Rüzgar, o gün de her zamanki gibi salınıyordu geniş topraklar üzerinde batıdan doğuya doğru. Ilık ve yavaş esen bir esintiydi 26 Ağustos Cuma sabahı. Malazgirt’e doğru yaklaşınca o günün diğer günlerden olmadığını anladı. İnanılmaz bir kalabalık vardı ovada. Süratini arttırdı, askeri birliklerin üzerinden bir kere geçti.
Herkes heyecanlı, herkes ümitli, herkes beklenti içinde, herkes sabırsızdı. Birbirinin dilini anlamayan iki düşman topluluk karşı karşıya saf tutmuşlardı ve biri diğerinin neredeyse 10 katı sayıda…
Sayı güç demekti; sayı üstünlük. Sayı ümit demekti, belki de zafer!
Önce batı tarafındaki topluluğun arasına girdi eserek, tam ortadan. Merkezde toplanmış zırhlı piyadeler fark etmediler esintiyi; zırhları ağırdı çünkü. Zaten kimse rüzgara dikkat edecek halde de değildi. Konstantinopolis’te başlamıştı yolculukları. Karşılarındakileri yenince eve geri dönebileceklerdi. Askerleri kutsamak için aralara giren papazlarda bile bıkkınlık vardı sanki. Her şey bitse de eve dönebilselerdi keşke.
İmparator güçlüydü, karizmatikti. Bembeyaz bir at üzerinde zafer müjdesi veriyordu daha şimdiden ordusuna. Bizans topraklarında nam salmış bir komutan, Romen Diyojen’di ismi. Müslüman Türklerin işi çok zordu bugün. Gerisin geri dönüp gideceklerdi geldikleri tarafa, doğuya. Bugün derslerini alacaklar, anlayacaklardı dünyanın kaç bucak olduğunu. Ordusuz şehirleri almaya benzemezdi bu işler. Halep’i, Erciş’i, Diyarbakır’ı geri alacaktı kâfirlerin elinden büyük Bizans ordusu ama önce şu 20.000 Müslümanın kesilmesi lazımdı bir an önce.
İmparatora doğru esti rüzgar. İhtişam had safhadaydı komutanda. İnci beyazı atın üzerinde kendinden emin görünüyordu ama her komutan gibi az da olsa tedirginlik vardı üzerinde. Ya kaybederse? Kaybetmeyecekti o gün. Savunma pozisyonunu almasını emretti ordusuna. Kâfir Türklerin ilk saldırısını def edip, atağa kalkacaklardı. Zaten çok daha zayıftı Türkler.
10 kilometreden daha yakında olan diğer topluluğun üzerine geçti esinti. Çok azdılar karşı tarafa göre. Esintiyi hisseden Türkler ferahladılar. “Esiyor!” diyenler oldu, “Çok terlemeyiz bugün”. Zırh yoktu üzerlerinde. Zırh yavaşlatırdı, hele at üstünde zırhlı savaşın zevki de olmazdı.
Beyaz bir elbise giymiş olan adama doğru geçti esinti. Sırtı batıya, yüzü ordusuna dönük sultan heybetliydi, haykırıyordu ordusuna. Kefenini giydiğini, geri dönmeyi düşünmediğini, atının kuyruğunu bağladığını söylüyor; öldüğü yere gömülmesini vasiyet ediyordu. Yenilme ihtimali vardı bugün Müslüman Türklerin. Asker morali her şey demekti. Komutanlarının korkmadığına ikna olmalıydılar.
Sultanın yanından ayrılmayan sert bakışlı, duygularını dışarı vurmayan bir başkasına doğru geçti rüzgar. Afşin Bey derlerdi ona, bu savaştan sonra Anadolu’ya yerleşen Türkler, “Afşin Bey geliyor!” diye korkutacaklardı ağlayan çocuklarını. Afşin Bey sultanın çocukluk arkadaşı… Afşin bey savaş danışmanı… Afşin bey Malazgirt ovasına kurt kapanı taktiğinin yakışacağını savunanlardan…
Öğle saatlerinde ilk taarruza kalkınca Türklerin atlı okçuları, yükseliverdi rüzgar. Sonra tekrar alçaldı. Birliklerin arasına girdi, sonra tekrar yükseldi. Çarpışmanın erken saatlerinde bozguna uğrayan Bizans ordusunun yenilgiyi kabullenmesi akşamı bulmadı. Hava kararmaya başladığında Anadolu toprakları yeni bir devre merhaba diyordu. Kapı aralanmış, surda gedik açılmıştı.
Akşam olmasına rağmen hala şaşkındı, omzundan yaralanarak esir düşen imparator Romen Diyojen. Alparslan denilen adamı yakından görebilecek sonra da Türklerin işkencelerine katlanacaktı yıllarca zindanlarda.
Sultan Alparslan karşılığında fidye, yıllık vergi ve toprak aldığı imparatorun hayatını bağışladı. İşkence etmedi hasmına.
Ertesi gün eserken rüzgar, Malazgirt’ten kan kokusu ve sükunet taşıdı ovanın etrafına. Türk topraklarında esiyordu artık.
26 Ağustos 1071 Cuma sabahı Müslüman-Türk’ün karşısına çıkan rüzgar, yönünü onun baktığı yöne çevirdi o günden sonra hep. Tam 1000 yıl yoldaşlık etti ona. Kaderin oyunu… Bir başka 26 Ağustos sabahında bir kez daha işi düştü bu ordunun eski dostuna. Bu kez vakit, bin yıllık dostluğun minnet borcunu ödeme vaktiydi. Bu kez vakit, uyuyan devin uyanma vaktiydi.
[box_light] Tarih… Tekerrür…[/box_light]
Türk milleti için istiklal yolculuğu Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da yanındaki bir avuç vatansever ile Samsun’a çıkmasıyla başladı. 30 Ağustos 1922’ye gelinceye kadar uzun, zorlu ve destansı bir yolculuk yapıldı. Bu süre zarfında kadınıyla, çocuğuyla Anadolu halkı emperyalistlere ve onların işbirlikçilerine karşı tüm mazlum milletlere ilham kaynağı olacak muazzam bir mücadele verdi. 26 Ağustos 1922 sabahı tüm dünya ölüm fermanı verilmiş bir milletin haykırışına tanıklık etti. Emperyalistlerin desteği ve kışkırtmasıyla İzmir’den Eskişehir’e kadar tüm batı Anadolu’yu işgal eden Yunan kuvvetleri, yaşama hakkı elinden alınmış bir milletin azmi karşısında sadece 4 gün dayanabilecek, zafer 30 Ağustos günü Dumlupınar’da kazanılacak, Milli Ordu 15 gün sonra zafer şarkılarıyla İzmir’e girecekti.
Büyük Taarruz, Türk ordusunun yaklaşık 300 küsur yıllık geri çekilme sürecinin ardından yaptığı ilk topyekûn hücum savaşıdır. Bu savaşla Sevr zihniyeti bozguna uğramış, Anadolu halkı son vatanını kaybetmemek adına yaşamını ortaya koymuş ve emperyalistleri defetmeyi başarmıştı. Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlanmasının hemen ardından Yunanistan’da darbe olmuş, İngiltere Başbakanı Lloyd George istifa etmiş ve hükümet düşmüş, başta İngiliz sömürgeleri olmak üzere tüm dünyada Anadolu’daki bağımsızlık mücadelesine destek çığ gibi büyümüştü.
17 Eylül 1922 tarihinde Hint Müslümanları lideri Muhammed Ali Cinnah’ın Londra’da Lordlar Kamarasında yaptığı konuşma hem büyük Taaruz’un hem Türk Kurtuluş savaşının ne anlam ifade ettiğini anlamak açısından oldukça önemli: ” İngiliz Hükümeti barış için Yunanistan’ı ikna edebilir, Mustafa Kemal’e yardımcı olabilirdi. Ancak bunu yapmadı, aksine savaşı körükledi. Biz Hint Müslümanları her zaman Türk milleti için dua ettik ve şimdi onların zaferine şükür ediyoruz. Ve şunu biliniz ki bu zafer sadece Mustafa Kemal’in değil tüm mazlum milletlerin zaferidir. ”
Bu kutlu zaferin 91. yıl dönümünde başta Gazi Mustafa Kemal, olmak üzere eşsiz mücadelenin tüm kahramanlarını saygı ve rahmetle anıyoruz.