Türkiye’de saha içinde kalıp futbol konuşmak ne kadar mümkün? Biraz daha ileri gidersek gerçekten saha içinde konuşulacak bir şey kaldı mı? Her sene aynı tartışmaların döndüğü, Avrupa’da hiçbir kulübümüzün majör bir başarı elde edemediği, ligi kazanmanın neredeyse Avrupa’dan gelecek başarılardan daha önemli görüldüğü ve siyasetten bağımsız konuşulamayacak bir futbol iklimine sahibiz. Bu futbol ikliminde kendi kulüplerimizi Avrupa’nın önde gelen kulüpleriyle karşılaştırıyoruz. Peki bu durum ne kadar gerçekçi? UEFA, son beş senede Avrupa’da elde edilen başarılara göre kulüpleri sıraladığı “Club Coefficients” adında bir listeye sahip. Bu listeye baktığımızda son zamanlardaki uluslararası turnuvalarda en başarılı takımımız 44. sırada yer alan Fenerbahçe –mağlubiyet alındığı için birçok taraftarın tepki gösterdiği AZ Alkmaar 39. sırada- ikinci 54. sıradaki Galatasaray –Beşiktaş’ın yenildiği için teknik direktörünün sorgulandığı M. Tel Aviv 52.- ve son olarak Beşiktaş ise çoğu futbol takipçisinin ismini bile bilmediği Kıbrıs temsilcisi Omonoia’nın bir sıra gerisinde, 108. sırada, yer alıyor. Kadrolarından tek bir oyuncu sayamayacağımız takımlarla aynı kulvarlarda yer almak nasıl bir durumda olduğumuzu açıkça gösteriyor.

Kazanacak Aday

Kulüp başkanı veya federasyon başkanı olmak siyasi olarak güç kazandırdığı için büyük iş adamlarının gözde makamlarından biri haline geldi. Federasyon başkanı olarak bu siyasi güçten kimin yararlanacağı ise son seçime kadar atanarak seçiliyordu. Son seferde ise bir seçim yapıldı. Peki bu yapılan seçim gerçekten sorunlarımızı çözdü mü? Geçmişte hakem rehin alan ve kadınlara yönelik aşağılayıcı sözler kullanan yeni federasyon başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun seçilmesine insanların nasıl sevindiğini, gerçekten sorunları çözeceğini inanmalarını anlayamıyorum. Üstelik şu an da aktif görevine devam eden bazı kulüp başkanlarına hakarete varan söylemleri bulunmasına rağmen… Fakat diğer adaya baktığımızda da başka seçenek olmadığını düşünüyorum. Görev süresince bir hakemin kulüp başkanından dayak yemesi, Trabzonspor-Fenerbahçe maçı, süper kupa maçının oynanamaması gibi sayısız rezillik yaşanan Mehmet Büyükekşi’nin tekrar seçilmesi çok daha büyük bir fiyasko olurdu. Servet Yardımcı’nın da seçimden niye son anda çekildiği ise hâlâ merak konusu.

Bir Transfer Meselesi

Taraftarından yöneticisine her şeyin transferle çözüleceğine inanan milyonlarca insan var. İstatistiklere baktığımızda da UEFA’nın yaptığı lig sıralamasında bizim önümüzde bulunan dokuz ligden de daha fazla transfer ortalamasına sahibiz. Sadece yaz sezonu için transfer ortalamamız kulüp başına 13 iken bu oran İngiltere’de yaklaşık olarak 6. Fransa ve Almanya gibi büyük futbol ülkelerinin birinci liglerinde de bu durum farklı değil. Belki oyuncu satışıyla birlikte bu durumu dengelediğimizi düşünebilirsiniz ama bizle birlikte bu on lig arasından en düşük satış ortalamasına sahip lig yine biziz. Üstelik yaptığımız transferlerin çoğu da kariyerinin sonuna gelmiş oyuncular. Kulüplerimiz yıldız transfer aşkına ölü yatırım yapmaktan hiç çekinmez bir hale geldiler. CIES’in yaptığı bir araştırmayı incelediğimizde de 27.31 yaş ortalamasıyla Avrupa’nın en yaşlı üçüncü ligi konumundayız. Önümüzdeki ligler ise Yunanistan ve Güney Kıbrıs… Bu kadar anlamsız transferin döndüğü yerde gerçekten menajerler hakkındaki komplo teorilerine inanmamak mümkün değil. Bursaspor ve Eskişehirspor gibi köklü süper lig kulüpleri battı, Denizlispor kasasında 25 bin Türk lirasının kaldığını açıkladı. Bu zihniyet değişmedikçe bu gibi haberleri çok daha fazla duymaya devam edeceğiz. Üç büyükler ise vergi borçları silinerek, devlet desteğiyle ayakta kalmaya devam ediyor. Bu silinen vergi borçlarının faturasını kim ödüyor?

Kulüplerin Yönetilemeyişi

Kulüplerimiz sezonluk başarıların peşinden koşan, günü kurtarmakla meşgul olan yöneticilerle doldu. Sonraki yönetime nasıl bir tablo bırakıldığı, harcanan paraların gelecekte nasıl ödeneceği hiçbir yöneticinin umurunda değil. Mesela Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş kulüplerinin oyunculara ödediği maaşlara baktığımızda Capology adlı internet sitesine göre sırasıyla 77M€, 79M€ ve 67.5M€. Son Avrupa Ligi Finalistleri Atalanta ve Bayer Leverkusen’in ödediği miktarlar ise sırasıyla 56M€ ve 76.5M€. Çözüm, günü kurtarmak adına sadece ismi kalmış topçulara milyonlar vermekse bu yöntemi göremeyen takımların daha başarılı olması tesadüf mü? Çok daha bütçelerle, genç oyuncuları yüksek bonservis ve düşük maaşla takıma katıp düzgün bir planlamayla başarılı olmak birçok takımın uyguladığı yöntemken biz ısrarla tam tersini yapmaya devam ediyoruz. Kulüplerin aldığı genç oyuncudan zarar etmesi de çok zor. Mesela Jailson’un Fenerbahçe’de başarılı bir kariyerini olduğunu iddia edemesek de Fenerbahçe aldığı fiyata elinden çıkardı. Bunun gibi birçok örnek mevcut. İkinci bir konu ise yöneticilerin teknik direktör istikrarı sağlayamayıp, sürekli hoca değiştirip takımın kötü gidişatının durmasını beklemesi. Süper Lig’de bir sezonda beş büyük ligin toplamından daha fazla teknik direktör değiştiriliyor. Anadolu kulüplerinde ise bir iki istisna hariç sezonu başladığı teknik direktörle bitiren bir kulüp yok. Bu denli istikrar sağlanamayan, sürekli teknik direktör değiştiren yöneticilerin başarı beklemesi gerçekçi bir hedef olmuyor.

Türk futbolunun bu kadar çok sorunun içinde başarılı olmasını bekleyemeyiz. Avrupa’da istisnalar hariç istikrarlı başarılar yakalamamız imkansız. Gelen federasyon başkanının gideni aratmadığı, daha mantıklı harcamalar yapıldığı ve kısa vadeli hedefler yerine uzun vadeli hedefleri önemseyen kulüp başkanlarının başa geldiği bir lig umuyorum.

(Görseller Ajansspor, YalıSpor, Goal.com, Medya Günlüğü sayfalarından alınmıştır.)

Kaynakça:

https://www.uefa.com/nationalassociations/uefarankings/club/?year=2025

https://socratesdergi.com

https://football-observatory.com/MonthlyReport89

https://www.capology.com

Leave a Reply