Yıllardan beri doping ile ilgili çok miktarda akademik veya kamusal tartışma ve bunu irdelemeye çalışan önemli kaynaklar vardır. Doping karmaşık bir konu. Aslında halen doping kullanımının nasıl ve neden olduğunu ve nasıl engellenebileceğini anlamak için çabalanıyor. Ancak sporda dopingli madde kullanımına çekilen bu dikkate rağmen, probleme nasıl en iyi cevap verileceği konusunda daha ortak bir yola varılamamış gibi görünüyor. Böylesine ciddi bir meselede bizleri bu kadar karamsar yorumlar yapmaya iten sebep ise anti-doping konusunda atılan onca adıma rağmen, Dünya Anti-Doping Ajansı(WADA)’nın geçtiğimiz günlerde 28 sporcunun daha pozitif çıkan doping testlerinin ardından savunma istemesidir.
Son birkaç yılda maalesef sadece az sayıda atlet(sporcu) doping testinden negatif sonuç elde ediyor. Kısa bir araştırma ile pozitif doping testine sahip sporcuların listesine bakıldığında listenin devasa boyutta olduğu ve aynı zamanda sporcu antrenörlerini de içerdiği görülebilir. Tabiî ki, pozitif sonuçlanan testlerde istisnai olarak sağlık sebeplerinden dolayı yasaklı maddeleri içeren ilaçların da oyuncular tarafından kullanıldığı bir gerçektir. Ancak özellikle fiziksel olarak sportif performansı artırmak için bu yasaklı ilaçları kullanmak, sporun kendisinin tarihi kadar eski bir sorun ve insan rekabetinin mütemadiyen var olduğunun göstergesidir.
Dışarıdan bakıldığında, bilerek performans artırıcı ilaçları kullanan sporcuları kınamak ve eleştirmek kolay görünürken, niçin pek çok sporcunun bu tür bir davranış içerisine girdiğine ilişkin nedenleri kabullenmek ve itiraf etmek daha yararlı olacaktır.
Sporcular müsabakalarda en iyi performansı sergilemek ve başarılı sonuçlara bağlı bir gurur kaynağı edinmek için çeşitli kaynaklardan bir baskı ile karşı karşıyadırlar. Bu da sporcuları; antrenör, veli ve kendi beklentilerini karşılayabilmek için doping gibi kısa vadeli çözümlere özendirebilir. Ayrıca günümüz elit sporunda muazzam miktarlardaki para ve elde edilen başka menfaatler gibi ekonomik motive nedenleri, sporcuların rakiplerine karşı avantaj sağlamak amacıyla ilaç kullanmasında itici bir güç olarak görev alır. Kjetil Haugen’ın 2004 yılında yayınladığı makalesinde sporda dopingi çevreleyen itici güçlere ilişkin teoriyi klasik “tutsak ikilemi (prisoners’ dilemma)”nden türeterek “doping ikilemi” olarak tanımlamıştır. Spor ve doping bağlamında ele alacağımız ikilem; “Herkes doping kullanıyor. Bu nedenle aynı koşullarda rekabet edebilmek için yasaklı madde bulunduran ilaçların kullanılması gerekir.” şeklinde bir şüphe ve kanaat nedeniyle yasaklı madde kullanımına meşru bir zemin oluşturmaktadır.
2009 yılında yayınlanan “Sporda Dopingin Arkasındaki Psikoloji” adlı araştırmada ise elit sporcuların “ne pahasına olursa olsun kazanmak (win at all cost)” şeklinde aşırı bir kazanma oryantasyonuna sahip oldukları belirtilmiştir. Pek çok sporcu kariyerlerinin belli noktalarında “Kazanmak her şeydir.”, “İkinciler için hiçbir ödül yoktur.” gibi ortak ifadeler duyacaktır. Böyle söylemler; antrenör, veli ve arkadaşlardan kaynaklanan dış başarı baskılarına ilave etkenlerdir ve sporcuya “kaybetme”yi başarısızlık veya bir utanç kaynağı olarak gösterebilir ki böylece sporcuları doping kullanımı gibi ekstrem bir davranışa neyin itebileceğine ilişkin bir açıklama sağlamaktadır.
Amerika’da gelecek vaat eden olimpiyatçılar ile yapılan bir araştırma da ilginç sonuçlar ortaya koymaktadır. Araştırmada sporculara verilen senaryoya bağlı olarak performans artırıcı yasaklı maddeleri kullanıp kullanmayacağı sorulmuştur. “Sonraki 5 yıl içerisinde girdiğiniz bütün yarışları kazanacaksınız ancak sonrasında yan etkilerden dolayı öleceksiniz.” şeklindeki bir senaryoda sporcuların %50’si bu maddeleri kullanabileceğini söylemiştir. Sonuçlar “ne pahasına olursa olsun kazanma” tutumunun sporcu bireyler üzerindeki güçlü etkisini onaylar niteliktedir.
Sporda dopingin arkasındaki psikolojiyi bedeller ve faydalar temelinde ele almak gerekir. Örneğin; ilaçların ağır yan etkileri, sporcunun dopingli madde alma kararını durdurma noktasında uzun vadeli yan etkilerden daha geçerli bir bedel olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırmalar, doping kullanımından dolayı yakalanma riskinin yüksek olmasının yasaklı madde içeren ilaçları kullanmayı engellediğini söylese de uygulamada bunun çok da etkili olmadığını WADA’nın yeni kodu ile geriye dönük yaptığı son doping testi sonuçlarından anlıyoruz. Gerçekte ise “rakiplerinin dopingli maddeleri kullanıyor olması” gibi büyük bir risk olduğu sürece, sporcuların da bu maddeleri kullanmak için kendini motive etmesinin ne kadar kolay olduğunu söyleyebiliriz.
Ne yazık ki sporcular doping suçlusu olarak kanıtlanıncaya kadar bu durumun kendileri için maddi ve manevi (onur, saygı, güven ve gelir kaybı vb.) ne gibi sonuçlar doğuracağını tam olarak idrak edemiyorlar. Bu oyuncular uluslararası seviyede yarıştıkları her an-hatta televizyonda göründükleri herhangi bir zaman bile- daima önceki doping cezaları ile ilgili bir tanıtım ile anlatılacak, sporu takip eden insanlar her zaman onların geçmişte hileye başvurduğunu bilecekler ve gelecekte kazanacakları muhtemel bir başarıya daima şüphe ile bakılacaktır (bkz. Lance Armstrong).
Özetle doping merkezli yapılan çalışmaların ortaya çıkardığı sonuç; çeşitli psikolojik ve sosyal destek faktörlerinin (antrenör etkisi, hatalar sonucu kaygılanma, bireysel standartlar, güven eksikliği, ego yönelimleri vb.) sporcuların ilacı kötüye kullanma eğilimine neden olduğu gerçeğidir. Sporcuların genel psikolojisi bize müsabakalarda nasıl başarıya ulaştıklarının değil, sadece sonucun önemli görüldüğünü göstermektedir. Bu da doping kullanımını meşru görmelerinde bir etkendir.
Psikolojik faktörler sporcunun doping kullanmasında daha etkili olarak ön plana çıkmaktadır. Bu yüzden sporculara daha çok spor psikologları tarafından danışmanlık yapılması gerekir. Bunun yanı sıra sporcuları kendi sağlıklarını ve sporun geleceğini mahvetmekten kurtarmak için; spor adamları (antrenörler, resmi makamlar, fizyoterapistler, psikologlar, vb.) performans artırıcı yeni beceri ve teknikler geliştirmelidirler. Asıl vurgulanması gereken nokta ise daima “spora katılım” olmalıdır ve antrenörler -sporcu kazansın ya da kaybetsin- övgüyü onların eforlarına yöneltmelidir.
Kaynaklar
1-http://dopingjournal.org/content/8/1/dopingj082010-01.html
2-https://cambridgepsychologyjournal.wordpress.com/article/the-psychology-of-doping/