Bir Şehre Adanan Kariyer: Dirk Nowitzki

               Adanmışlık, hırs, vefa, yetenek, disiplin… Daha niceleri var bu hikayede. Onu tanıyan kişinin gazeteci, sporcu, koç kim olursa olsun hayranlığını gizleyemediği bir adam. Büyük bir sporcu, daha büyük bir karakter. Kariyerinin tamamını izleme fırsatını bulanlar için bir kaybeden, kariyerinin ikinci yarısını izleyen ben ve benim gibiler için en büyük kazanan. Kaybeden görüntüsünün tek bir sezonla değişebileceğinin belki de en büyük kanıtı. Yapabildikleriyle, yapamadıklarıyla, başarıları ve başarısızlıklarıyla karşınızda Dirk Nowitzki.

               Girişte bahsettiğimiz Dirk hakkındaki algıyı değiştiren Dallas Mavericks tarihinin ilk ve tek şampiyonluğuna gelmeden önce onun basketbola başlamasını, NBA’e giden yolu ve NBA’de “süperstar” kalibresinde bir isim olmadan önce yaşadığı zorluklara bakmak gerekir. Dirk Nowitzki, 19 Haziran 1978 günü Almanya’nın Würzburg kentinde dünyaya geldi. Annesi Helga, Alman milli takımında forma giymiş bir basketbol, babası Jorg ise bir Hentbol oyuncusuydu. Sporcu bir ailede spor ile iç içe bir ailenin içinde dünyaya gelen Dirk, çocuk yaşta birçok sporla ilgilendi. Sporculuk kariyerine çocuk yaşta tenis ile başlayan Dirk, üstün fiziki özellikleriyle dikkat çekiyordu. Babasının yönlendirmesiyle hentbola da el atan Dirk, yaşıtlarından çok daha uzun olmasından kaynaklı lisede basketbol oynamaya başlayarak hayatının en önemli kararlarından birini verdiğinden habersiz kariyerine başladı.  

               Lise takımında yaşıtlarından uzun boyuyla dikkat çeken Dirk, liseler arası genç liginde iyi performanslar gösterse de sahada elde ettiği avantajının boyundan kaynaklandığı düşünülüyordu. Genç ligindeki bir karşılaşmanın ardından, eski Alman milli basketbolcu Holger Geschwindner onunla iletişime geçti. Dirk’ün emekliliğinden sonra Spiegel International’a beraber verdikleri röportajda bu gün için “Adamın biri bana gelip yetenekli olduğumu ve beni kimin eğittiğini sordu. Daha sonrasında ismini bile hatırlamadım, onun bir deli olduğunu düşündüm.” diyerek her zamanki nüktedan tavrıyla durumu açıklıyor. Yine aynı röportajda Dirk, ablasının ve annesinin basketbol oynuyor olmasından kaynaklı basketbolun bir kadın sporu olduğunu düşündüğünü de belirtiyor. Tıpkı Dirk’e söylediği gibi, onun yeteneklerinden etkilenen Holger, onu eğitmek için kolları sıvadı. Ancak Holger’in metotları Dirk’ün beklediğinden ve bildiğinden çok farklıydı. Dirk ayaklarının hızlanması için step dansı (tap-dance) eğitimi aldı. Arkadaşının çaldığı saksafona ritim tutarak top sürdü, gitar çalmayı öğrendi, şiirler okudu, hatta fizik çalıştı. Bunca alışılmışın dışında metota karşı çıkmayıp anlamasa dahi takip etmesi de şaşılası bir durum. Dirk, Spiegel International’a verdiği röportajda kendini tembel ve çalışmayı sevmeyen biri olarak tanımlıyor. Holger’in bu sıra dışı antrenman teknikleri olmasa 9-5 çalışan bir beyaz yaka olup, haftada bir arkadaşlarıyla basketbol oynamaktan öte gitmeyecek bir hayata sahip olacağını da cümlelerine ekliyor.

              

Dirk, ortodoks olmayan antrenman yöntemleri sonucunda 17 yaşında şehrinin takımı olan Wurzburg’a profesyonel imzayı attı. Holger, Dirk’ün bu gelişiminden bahsederken “o 2.13m boyunda uzun bir adamdı, onu öne çıkartacak şey onun boyundakilerin yapamadığı şeyleri de yapması oldu.” diyor. Holger, bu süreçte Nowitzki’ye üçlük çizgisi ve gerisinden her gün 500 isabetli şut attırıyor ve topu bıraktığı noktayı optimize etmek için bir fizik yazılımı kullanıyordu. Bilimsel olarak en uygun şutu bulana kadar şut atan Dirk, o zamanlar hiçbir uzunun yapamadığı şut yeteneğiyle öne çıkan muazzam bir oyuncu olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu. 18 yaşında ve yeteneklerini çıktığı her maçta kanıtlayan Dirk, NBA’de oynamak için can atıyordu.

               Dirk 18 yaşındayken NBA süper yıldızlarıyla dolu bir kadro, Avrupa’nın genç yetenekleriyle bir şov maçı yapmak ve Avrupa’da NBA’in tanınırlığını arttırmak için Almanya’ya geldi. Bu kadroda dönemin en büyükleri Michael Jordan, Scottie Pippen ve Charles Barkley gibi isimler bulunuyordu. Dirk, Almanya’nın yükselen değeri olarak Avrupa karmasında sahaya çıktı. Charles Barkley görüntüsü olmayan maçı şöyle anlatıyor: “Scottie zamanın en iyi savunmacısı olarak görülüyordu. Başlarda çok ciddiye almadığımız maçta sarışın 2.13m boyundaki bir çocuk bize devrede 25 sayı attı. Hepimiz çok şaşkındık. Devre arasında Scottie onu artık ben savunacağım dedi. Dirk maçı 52 sayıyla tamamladı.” Chuck maçtan sonra Dirk’ün yanına gidip onun Auburn Üniversitesi için kolej basketbolu oynamasını istedi. Nike tarafından istediği her şeyin ona sağlanacağını da sözlerine ekledi. Ancak Dirk askere gitmesi gerektiği söyleyerek bu teklifi reddetti. Dirk, profesyonel kariyerinin başlangıcında, Holger’in yine sözünü dinleyerek fiziksel ve mental gelişimini tamamlamasına katkıda bulunacağı için zorunlu askerlik görevini ifa etmeye gitti. Dirk, askerlik zamanları için “Hayatımın en yalnız ve zor zamanlarıydı.” diyor.

               1998 yılında gelindiğinde Dirk, NBA’e hazır olduğunu düşünüyordu. Holger onun kalmasını istese de o belki de ilk defa mentorunun sözünü dinlemeyerek Amerika’nın yolunu tuttu. 9. Sıradan seçilen Dirk, potansiyelinin hak ettiği sıralamayı bir Avrupalı olmasından kaynaklı bulamasa da, lotaryada seçilmeyi başardı. Milwuakee Bucks tarafından draft edilen Dirk, onu çok isteyen ve bu isteğin karşılığını yıllar içinde vereceği Dallas Mavericks’e Robert Traylor karşılığında takaslandı.

               O dönem Dirk’ün durumunu anlamak için Dallas’ın NBA’deki yerine bakmak lazım. Dallas, majör başarılar elde edememiş, kötü yönetim sonu dönemin genç iş adamlarından Marc Cuban tarafından satın alınmış ve yeni umutlara ihtiyacı olan bir takımdı. Yıldız seviyesi bayrak oyunculara sahip olsalar da şampiyonluğa gidecek nüveyi bir türlü bulamayan bir camia görüntüsü çiziyorlardı. Dirk’ün Dallas macerası beklediği gibi başlamadı. İlk sezonunda fiziksel olarak zorlanan, “şut atan uzun” kavramının dünyada olmamasından kaynaklı bu özelliğiyle tercih edilmeyen, dominant ve kaslı uzunlar rüzgarının sert estiği dönemde, zamanının ötesinde bir oyuncu olarak kariyerine başladı. Takım arkadaşı Steve Nash ile zaman içinde önemli bir ikili olması beklenen sezonda hayal kırıklığı yarattı. Fiziken zayıf olmasının sonucu olarak pota altında uzunlar tarafından ezildi, yorumcular tarafından “Irk Nowitzki” lakabı takıldı. Bu, sokak dilinde savunma yapamayan anlamına gelen bir lakaptı. NBA yorumcuları onun 2.13lük bedene sıkışmış bir guard olduğunu, zaman içinde Avrupa’ya döneceğini yazdı. O da bu büyük baskının olduğu dönemde eve dönmeyi ciddi şekilde değerlendirdiğini belirtiyor.

               8.2 sayı, 3.4 ribaund ve 1 asist ortalamalarıyla bitirdiği ilk sezonunun ardından Dirk, Steve Nash’in yanında ikincil skorer olarak oynamaya başladı. Bu kariyerinin dönüm noktası oldu. 99-00 sezonunda 17.5 sayı 6.5 ribaund, 2.5 asist ortalamalarıyla oynadı. En çok gelişme kaydeden oyuncu ödülünde ikinci sıraya yükseldi. 01-02 sezonunda All-Star seçilmesinden sonra 12-13 sezonuna kadar devam edecek All-Star seçilme serisine başlangıç yapmış oldu. 02-03 sezonunda oldukça verimli bir yıl geçiren Nowitzki, 25.1 sayı 9.9 ribaund ve 2.4 asist ortalamaları ve bunun yanı sıra geriye çekilerek attığı ve ligde hiçbir savunmacının durduramadığı fade-away atışıyla basketbolu seven herkesin en azından saygı duyduğu bir isim oldu. 04-05 sezonunda All-NBA 1. Takımına seçilen Nowizki, artık kimsenin ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu tartışmadığı, ligde pozisyonunun en iyi oyuncusu gözüyle bakılan bir süper yıldızdı.

               Bireysel olarak tarihin en iyi Avrupalı oyuncusu sıfatını hak edecek seviyeye ulaşmasına rağmen, onun gözü tek bir sıfatı hak etmekteydi, NBA şampiyonu… 05-06 sezonunda Dirk’ün merkezde olduğu mükemmel bir takım kuran Dallas, makus tarihinde ilk kez 60 galibiyet barajını aştı ve Play-off’ların yolunu tuttu. İlk turda Memphis’i 4-0 gibi rahat bir skorla geçen Dallas, konferans lideri Spurs’e karşı ikinci turda kıran kırana bir mücadeleye yelken açtı. PF pozisyonunda majör rakibi Tim Duncan liderliğindeki San Antonio Spurs ile karşılaştı. İlk maçı Spurs kazanırken ikinci maçta Dirk’ün 21 sayısının yanında Josh Howard’ın 27, Devin Harris’in 20 sayısıyla galibiyete yürüyen Mavs, seriyi 1-1’e getirdi. Mavs evinde nefes kesen mücadeleden 104-103 galip gelmeyi bildi. Dirk 27 sayıyla takımının en skoreri oldu. Seriyi 3-1’e getiren Dallas için Konferans finali yolları görünürken Yakın iki galibiyetle seriyi 7. Maça taşıyan Spurs, gücünü rakibine hissettirdi. Tim duncan’ın 41, Dirk Nowitzki’nin 37 sayı attığı 7. Maçın galibi Dallas, tarihinin ender başarılarından birine imza attı, adını batı finallerine yazdırıdı. Batı finallerinde eski dost Steve Nash’in Suns’ına karşı mücadele eden Texas ekibi, seriyi 4-2 kazandı ve tarihinde ilk kez adını finallere yazdırdı.

               Finalde rakip kariyerinin son demlerini yaşayan tecrübeli Shaq ve Gençliğinin baharında yüzük kovalayan Dwayne Wade’in bulunduğu Miami Heat’ti. Seriye fırtına gibi başlayan Mavs, evinde Heat’e şans vermedi ve 2-0 öne geçti. Nowitzki’yi durdurmaya çok odaklanan Heat, bunda kısmen başarılı olsa da takımın yan parçaları onların canını yaktı. 3. Maça kazanmak zorunda çıkan Heat, Dirk’ten sayı yemeyi göze alarak Mavs’in diğer oyuncularına baskı kurdu, Dirk’ün 30 sayısı galibiyete yeterli olmadı. Yeni savunma şemasını bir türlü çözemeyen Mavs, 2-0 öne geçtiği seride 4-2 mağlup oldu, ve tarihlerindeki ilk finalden boynu bükük ayrıldı.

               2005-06 sezonunda başarılı sayılacak ama sonu gelmeyen sezonun ardından, Dallas Mavericks elindeki Nüveye inanma yoluna gitti. 2006-07 sezonu Dirk’ün kariyerindeki ilk ve tek MVP sezonu oldu. Toplamda 67 galibiyet alarak Mavs, geçen sene kırdıkları kulüp rekorunu da geliştirmiş oldu. Bu sezon, günümüzde dahi Dallas tarihinin bir sezonda en çok galibiyet alma rekorunu elinde bulunduruyor. Play-off’a gelindiğinde rakip 8. Sıradan kendini can havliyle 16 takım arasına yazdırmış Golden State Warriors’tu. Mavs oyuncuları, ilk maça çıkarken tarih yazacaklarından habersizlerdi. İlk maçı 12 sayı farkla kaybeden Dallas, Mr.MVP’nin yalnızca 14 sayıda kalmasıyla seriye buruk bir başlangıç yaptı. İkinci maçı rahat kazanan Mavs gücünü rakibine gösterdi. Seri San Fransisco’ya taşındığında 8. Sıra güçlü rakibine çelmeyi taktı. İki maçta da yakın giden karşılaşmaları kapatmayı başaran Gsw, seride 3-1 öne geçti. Evinde zorlu geçen karşılaşmayı Nowitzki’nin 30 sayısıyla kazanan Mavs, San Fransisco’da şeytanın bacağını kıramadı. Tarihinin en iyi sezonunu ilk turdan elenerek kara bir lekeyle tamamlayan Mavs evine döndü.

               2006-07 sezonunda gelen başarısız sonucun ardından Dirk medya tarafından topa tutuldu. “O iyi bir oyuncu ama bir kaybeden”, “Kazanma ruhu yok”, “Normal sezon oyuncusu” gibi yaftalamalarla kariyerinin altın çağının sonlarına geldiği düşünülen bir oyuncuydu. Kimileri için ise Dallas onun için doğru takım ve şehir değildi. 10 seneyi aşkın süredir formasını terlettiği ve vatandaşı olduğu Texas’tan ayrılmalı, yeni bir takım, yeni bir şehirde başarıdan başarıya koşmalıydı. Dirk bunu hiç düşünmedi. Ait hissettiği şehirde ait hissettiği takımda forma giymeli ve şampiyonluk kazanmalıydı.

               Nispeten başarısız geçen 07-08, 08-09, ve 09-10 senelerinden sonra Dallas şampiyonluğun favori adaylarından biri olmayan ama takım olmayı bilen veteranlardan kurulu bir kadro oluşturdu. 5 numarada All-Star kalibresinden uzak olmayan Tyson Chandler, 3 numarada Dirk’e skor konusunda en büyük desteği vermesi beklenen Caron Butler, 2 numarada iyi bir savunmacı olan DeShawn Stevenson, ve 1 numarada eski All-Star ve mevcut Dallas koçu Jason Kidd vardı. Bench’ten oyuna katkı vermesi için Peja Stejakovic ve Jason The Jet Terry de kadroda bulunan diğer isimlerdi. Lebron James’in Miami’nin yolunu tutup zamanın en önemli “Büyük üçlü”sünü oluşturmasına rağmen koluna Lerry O’Brian kupasının dövmesini yaptıran The Jet, sezon öncesi sosyal medyada alay konusu oldu. Sezona yavaş başlayan Mavs, en önemli ikinci oyuncusu olarak görülen Caron Butler’ın sezon kapatan sakatlığıyla sarsıldı. Marion’ın ilk 5’e yerleşmesiyle savunmada seviye atlayan Mavs, sezonu 57 galibiyetle 3. Tamamladı.

               Play-off ilk turda rakip Brandon Roy ve Portland takımıydı. Dizleri onu terk etmeye çok yakın olan Roy, Dallas’ın evinde elde ettiği 2 galibiyetin ardından Portland’daki maçlarda kariyerinin belki de son üst düzey basketbolunu oynayarak seriyi 2-2’ye getirdi. Akıllara Dallas’ın bunca yıl kaybettiği ilk tur serileri geldi. Medya tarafından ateşe tutulan Dallas takımı, seriyi 4-2 kapatmayı başardı ve adını üst tura yazdırdı. Bir sonraki turda rakip son şampiyon Lakers’tı. Kobe ve Pau ikilisi serinin favorisi olarak sahaya çıktı. Ancak işler medyanın beklediği gibi olmadı. Dallas seriyi rakibini düşük skorlarda tutmayı başararak süpürdü. Bir şehrin hayaline adım adım yaklaşan Mavs’in sıradaki rakibi, genç yıldızlarla kurulu OKC oldu. Durant, Westbrook, Harden ve Ibaka’dan oluşan güçlü kadrolarıyla finalde Lebron vs Durant görmek isteyenlerin favorisiydi. Ancak ilk maçı baştan sona önde götüren Mavs, kazanmayı bildi. İkinci maçta Dirk’ün 29 sayısı yeterli olmadı ve OKC deplasmanda bir maçı çalmaya başardı. Dallas bu mağlubiyetten sonra kendine geldi ve deplasmanda 2, kendi evinde 1 olmak üzere kalan maçları kazanıp adını finale yazdırmayı başardı.

               Finalde rakip tıpkı 5 sene önce olduğu gibi Miami Heat idi. D.Wade, ve Heat, Shaq’ın yerini Lebron’la doldurmuş, üstüne üstlük Toronto’dan kadrolarına kattıkları Bosh ile büyük üçlüyü tamamlamıştı. Bu yıldızlar geçidinin yanında Udonis Haslem, Mike Miller gibi yan parçalarla kadroları tamamlanıyordu. İlk maça herkesin beklediği gibi fırtına gibi başlayan Heat, Dallas’ın şampiyonluk hasretini devam ettirmeye kararlıydı. Evinde 1-0 öne geçen Heat, ikinci maçta da etkili oyununu sürdürdü. 2. Maçta 4. Çeyreğin başında 15 sayı farkla maçı önde götüren Heat, son çeyrekte adeta bir kayaya çarptı. Maçın bitimine yalnızca 4 dakika kala hala 9 sayı önde olan Heat, Dallas’ın geri dönüşüne engel olamadı. Ve Dirk’ün takımının son 5 sayısını atmasıyla Dallas Miami’den evine 1 galibiyet götürmüş oldu. Yakın ve sert geçen 3. Maçı 88-86 önde tamamlamayı başaran Heat, seriyi tekrar eline aldı. 4. Maçta Mavs’in sırtı duvara dayalıydı. Evinde kazanmaktan başka çareleri yoktu. Ancak Dallas cephesi Dirk’ün Grip olmasıyla sallanıyordu. 4. Maça etkili başlayan Heat, galibiyete adım adım giderken, 40 derece ateşle sahada olan Dirk’ün elinden bir şey gelmiyordu. Hayalini kurduğu, üstüne terinin son damlasına kadar savaştığı şampiyonluk, ellerinin arasından kayıp gidiyordu. Tam bu anlarda sahneye bütün Dallas’a uçmayı öğretecek bir adam ortaya çıktı. The Jet neredeyse hepsi kritik anlarda gelen 17 sayısıyla takımını galibiyete doğru taşırken, maçın son anlarında kendine gelen Dirk maçı kapattı, ve seriyi yeniden başlattı. O dönem var olan kurallar sebebiyle 5. Maç tekrar Dallastaydı. Lebron ve Wade’in maça gelirken Dirk’ün hastalığıyla dalga geçen tavırları, maç öncesi öksürük taklidi yaparak eğlenmeleri medyanın gündemine oturdu. Dirk bu olaya cevabını sahada verdi ve 29 sayılık performansıyla takımını galibiyete taşıdı. Artık hayalini kurduğu yüzüğe tek bir galibiyet uzaktaydı. 13 yaşında başlayan bu yolculuk, bir şehre adanmış kariyer, yüzüksüz bitmemeliydi. Sahaya şampiyonluk parolasıyla çıkan Dallas, bütün maçı önde götürdü, Ancak Dirk sahada omuzlarındaki yük tarafından eziliyor gibiydi. Oldukça verimsiz 21 sayıyla maçı tamamlayan Dirk’ün imdadına serinin kurtarıcısı The Jet yetişti. 27 sayılık muhteşem performansıyla takımını son çeyrekte galibiyete taşıyan The Jet, basketbolun Dirk’e olan borcunu ödedi.

               Maçın ardından koşar adım soyunma odasına giden Dirk, gözyaşlarına hakim olamadı. Bunca yıl adanmışlığı, başarısızlığı, hayal kırıklıkları, pes etmeye yaklaştığı anlar, gözyaşı olup aktı gitti 2.13lük dev adamdan. Tarihinde hiçbir başarısı olmayan bir şehre gelip “underdog” oldukları bir senede onları şampiyon yapmıştı. Ama bu hiç kolay olmamıştı. 2007 sezonundan sonra ona normal sezon oyuncusu diyenler tarihin en zor şampiyonluğunun ona ait olduğunu iddia ediyor, onun gerçek bir kazanan olduğundan bahsediyorlardı. O bunlarla hiç ilgilenmedi. Finaller MVP’liği ödülünü alırken takım arkadaşlarına teşekkür eden, kendini değil takımı ve şehri ön plana çıkartan Dirk, o andan itibaren onunla dalga geçen rakiplerinin bile saygısını kazanmıştı.

               2011’de 33 yaşında olan Dirk, tıpkı forma numarası gibi 41 yaşına kadar basketbol oynadı. Almanya milli takımının kaptanlığını yaptı. Bir Texas’lı oldu, Dallas merkezli dernek kurdu, ihtiyacı olanların yardımına koştu. Tartışmasız herkesin sevdiği ve saygı duyduğu bir süperstar oldu. 2013 yılında Lakers tarafından teklif edilen 3 yıl 90 milyon dolarlık kontratı reddedip, Dallas’a 3 yıl 18 milyon dolara imza attı. Sadece 72 milyon doları değil, Kobe’nin yanında bir yüzük daha kazanma şansını çok sevdiği şehri için reddetti. 2019 yılında kariyerine nokta koyarken hala yıllar boyu takım arkadaşlığını yapanlara teşekkür ediyordu. Son iç saha maçında yürümeye mecali kalmayan dizleriyle 30 sayı attı, kariyerine noktayı koydu. Gönüllerde taht kuran, herkesin sevgilisi olan, bir kaybeden görülüp, daha sonra tarihin en zor yüzüğü onun denilen bu Alman adam, aşık olduğu şehirde, aşık olduğu formayla basketbol sahnesinden sessiz sedasız çekildi. Emekliliğinden sonra Dallas şehri AAC’nin önündeki caddeye onun adını verdi, Stadın önüne de heykelini dikti. Bize de bu muhteşem kariyeri alkışlamak ve hayranlıkla seyretmek kaldı.

*Görseller Sports Illisturated, Mavs Moneyball, Sporting News Bleacher Report, Nba.com ve Forbes’dan alınmıştır.

Leave a Reply