ona doğru ancak hoşuna gitmeyen bilgileri verirken çekindiklerini anlamak için yeterli. Bir liderin etrafını onu onaylayacaklar ile çevirmesi ve danışmanlarını dürüst olamayacakları raddeye kadar korkutması sağlıklı karar vermesi önünde büyük bir engel.

Pek çok otoriter liderin kendilerini izole etme gibi bir alışkanlıkları var. Saray benzeri bir devlet binasında halktan ve dünyanın geri kalanından kopuk bir şekilde yaşamak sağlıklı politika kararları vermeyi imkansız kılan bir durum. Genellikle bu tarzda bir liderin sürekli iletişimde olduğu insanlar sadık bir bakan ve danışman kadrosuyla kısıtlı. Lider otoriter olduğundan bu kadronun da onu sinirlendireceğini düşündükleri bir haberi vermemeleri veya kötü bir karar verme durumunda bile onu desteklemeleri oldukça muhtemel. Putin’in siyasi çevresinde de durumun bu olduğu düşünülüyor, İngiliz yetkililer Putin’in Ukrayna konusunda doğru bilgi verildiğinden bile şüphelendiklerini dile getirdiler.

Sobaharda yakın çevresi Covid geçiren Putin’in bu virüsten ve ölümden oldukça korktuğu söyleniyor. Hastalığın yayılması sonucu kendini izole eden Putin hala sağlık önlemleri konusunda paranoyaya yaklaşan bir hassaslık göstermekte. Buna örnek olarak Macron ziyaretinde oturdukları komik derecede uzun masa gösterilebilir. Danışmanlarıyla olan görüşmelerde bile olabilecek en uzak mesafede durması dikkat çekiyor. Covid hassaslığının Putin’in halktan kopukluğunu iyice arttırarak ekstrem seviyelere taşımış olduğu açıkça görünüyor. Aynı zamanda sürekli olarak görüştüğü insan sayısı da hem sağlık önlemleri hemde Putin’in kişisel tercihleri sonucunda oldukça az.

İzolasyon ve yaşlanma gibi yeni faktörlerin yanında geçmişinden gelen ve kişiliğini oluşturmuş bir takım detaylar da bu durumda önem kazanıyor. Putin’in KGB geçmişi şu anki paranoyasını açıklamak için iyi bir çıkış noktası. Ukrayna’ya karşı tavırlarının kökenleri ise ekstrem milliyetçilikten kaynaklanıyor gibi görünüyor.

Bir liderin uzun süre pozisyonda kalmasının kabiliyetlerine zarar verici etkileri olduğu pek çok kere araştırmalarla kanıtlanmış bir gerçek. Yaşın ilerlemesi ve beyin fonksiyonlarının eski işlevlerini yitirmeleri dikkate değer tehditler. Deneyim bile, her ne kadar belli seviyede bir deneyim gerekli ve olumlu olsa da, fazlası zararlı olan bir etken. İşini çok uzun süre yapmış, fazla “deneyimli” liderlerin danışmanlarından veya diğer devlet adamlarından tavsiyeleri dikkate alma ihtimalleri oldukça az. Güç pozisyonunda geçirdiği uzun zaman onu kendi fikirlerine kapalı zihinliliğe uzanacak kadar güvenen bir insana dönüştürebilir. 

Putin de uzun yıllardır otoriter bir tavırla elinde liderliği tutması ve yaşlanmakta olması etkenleri ile bu profile uyuyor. Putin 69 yaşında ve 20 yıldan fazla süredir ülkeyi yönetiyor. Günümüzde birçok ülkenin bu profilde yöneticileri var. Putin dışında Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan, Çin’de Xi Jinping, Ruanda’da Paul Kagame, Belarus’ta Alexander Lukashenko, normalden uzun süredir güçlü bir bireysellikle ülkelerini yöneten liderler konumundalar.

Bu durum dünyanın geri kalanına uzun süre pozisyonda kalan ve yaşlanan liderlerin hem kendi halklarına hem de diğer ülkelere tehdit oluşturdukları konusunda bir ders niteliğinde olabilir.

Leave a Reply